25 Nisan 2012 Çarşamba

Okul Sütü Projesi- Bir velinin bilmesi gerekenler!

"Okul Sutu Projesi". Buyrun projeye ve uygulanmasina iliskin bir ornek uygulamayi okuyun.

İlk olarak, okullarda süt dağıtılmasının desteklediğim bir proje olduğunu söylemek isterim ancak UHT sütlerinin doktorlar tarafından özellikle bağışıklık sistemine zarar verdiği ve alerjiye neden olduğu açıklamalarından sonra çocuklarımız için süt olarak pastorize günlük sütlerin çok daha faydalı olduğu kanısındayım. Pastorize sütlerin dağıtımında ortaya çıkabilecek zorluktan dolayı belki bu kampanyaya dahil olmamış olabilir ama bu çocuklarımızın UHT süte mahkum bırakılması durumunu değiştirmiyor. Projeyle ilgili bu durum ilk gunden beri canımı fevkalade sıkıyor. İyi bir sey yapmak isteniyorsa pastorize gunluk sutleri dagitmanın bir yolunun bulunması sanırım yine yetkililere düşüyor.

Tebligde olusan arz fazlalığını dengelemek amaçlı yaptıklarını söylüyorlar;
"Program doğrultusunda dağıtılacak sütün üretimi ve dağıtımı ile takvimi, mevsimsel süt arzı fazlalığının olduğu dönemler dikkate alınarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından belirlenir."
Sütte arz fazlalığı soyleminin da gündemi takip eden biri olarak gerçek dışı olduğunu düşünüyorum. Arz fazlalığı çiğ süt üretimindeki fazlalıktan değil, muhtemelen süt tozu kullanılarak yapılan sütlerin fazlalığından kaynaklanıyor . Yoksa çiğ süt üreten küçük üretici neden yardım çığlıkları atıyor? Bildiriler yayınlıyor. İnternete girip araştırın göreceksiniz bildirilerini.

Günlük sütlerde arz fazlalığı yok mu sorusu da insanın aklına gelmiyor değil!! Gerçi yoktur, çünkü pastorize günlük süt üretien firmalar o kadar az ki..Pastorize sütte süt tozu kullanılamıyor yani çok da karlı olmayabilir. Benimki sadece bir yorum...

Durum buysa o zaman "tamam, benim cocuklarıma UHT süt verin, zararı yok, ne de olsa bedava ne de olsa süt. Uzun ısıl işlemlerden geciyormuş, sütun protein yapısında degisiklikler oluşuyormuş, alerjiye sebep veriyormuş, bağışıklık sistemini zayıflatıyormuş, hiiiic farketmez." diyemeyeceğim.


Bir de aşağıdaki maddeye bakın...
"Süte karşı duyarlılığı olan öğrencilerin okul yönetimleri, öğretmenler ve aile hekimlerince tespiti yapılarak Programın dışında tutulmaları sağlanır."

Okullara gidin de bir görün...kaç veli farkında cocugundaki süt duyarlılığının. Peki ya hangi ögretmen bilebilir bunu?
Öğretmenler de tespit edecekmis duyarlılığı olanları!!! Ne kadar gerçekçi?
Evrak dağıtiyorlar ogretmenlere; sutu içtikten sonra 6 saat icinde mide bulantisi, karin agrisi, kusma gibi seyler gorulurse yandaki kutucuklara çek atacaklar. Sanırım tespit yöntemi bu olacak.(yanlis anlaşılmasın eleştirim öğretmenlere degildir, konustugum hicbir Ogretmen bu durumdan oyle veya boyle memnun degil)

Veliye sorulacak "cocuğun süt icsin mı?" diye. Evet derse cocuk sisteme dahil olacak. Buradaki konu şu; veliye sütun faydaları anlatılacak öğretmenler tarafından, sonra UHT sütleri dayayacağız cocuklara. Sag gosterip sol vuracagiz bir nevi yani.. Kimse UHT süt konusundaki endişelerden velileri haberdar etmeyecek. Önce her türlü bilgilendir sonra seçenek sun, o zaman tamam, hiç lafım yok. Bu şekliyle ahlaka sığar mı? Alisveriste biri bize bir malı övse sonra da başka mal satsa...bence aynı şey. Bu kadar net düşünüyorum bu konuda. Ben evime sokmadigim, cocuğuma içimediğim sütun pazarlamasının öğrencilere yapılmasını is-te-mı-yo-rum!


