17 Haziran 2020 Çarşamba

Öğretmenlere verilen "Başarı Belgesi" okul iklimini nasıl etkiliyor? Eğitimciler değerlendirdi.

Bir süre önce twitterda gözüme ilişen bir soruyla birlikte eskiden beri üzerinde düşündüğüm bir konu yine gündemime düştü. Sosyal medyada beni takip eden egitimcilerin ne düşündüğünü öğrenmek için Twitter, Facebook ve Instagram'dan şöyle bir soru yönelttim:
"Okullarda öğretmenlere üstün başarı belgesi verilmesi sizce okul iklimini nasıl etkiliyor❓"

Anketlerde verilen cevapların dağılımı yukarıda görüldüğü gibi. Buyük çoğunluk, ben de dahil, bu sistemin okul iklimini olumsuz etkilediğini düşünüyor.

Biraz daha ayrıntıya inelim. "Başarı belgesi verilmesinin okul iklimini olumlu yönde etkilediğini" savunan %25'lik dilimin %64'ünü öğretmen, %27'sini idareci, %9'unu da psikolojik danışman oluştururken; olumsuz etkilediğini düşünen %75'lik dilimin %51'ini öğretmen, %14'ünü idareci, %35'ini de psikolojik danişman oluşturuyor.


Ankette, üstun başarı belgesi vermenin "belgeyi alan kişi üzerindeki etkisi" sorulmamasına rağmen, bazı eğitimciler soruya "bireysel motivasyon" açısından baktı. Olumlu yanıt veren kişilerden bir kısmına, sorduğumda; belgeyi alan kişinin motive olduğu düşüncesiyle soruya olumlu yanıt verdiklerini gördüm. Yine de bu durum genel kanıyı değiştirmedi.

Insan sosyo duygusal bir varlık yani demem o ki öğretmenler okullarda sadece profesyonel kimlikleriyle, bilişsel yanlarıyla değil, aynı zamanda duygulari ile de varlar. Çalışmalarındaki verimliliklerini etkileyen önemli bileşenlerden biri de bu duygular: Kendini ait hissetmek, değerli hissetmek, fark edilmek, ihtiyaç duyduğunda destek alabilecegini bilmek, onaylanmak, hataların hoşgörüleceğine inanmak, kendini güvende hissetmek ve tüm bunların sonucunda okulu benimsemek. Kabul edici, saygının hakim olduğu, adaletli davranılmaya değer verilen ve meslektaş dayanışmasının hakim olduğu ortamlarda pozitif okul iklimi oluşacaktır. Bu açıdan bakınca gorülüyor ki yukarıdan bakan, yargılamada bulunan, merkeziyetçi, kontrolcü ve rekabet duygusunu körükleyici bir anlayışı içinde barındıran bu tür yüzeysel ödül sistemleri, en çok da okul iklimini olumsuz etkiliyor. Bu anlayıştan kurtulmamız gerektiği ortada. Bir ödüllendirme sisteminden ziyade anlık geri bildirime dayalı, kişiyi besleyen, bireyin kendi içindeki gelişimini destekleyici bir sisteme evrilmeliyiz.

"Öğretmenlerin motive edilmeye ihtiyacı olmadan, sorumluluk bilinciyle işini yapması gerektiği" de bir düşünce olarak akla gelebilir ancak bu, insanın duygusal yanını yok sayan bir düşüncedir. Bir öğretmenin görevini en iyi şekilde yapmasını sağlamak adına gerekli koşulların oluşması için önlemler almak yöneticilerin işi değil midir? Ayrıca ğretmenlerin de motive olmaya ihtiyaçları vardır. İster bilelim ister bilip görmezden gelelim, bu psikolojik bir gerçektir.