Var mı ötesi?
Vaaarr.
Yapılmak zorununda, çünkü öyle işte...burada kesiyorum zira siyasi algılanmak istemiyorum. Bu yazımın bütün nedeni ne yediği ve çocuğuna ne yedirildiği konusunda duyarlı bir anne olmamdır.

Diger bir konu, sutu icecek cocuklar icin belli bir ders saati belirlenecek, o saatte cocuklar sütlerini icmek ve bitirmek zorunda tutulacaklar, sanırım yerlere atmasın, çantada dökmesin, sut bekleyip de bozulmasin, süte duyarlilik gosterenler de okulda tespit edilsin diye.
Cocuk bir insan, sırf velisi "süt içsin" dediği icin başkasının belirlediği dakikada süt icmek zorunda tutulması size mantıklı geliyor mu? Bana gelmiyor da.. Ben 4 yaşındaki oğluma bile boyle bir dayatma ve saygısızlık yapmazken, koca koca cocuklara yapılması tabii ki beni rahatsız ediyor. Hemen ayakustu bir cozum önerisi; okul çıkışında dagitilabilir, isteyen evinde ailesinin gözetiminde istediği kadar icebilir..cok zor degil, degil mı? (okuduğum hicbir resmi yayında uygulamayla ilgili ayrıntılar belirtilmediginden yorumum uygulama sekline okul yönetimlerinin karar vereceği yönünde oldu. Bu konuda farklı bilgiye sahip olan varsa yorum kısmında belirtebilir)

Aklıma ne geldi? Bir zamanlar kaynanalarin ogullarina gelin adaylarıni sectigi abuk subuk bir program vardı. Ata'nın annesi orada beni şok eden cümleyi kurmuştu:
" Ata sen aşık degilsin yavrum, ben asik oldugunda sana söylerim!!!"
"Çocum canin süt içmek istemiyor simdi, istedigi zamanı ben sana söylerim!" Her gün son derste!!!


Daha bitmedi...
"İçmesin" diyen velinin çocuğuyla "içsin" diyen velinin çocuğu aynı sınıfta nasıl olacak? Cocuklar sut içerken ögretmen ders yapmayacağına göre, icmeyen cocuk oturacak içenlerin içmesini seyredecek. Ben, (bence) doğrusunu yapıp içirmiyorum diye benim cocuğumun günahı ne? Ufacik anasinifi cocuğuna nasıl anlatacaksınız buradaki çarpıklığı. Bedeli içmeyen cocuklarin kendilerini dışarıda kalmış hissetmeleri mı olacak? Nerede kaldı benim veli olarak özgür secimim? Ben gercekten özgür muyum?

Ben burada;
Saglikli beslenmeyi degil, elde kalan ve içilmesi doktorlar tarafından önerilmeyen UHT sut stoklarinin eritilmesini görüyorum.
Cocuğun isteklerine, ihtiyaclarina saygıyı degil, dayatmayı görüyorum, bu dayatmadan UTANÇ duyuyorum.

Bu yazıyı okuyan sevgili veliler, sizin de önünüze "sut icsin izin kağıdı" geldiginde "evet" ya da "hayir" demeden once lütfen UHT süt ve pastorize günlük sut konusunu araştırın ve okul yöneriminize sorun:
Çocuğum bu sutu istediği zaman istediği kadar mı icecek? yoksa yönetimin belirlediği bir saatte icmek ve hatta bitirmek zorunda mı tutulacak?




Yazmanın tadına doyum olmuyor...

21 Nisan 2012 Cumartesi

GDO'lu 3 Mısır İzni Aldı, Simdi Kapımda! Yakında Çocuğumun Midesinde!