Hadi! Bir müdürün ekibindeki tüm öğretmenlerin iyi yaptığı şeyleri görme gücünün ve yetkinliğinin olduğunu ve öznel gözlemlerine göre doğru kararlar verebildiğini varsayalım. Bu durumda müdürün, bazı öğretmenlerin değil, tüm öğretmenlerin "güçlü ve geliştirmesi gereken yanlarını" bilimsel temele dayalı olarak ispat edebilecek şekilde ortaya koyması beklenir. O zaman karar vericiler tarafından, yukarıda saydığım nitelikte ve herkesin gelişimini destekleyecek bir geri bildirim mekanizması kurması gerekir. Bu ütopik mi geldi size? O zaman, üzgünüm, var olan şekliyle de olmuyor. Nedenini açıklamaya çalışayım: Müdür tarafından başarılı bulunarak belge almaları için ilçe milli egitime teklif edilen bazı ögretmenler kendisini başarılı ve onaylanmış hissederken; başarı belgesi için teklif edilmeyen öğretmenler ne hissediyor? Onlar bazı yönlerden yeterli değiller madem, bu konuda ne yapılıyor? Hiçbir şey. Çünkü sistem bu kadar, gerisi yok. Peki bu yeterince iyi bulunmayıp kaybeden psikolojisine sokulan belki haksızlığa uğradığını düşünen öğretmenler sınıfa girmeye devam etmiyor mu? Ediyor. Bu bir sorun mu? Evet, sorun.

Bir insanın iç motivasyonu ortaya çıksın istiyorsak, belge vermek gibi, olabilecek en somut şekilde dışsal ödül vermeyi bırakalım. İnsanları kıyaslayan, sıralayan, kazanan- kaybeden psikolojisi yaratan suni ödüllendirme sistemlerinden vazgeçip; fark edilme ihtiyaçlarını karşılayacak, bireysel gelişimlerinde onlara yol gosterecek geri bildirim vermeye dayanan bir sisteme başlayalım. Bu 3-5 öğretmen adını ilçeye vermekten hem daha insancıl hem daha adil hem daha yapıcı hem de müdürleri töhmet altında bırakmayacak bir yöntem olur. Burada akla şu soru gelmiyor değil. Müdürler geri bildirim verme konusunda yetkin mi? Ya da bu yeni sistemde müdürlerin yanı sıra başka kaynaklardan da geri bildirim alınabilir mi? Alınmalı mı? Bu sistem nasıl kurgulanmalı? Bunları tartışıyor olmalıyız.

Kendi açımdan konuyu toparlayıp sizi çok değerli eğitimcilerin görüşleriyle baş başa bırakayım. Ben diyorum ki yerine daha iyi bir mekanizma hemen getirilemeyecek bile olsa bu elimizdekinden vazgeçelim. Hiçbir şey yapmamak, okul iklimine bu sistemden daha az zarar verecektir.

Bazı eğitimcilerin bu konudaki görüşleri:
  • Aylin'cim liyakat sabihi müdürlerin vermesini doğru bulurum, adamcılık, sendikacılık yapan müdürlerin vermesini de okul iklimi açısından tehlikeli buluyorum...Hüsniye Günaydın 
  • Motivasyon açısından takdir edilmek öğretmenleri memnun eder. Fakat taraflı olmadıkları ve ayrım yapmadıkları sürece bir kıymeti olur. Kıyaslanmak okul iklimi açısından olumsuz olabilir. Fakat gerçek anlamda çalışan öğretmeni takdir etmek onore etmek güzel bir davranış şekli değil mi? Anonim-bir brans oğretmeni.
  • Selam. Teorik olarak okul iklimi tüm paydaşlar tarafından doğrudan veya dolaylı müdahaleler ile oluşturulur. Lakin bizim ki gibi ülkelerde müdürün konumu ve tahakkümü merkez tarafından her zaman kollanır.  Bu tahakkümü oluşturmak için normalde şüphe uyandırmayacak hamlelere ihtiyaç duyulur. Örneğin başarı belgesinin takdimi. Bu durumda öğretmen bir üst onay makamından belge almak suretiyle makbul kılınır, bir anlamda müdürün tahakkümüne rıza gösterir.  Her ne kadar etkileri yakın bir zamanda ve davranış olarak gözlenmese de duygusal olarak otorite fikri öğretmenin zihnine kazınır. Bir süre sonra öğretmenin otoriteye uyması, özerkliğini kaybetmesi vs oluşur. Bu halde okul iklimi merkezileşme nedeniyle tekdüze olmaya ve katı bir hiyerarşiye döner. Yani modern okul fikrinden uzaklaşılır. Bu mesele müdür ile ilgili değildir aslında. Müdür aracılığıyla merkezin varlığını hissettirme gayesidir. Ayhan Erbay- Psikolojik Danışman.
  • Kararsız kalmıştım, mesela geçen yıl bana verdi müdür  ama oylamayla... o kadar mutlu oldum ki anlatamam , hevesim arttı, emeklerimin karşılığı diye düşündüm. Ama sonra okuldakilerin hırsı ve düşünceleri beni çok üzdü. Yani kişisel olarak faydalı ama okul iklimi açısından hayırrr. -Bir sınıf öğretmeni.
  • Evet ya da hayır bile diyemiyorum. Şu andaki sistemde başarı belgesinin hangi koşullarda alındığını bile tartışamıyoruz. Keşke liyakat, profesyonel gelişim gerçek anlamda takip edilse 🙄 Okul öncesi ögretmeni-Müdur.
  • Müdürlükte en zorlandığım nokta odur. Mesut Seven.
  • Bir taraftan öğretmenleri istemeden de olsa bir ödül ceza sistemine sokabilir bu belgelendirme diye düşünüyorum, sevimsiz bir rekabete dönüşebilir ve öğretmenin “well-being” durumuna zarar verebilir. Diğer yandan takdir edilmek ve olumlu feedback mutlaka bizler için önemli ama bunun yöntemi belgelendirme olmamalı diye düşünüyorum. Hep beraber yapılan sıcak bir paylaşım, bir teşekkür çok daha anlamlı ve motive edici geliyor bana. -Eda Torun. Bilişim Öğretmeni.
  • Motivasyon ve onay -kabul mekanizmalarımızı dışsal ödüllere bağlamak, onay-kabul mekanizmasını otonomiden uzaklaştıran bir durum bence. Ödüllerin riskleri var. Takım birlikteliğini rekabet ortamına çekip işbirligi kültürüne zarar verebilir. Arzu Atasoy-Ögretmen Akademisi Vakfı
  • MEB'in bir kariyer planlama mekanizmasını baştan sona çalışması ve performansı daha gelişim odaklı öğretmen koçluğu boyutunda sürekli geribildirimlerle iş tatminine çekmek lazım. Bir yönetici.
  • Erkin elinde havuç varsa arka elinde de sopa vardır. Sedat Subaşı. Psikolojik Danışman
  • Ben teşekkür belgesi olmasını yeğlerim ki bizim okul hepimize böyle bir belge verdi. Matematik Öğretmeni



5 Haziran 2020 Cuma

Bugünlerde durup "duygularımı" düşündüm...

Bazen durup, ne hissettiğimi düşünürüm. Bugünlerde öyle yoğun yaşadığım bir duygu var ki düşünmek yetmiyor, paylaşmak istiyorum. Blogun başına oturdum ve öylece yazmaya başladım. Halbuki nasıl ifade edeceğimden bile emin değilim. İlerledikçe nasıl bir yol bulacağımı birlikte göreceğiz sanırım.

Aslında duygumdan bahsederken hayatımdaki insanlardan bahsetmiş olacağım. Pek çoğu yüzünü bir ya da iki kere gördüğum, bir kısmı ile yüz yüze tanışma fırsati bile bulamadan ortak paydalarda buluştuğum, bir kısmıni istediğim zaman görebildiğim ama hepsini yanımda hissettigim içten, samimi, yardımsever, idealist, ihtiyacınız olduğunda bir whatsapp uzaklığında olan çok değerli insanlar. Böylesi insanlarla yolum kesiştiği ve onları hayatıma alabildiğim için şükrediyorum.