Biyoguvenlik kurulunun 19 Nolu kararini okudum:

Once kararin oycoklugu ile alınmış oldugu dikkatimi cekti: karsı çıkanlar olmuş demek ki!

Kurul kararı alırken kamuoyu görüşlerini de değerlendirdigini ifade etmis: Ben GDO İSTERİZ diyenleri kacirmisim. Yoksa "YERLER" mı demiştik!!!

"Biyogüvenlik Kurulu tarafından gerek görülmesi halinde, izleme raporlarına dayanarak komitelere bilimsel değerlendirme yaptırılması, bu değerlendirmelerin Kurul tarafından uygun bulunması halinde iznin devam etmesi, herhangi bir risk tespiti halinde iznin iptali" demis:
Yani risk var, oyle mı? Bravo diyor baska birsey diyemiyorum. Buraya yazamadigim kısımlar sifayen su an söylenmektedir.




"Adı geçen geni taşıyan mısır ve ürünlerinin ithalatı için başvurularda, mısırın taşımış olduğu gen ile ilgili ülkemizdeki ya da ithal edildiği ülkedeki akredite bir laboratuvardan alınan Analiz Raporu eşliğinde uygun olanların gümrük ve ithalat işlemlerinin gerçekleştirilmesi" demiş:
Yanlışsam duzeltin. Benim anladığım; "gelen misir bizim İzin verdigimiz misir mi ona bakin da gumrukten içeri oyle alın" diyor. Kapıyı bir kez aralayinca içeri girişlerde labaratuar sonuclarının güvenilirliğine kaldik yani. Ayrica konu gümrük olunca bir kere daha düşünen ben yine düşünüyorum(kimse üstüne kisisel alınmasın!)

Risk yönetim planı hazirlanmali ve kurula sunulmaliymis:
Allah allah bir risk mi var ki plan istenmis? Bak ben simdi cok iskillendim. Nedir bu risk lafları kararın basından beri canım!!!

"İzleme koşullarının ilgililer tarafından yerine getirilmesi" demiş:
Kim bu ilgili dedikleri?
Bu izleme işlemi hali hazirda baska urunler icin ne kadar saglikli yapılabiliyor? Yapılabiliyor mü ki? Nasıl güveneceğiz?
Bu ilgililer bilgi verecekmiş Gıda Denetim ve Kontrol müdürlüğüne. Ben bu müdürlük yetkilileri izleyecek sanmıştım. Yani "durum bu bu bu" diye ilgililer!! aktaracak mudurluk de izlemis mı olacak yoksa gidip bilgileri yerinde denetleyecek mı? Yani beyana göre mı is tutulacak? ben anlamadım ki!!!




Okudukça sorularim artti, sordukca endiselerim artti ve simdi okuyacaginiz kisimla da artik nabzım tavan yaptı.

"Konu olan mısır ve ürünlerinin ambalajlama, taşıma, muhafaza ve nakillerinde bulaşmayı engelleyici tedbirlerin ürün sahibi ve taşıyıcı tarafından işbirliği içinde alınması"; Taşırken kamyonun üstünün kapatilmasi; Kamyon kaza gecirirse diye bir eylem plani hazırlanması : Benim bir eylem planim var; dokulen misirlari etrafta ucan bortu bocegin agzindan toplayama işi icin adi gecen müdürlükte eleman bulundursunlar!!!
Kamyonun üstünü örtüyle örtme meselesine ne demeli? Allah'im tasima yapilirken kamyon şoförünün insafına mı kalmış olduk yani nedir!!!

Ben karari okudukca icim sisti arkadas. Simdi bir kısmını siz de okudunuz!!!!
Buyrun meydana....


Yazmanın tadına doyum olmuyor...

18 Nisan 2012 Çarşamba

Oyun Grubu Nedir?