Bugünlerde yoğun yaşadığım o duygunun adını koymaya çalışıyorum. Sanırım "minnettar olma" ve kendimi "şanslı hissetme". Melseğimi yaparken kendimi zaman zaman savrulmuş, tükenmiş ve kaybolmuş hissederim. Öyle zamanlarda ne zaman arasam beni dinleyen, anlayan; yeni öğrendiğim bir kavramı eğitimime nasıl katacağim konusunda tıkandığım zamanlarda fikirlerini benimle paylaşan, yol gösteren; "matematikten şu konularda soru nerden bulabilirim?" diye sorduğumda "Hocam, zoomdan canlı olarak anlatırım ben" diyen eğitimci arkadaşlarım var benim. Ya da bir hafta önce bahsettigim bir konuyla ilgili arayıp, nasıl gittiğini soracak kadar bunu kendine iş edinen, oğlum için en özel doğum günü kutlamasını hazırlamam için benim kadar uğraşan; hastalandığımda yemek getiren; henuz ben bile konuyla ilgili düşünmemişken "yokluğunda Ege'yle ben ilgilenirim sen endise etme" diye bir hafta öncesinden kendisini planlayan arkadaşlarım var... tek tek sayamadığım pek çok an var bana sıcacık bir duygu yaşatan. Yaşamak da böyle daha anlamlı değil mi zaten? Onca sorumluluk, iş güç arasında, insan olduğunu sana hissettiren o sıcacık anlar. İşte bu yüzden "ne güzel insanlar katmışım hayatıma" diyebilecek kadar şanslı ve bir o kadar da minnettar hissediyorum.

Not: Bu yazıya beni etkileyen anları ve insanlari düşünerek sık sık ekleme yapacagım 😊🙏

27 Mayıs 2020 Çarşamba

#evdekal da... Ne?

Her birimiz, izolasyonun zorluklarını farklı düzeylerde deneyimliyoruz ancak bu yazımda izolasyonun zorluklarına değil, daha olumlu etkilerine odaklanacağım.

İnsan, İstanbul'un karmaşası içinde sorumluluklar ardı sıra koşturmaktan, kendinden uzaklaşıyor. Sorsanız, buradaki yaşamımızla ilgili en büyük sıkıntımın "sürekli bir şeyleri yetiştirme telaşı" olduğunu söyleyebilirim. Pandemiden sonra evde kalmamızla birlikte, telaş bitti ve ben, hızla akıp giden yaşamdan hırsımı alırcasına, yavaşladım. İlk haftalarda mutfaktaki denemelerle, filmler, sosyal medya ve Youtube piyano dersleri ile yavaşlayan yaşamımın tadını çıkardım. Bir süre sonra "böyle gitmez Aylin, kendine gel!", desem de yavaşlamak çok güzeldi.

VectorStock 
Sonra sonra, hissetmeyi umduğum "sorgulama" süreci başladı. Amaçsız, üretmeden, hiç birinin diğerinden farkı olmayan günlerimi sorgular oldum ve nihayetinde felsefi sorgulamalar yerini pragmatik sorulara bıraktı: Okula döndüğümde neyle karşılaşacağım? Öğrencisi, öğretmeni, idarecisi, personeli ile tüm okul için hangi çalışmaları planlayabilirim? Yaşadığımız sürecin olumsuz etkilerini normalleştirmeye ve öğretmenini destekleyen okul iklimini oluşturmaya yönelik ne tür çalışmalar yapabilirim?

Bu sorular beni "psikolojik dayanıklılık" üzerine okumalar yapmaya yönlendirdi. EdX adlı bir uygulamadan haberdar olunca, Ben-Gurion University of the Negev'in "Resilience -Art of coping with disasters" uzaktan egitim programını keşfettim. Böylece ilk online eğitim deneyimim de başlamış oldu. Yazılar, videolar ve forum ile desteklenmis, her bölüm sonunda kısa sınavlarla kendinizi değerlendirme imkanı sunan bir programdı. Bu dersler psikolojik dayanıklılık kavramına farklı açılardan bakmamı sağladı. Ayrıca insanın kendi öğrenme deneyiminin kontrolünün kendisinde olmasının, öğrenme tatminini üst noktaya nasıl taşıdığını yaşayarak gördüm.