Oyun Gruplarıyla ilgili bir dizi bilgilendirici yazı hazırladım, buyrun ilki:

Oyun, çocuk için ciddi bir İŞ’tir. Oyun oynamanın dışında çocukların düzenli olarak yaptıkları başka bir faaliyet daha yoktur. Çocuk, oyun sırasında çevresindeki eşyaların, seslerin ve hareketlerin farkına varır ve bu şekilde çevresini algılar. Oyun oynarken kararlar verir, hayal gücünü kullanır, problem çözme becerisini geliştirir, bir işe konsantre olmayı öğrenir ve oyun oynayarak konsantrasyon süresinin uzamasını sağlayan alıştırmalar yapar. Sırasını bekleme, işbirliği yapma, yardımlaşma, başkalarının hakkına saygı gösterme, kendi isteklerini ifade edebilme, parmaklarını kullanma becerisini geliştirme, bedenini kullanmayı öğrenme gibi yeterlilikleri oyun oynama sırasında pekiştirir.

Büyük şehirde yaşamak, iş-ev koşuşturması ailelerin sosyalleşmelerini zorlaştırdıkça çocuklar da bu durumdan etkileniyorlar. Sadece bir yetişkin gözetiminde bulunan çocuklarımız yaşıtlarıyla iletişimlerinde kazanabileceklerini bizlerden alabilirler mi? Onlarla birebir oyun oynamak, kitap okumak çocuklar için yeterli olur mu? Bu endişeleri en aza indirmenin bir yolu olarak oyun grupları oluşturmak aileler için cazip bir seçenek.



Oyun grupları, 3 ve daha fazla çocuğun bir araya getirilmesiyle oluşturulan ve önceden hazırlanmış aktivitelerin yapıldığı, oyunların oynandığı; ideal olarak haftada bir ya da iki kere toplanılan; sosyalleşme ve öğrenme sürecini başlatan ve destekleyen ortamlardır. Oyun gruplarıyla çocuklar diğer çocuklarla aynı ortamı paylaşma, akranlarıyla iletişim becerilerini geliştirme ve diğer annelerle iletişim kurma fırsatını yakalamış olurlar.

0–3 yaş, özellikle ilgi sürelerinin çok kısa, temel ihtiyaçlarının zamanında karşılanmasının gerekli olduğu, beyin fonksiyonlarının en yüksek olduğu dönemdir. Bu bilincle, oyun grupları çoğunlukla 0-3 yaş arası çocukların aileleri tarafından, çocukların sosyalleşmeleri için tercih edilir.

Bir sonraki yazı: Oyun grubu çeşitleri üzerine olacak.



Yazmanın tadına doyum olmuyor...

Dün İlginç Birsey Oldu

Bir ilkogretim okulunda psikolojik danışman olarak çalışıyorum. Dün odamda veli gorusmesindeyken kapı çaldı. Aralıktan hafifçe basını uzatmış, çıtı pıtı bir genc kiz "pardon sonra geleyim" diyerek kapıyı kapattı. Merak ettim, ne bir veli ne bir ogrenci olabilirdi. Görüşmem bitince içeri davet etmek icin kapiyi actim. Yanında sonradan sınıf arkadaşı olduğunu öğrendiğim temiz yüzlü pırıl pırıl bir genc daha vardı.

Anadolu Üniversitesi Gazetecilik Bölümü son sınıf ogrencisi olan bu iki genç beni ziyarete gelmişlerdi. Hem de taaa buraya. (Okulum Merkez'den ulaşımı zor bir konumda)





Donör olmak konusunda bir haber hazırlayan bu genclerden Müge Bencoşan söze başladı, o konustukca ben nasil sasirdim nasil mutlu oldum anlatamam. Donör olmakla ilgili ne düşündüğümü, insanların neden donör olmadıklarını, donör olunabilmesi icin neler yapılması gerektiğini, Gamze'ye ilik bagisi surecinde neler yasadigimi anlattım onlara. (Ses kaydina her ne kadar ogrenciligimden alışkın olsam da bu sefer doğru seyleri söyleyebilme kaygısından gerilmedim degil)

Bu neden onemli benim icin biliyor musunuz?
Onlar cok genç, birakin o yasları, ben bundan bir yıl oncesinde bile bu bilinçte değildim. Bu soruları sormak aklıma hayalime gelmezdi.

Yoneticilerdeki ihmalin, sistemdeki tum eksikliklerin üzerine siz iki genç iyi ki odama geldiniz, bana umut getirdiniz, duyarliliginizla beni en cok siz sevindirdiniz.

Hersey daha guzel olacak:)

Sevgilerimle



Yazmanın tadına doyum olmuyor...

17 Nisan 2012 Salı

5 Yas Cok Erken mı?

Yeni çıkan kanuna göre 60 aylıktan itibaren cocuklar okula başlayabilecek. Bu konunun birçok boyutu ve bileşeni var. Salt cocuğun yasından dolayi "okula başlamak icin erken" ifadesini kullanirsak eksik ifade etmiş oluruz. 5 yas egitim icin erken degildir ancak verilecek egitimin icerigi, nasil verilecegi yani surec, kim tarafindan ve hangi fiziksel koşullarda verileceği cok belirleyicidir.

5 yaşındaki cocukların su anki ilkogretim sistemine nasıl entegre edileceği cok net olmamakla birlikte, var olan koşulları gözlemlediğimizde bazı endişelerden soz etmek mümkün:

1- 5-6 yas cocugunun ihtiyaclarina cevap verebilecek bir egitim olacak mi?

Bu yas cocuğunun henüz küçük kas gelişimini tamamlamadigini, oyunun hala cok onemli olduğunu, cocuklarin oynayarak ogrendigini dusunursek onları akademik çalısmalara boğmak doğru olmayacaktır. Bu durumda müfredat anasinifi düzeyinde hazirlanmali ve anasinifi öğretmenlerince verilmelidir.

Birinci sınıfın ilk 3 ayı okuma yazma çalışmaları yapılmayarak daha çok oyuna zaman ayrılması kararlaştırıldı. Okul öncesinde olduğu gibi öğretime değil, eğitime ağırlık verilecekmiş. Müfredat anasınıfı müfredatına uydurulacaksa ve iki haftalık seminer dönemindeki uzaktan eğitim ile bir sınıf öğretmeninden okul öncesi eğitimcisi çıkartılmaya çalışılacaksa neden zaten varolan anasınıfları ve okul öncesi eğitimcileri kullanılmıyor? Bunu anlamak mümkün değil. Tüm bunların sebebini acıklayan oldu da ben mi kaçırdım bilemiyorum...



2- İlk 3 ay öğretim yok, Egitim sureci nasil isleyecek?

Eğitim deyince kastedilen şu; çocuğun dinleme, ifade etme becerisinin geliştirilmesi, arkadaşlarıyla kavga etmeden sorunlarını çözmesi, ders saati kavramına alıştırılması, ders süresince dikkatini toplamayı öğrenmesi, ihtiyaçlarını erteleyip teneffüsü beklemesi vb.

Düşünüyorum da okul öncesi eğitim konusunda hiçbir bilgisi ve deneyimi olmayan sınıf öğretmenleri bir sınıf dolusu koşuşturmak isteyen, çok çabuk sıkılan, topluca tuvalete ve su içmeye gitmek isteyen, ihtiyaçlarını bekletemeyen, özbakım becerisi sınırlı çocukla tek başına ne yapacak? Tuvalete gönderse bir dert göndermese iki dert. Anasınıflarında yardımcı teyzeler var, zavallı öğretmenimin yanında kim var? Anasınıflarında ilgi köşeleri var, isterse çocuklar ayağa kalkar, isterse sandalyede oturur, isterse yerlerde yatar yuvarlanır, ortam ona uygun ve kimse de yerine otur demez. Sınıfta ne var?

Olacağı söyleyeyim, bu çocuklar kontrol altında tutulmaya çalışılacak sonuç elbette ki ya sinmiş bir çocuk ya da isyanda, uyum sağlayamıyor etiketi almış bir çocuk olacak. Bu çocuk burada yapamıyor diyen zavallı sınıf öğretmeni soluğu diger bir zavallı öğretmen olan rehber öğretmenin yanında alacak. Rehber öğretmen de çocuk normal, tepkileri normal diyecek, aileyle görüşecek, çocuğun kaydını anasınıfına alması için ikna etmeye çalışacak. Sonuç değişmeyecek çünkü kenar mahallelerdeki veliler anasınıfı paralarını yüksek buldukları için çocuklarını ilkokula vermeyi her zaman tercih edecek! Demedi demeyin....

3- Çocuklarin güvende olma ihtiyaci karşılanabilecek mı?

Evin disinda da güvenli bir ortamda bulunmak her cocuğun en temel ihtiyacidir. Bir cocuk ihtiyaclarini kendisi gorebildigi bir ortamda kendini guvende hisseder. Suanki ilkokul binaları yetişkinlere göre yapılmaktadır. Kocaman ve yuksek binalar, buyuk, ağır demir kapılar, kendilerinden yasca cok büyük diğer cocuklar, tuvalet kuyrukları, yetersiz kantin ortamlarında birbirlerinin üzerinden uzanarak alışveriş yapmak zorunluluğu, hicbir oyun alanı olmayan kuru beton bahçeler gibi birçok uygunsuz koşula sahip bu binalara henüz oyun cocuğu olan 5 yas grubunun sokulması girilmemesi gereken bir risktir.

Bu sistemde, henuz yukarida sayilan kosullar saglanmadığından cocuklarin bir yıl anasinifi egitimi alarak 72 ay dolduktan sonra ilkokula başlatilmaları uygundur.

Ben diyorum, psikiyatristler diyorlar, öğretmenler olarak, anne olarak diyoruz...


Yazmanın tadına doyum olmuyor...

16 Nisan 2012 Pazartesi

Emzirme Saglikli Bicimde Nasıl Bitirilir?

Alternatif Anne'deki yeni yazım; emzirmeyi bırakmayı düşünen anneler icin...

Emzirmeyi bırakmadan önce çocuğumuzun yaşına göre sütü bardaktan ya da biberondan içeceğini anlatmak ve çocuğun psikolojik olarak on hazırlık yapmasına yardımcı olmak faydalı olur.

Çocuk sütten kesilirken birden bıraktırmaya çalışılmamalıdır. Çocuğun daha rahat uyum sağlaması için kademeli olarak emzirme sayısının gün gün azaltılması en uygunudur. Azaltmaya gündüz saatlerinden başlanması çocuğun dikkatini farklı yönlere kaydırma şansımızın daha yüksek olmasından dolayı avantajlıdır.

Emzirme sayısını gün gün azaltırken bebeğin buna uyum sağlaması beklenip, uyum sağladıktan sonra ertesi gün sayı biraz daha azaltılabilir.

Bazen anneler göğüslerindeki acıyı azaltmak ihtiyacı duyabilirler, o zaman dikkat edilmesi gereken nokta bunu bebeği emzirme yöntemiyle yapmamaları.



Gece uyanan bebeği emzirmek istemiyorsak (artık bu noktaya gelindiyse), babadan, anneanneden/babaanneden/bakıcıdan yardım almak gerekebilir. Babalar gece kalkıp bebeği sakinleştirme işini anneden almalıdırlar. Annelerin düştüğü en büyük hatalardan biri “ortadan kaybolmak”tır. Kesinlikle anneler evden gitmeyerek hala bebeğin yanında olduklarını hissettirmelidirler. Annelerin uyguladığı bir diğer yöntem ise göğüslerine kötü kokan, kötü görünen, değişik malzemeler sürmeleri. Bütün bunlara gerek kalmadan da bebeklerimizi yukarıda anlattığımız şekilde kademeli olarak emzirmeden ayırabiliriz. Sabır, tutarlılık ve sosyal destekle bebeklerimizi sütten kesmek çok daha kolay…

http://alternatifanne.com/emzirme-saglikli-bicimde-nasil-bitirilir/


Yazmanın tadına doyum olmuyor...

6 Nisan 2012 Cuma

İlik mi? Gamze mi? Bulunmuş mu?

Yok yok arkadas sabahin 5.30'unda ne yapacagimi sasirdim, dayanamadim Murat'i uyandirdim. Korktu yazik,

"Gamze'ye ilik bulunmus!!" sonunda inanabiliyor musun?"

Yuzundeki endise aninda kayboldu, gulumsedi, "cok sukur, hemen gidip kan verecegim, baskalari da kurtulsun" dedi.

Bu mucize haberi sabah 5.30 gibi öğrendim, bulduğum her yere yazdım, esimi dürttüm paylaştım, agladim ama yok arkadas sokaklara çıkıp, bağıra bağıra haberi verip, herkese sarilasim varrrrrrr.

Gamze cok şükür Gamzeeeeeee:))))))))))))))

Bir tüp kan vermeye devam, ne mutlu!!!!

Eskişehir'den donör olmak icin:
Eskisehir Devlet Hastanesi
Organ Bağışı Bölümü
Zübeyde Hanim
Her Pzt-Salı
17.00' ye kadar.





Yazmanın tadına doyum olmuyor...

28 Mart 2012 Çarşamba

Konvansiyonel Pazar Ürunü mü? Organik Ürün mü?

Eskişehir'de üreticiyi taniyarak dogal urun alabilecegimiz bir organizasyon kurduk. Zaman zaman ureticilerle biraraya gelip tuketiciler olarak onlara istedigimiz soruyu sorma sansi buluyoruz. Ben bu girişimi yaparken hem tuketici hem üretici kazansın istedim. Biz tuketici olarak bilgi alma ve hesap sorma şansı buluyoruz. Üreticileri de toplu alışverişlerimizle destekliyoruz.

Neden semt pazari, koy pazarina gitmiyorum?

Semt pazarina gidince cogunlukla kabzimaldan urun alıyorum, dogal mi dogal tabii, sonucta sebze meyve ama ilac kullanilmiyor mu? ya da kimyasal gubre? Ya tohum?Üreticiyi tanımıyorum ve muhattab bulamiyorum.

Koy pazarına gelince daha iyi bir seçenek gibi durmasına karsın orada ki sorun da bilinçsiz ilaç kullanimi. İlaç mümessilleri koylere kadar girdiler ve köylüye "bak bu ilaci at, iki kat ürün topla" vaatleriyle ilaç satıyorlar. Kısaca köylü artık bildiginiz eski köylü yöntemlerini terk ediyor.

Bu durumda peki ya sen organik ürünlere şüpheyle yaklaşan insan sen semt pazarına, koy pazarına hakkinda hicbirsey bilmedigin ureticilere cok mu güveniyorsun ki sertifikayı küçümsüyorsun?





Aşağıya bir alıntı yaptım, Slow Food Türkiye Fikir Sahibi Damaklar kurucusu Defne Koryurek'in söyleşisi.

Organik ürün her türlü derdin dermanı mı? Bir ürün organik olunca kesin sağlıklı mı oluyor? Sertifika sistemi nasıl çalışıyor?

Konvansiyonele bakmamız gerekiyor. Ona güveniyor muyuz ki organiğe güvenmemeyi konuşalım? Organik ürünle konvansiyonel arasında ki en büyük fark sertifikasyon. Sertifikasyon dediğin anda, üreticisinden başka birilerinin daha sözü devreye giriyor. Bu önemli bir şey, üreticiyi kontrol eden ikinci veya üçüncü bileşen.

15 milyonluk bir megapolde yaşıyorsan sertifika önemlidir, organik de önemli bir sertifikadır. Eğer organik ile ilgili şüphelerin varsa o sertifikayı veren kurumları sorgulamalısın. Şirketlerin adları var açarsın telefonu bu sertifikayı neye göre verdiniz ben nasıl güvenirim diye onları terletirsin ki doğru olan da budur. Gıdanı sen seçecek, sen takip edeceksin."


Güvendiğiniz Gidayi Tuketiniz!

Sevgilerimle:)

Eskisehir Doğal Urun Talep Edenler Grubu:
https://m.facebook.com/groups/290560501002409?refid=8



Yazmanın tadına doyum olmuyor...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...