Ardından Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nun "Yaratıcı Öğrenmeyi Öğrenme" (MIT-Learning Creative Learning-)  programına dahil oldum. Yazılar, videolar, forumlar ve canlı sohbetlerle desteklenen 6 haftalık bu eğitime katılmak, evde kalma sürecinde bana pek çok yönden iyi geldi. Dünyanın çeşitli ülkelerinden ve Türkiye'nin pek çok ilinden, farklı branşlardan eğitimcilerle tanışmak, yeni kavramlar keşfetmek ve bunları toplulukla tartışmak hem keyifli hem de mesleki açıdan çok tatmin ediciydi. Bu konuda yazacağım çok şey var ama profesyonel kişisel ağımızın da gelişmesini mümkün kılan harika bir ortam sunan bu eğitimle ilgili ayrıntılar bir başka yazının konusu olsun. 

İzolasyon diyordum... Bu süreçte kendime dönmemle birlikte "Psikolojik Dayanıklılık" ve "Yaratıcı Öğrenmeyi Öğrenme" eğitimlerindeki kavramları ve literatür bilgisini Psikolojik Danışma Ve Rehberlik alanı ile bütünleştirmeye ve uygulamalarımda nasıl kullanabileceğim üzerinde çalışmaya başladım. İtiraf etmek gerekirse cevaplardan çok sorularım var şu an, biraz sancılı bir süreç ama bu süreçte birbirimizden beslendiğimiz çok değerli eğitimci arkadaşlarımla birlikte yol alıyoruz ve takıldıkça birbirimizi destekliyoruz. Bu topluluk sayesinde birlikte üretirken, birbirimize destek ve ilham kaynağı oluyoruz. 

Kısaca söylemek gerekirse benim için "evde kalmak" demek; yavaşlamak, kendini gerçekleştirmenin önündeki engellerin ortadan kalkması, içe dönmek, anlam aramak, içsel motivasyonu bulmak ve en nihayetinde kendini gerçekleştirme yolunda bir adım atmak ve unuttuğum öğrenme coşkusunu yeniden keşfetmek demek.

5 Nisan 2020 Pazar

Corona Günlerinde Okul Öncesi Çocukları ile #evdekal mak!

Dünyası kendisinin çevresinde dönen  (egosantrik) okul öncesi çocuğu ile bir eve kapanıp kalmak kolay iş değil. Bir süredir Corona ve #evdekal günleri üzerine okul öncesi anne babalarına yönelik bir yazı hazırlamayı istiyor ama gelen sorulardan yola çıkarak bir yazı hazırlamanın daha isabetli olacağını düşünüyordum. Artık zamanıdır.

Yazının başında okul öncesi çocuklarının bazı özelliklerinden bahsedecegim, sosyal izolasyon günleri ve kaygıya değinip son olarak da bugünlerde anne babalar olarak neler yapabilirsiniz ile yazıyı bitireceğim.

Okul öncesi çocuğunun özellikleri

Belirtmek istediğim ilk özellik şu; okul öncesi dönemi çocukları için rutinler önemlidir. Corona'dan önceki hayatınızın rutini değişmiş olabilir, olsun, sorun yok. Siz bazı rutinleri yine de devam ettirebilirsiniz; yatma saatinde çocuğunuzun diş fırçalayıp, birlikte kitap okuduktan sonra uykuya geçmesi rutininiz idiyse bunu yine sürdürebilirsiniz. Yatma saatinin değişmemesini sağlayabilirsiniz. Ayrıca önceki rutinlerinize ek olarak Corona'dan sonraki günlük yaşamınıza uygun yeni rutinler de oluşturabilirsiniz. Rutinler kadar onemli diğer bir konu da kurallar. Bu dönemde eski kurallarınızı devam ettirmeniz tıpkı rutinlerinizi devam ettirmeniz gibi önemli. Böylece çocukların Corona'dan sonra hayatınızdaki değişimlerden mümkün olduğunca az etkilenmesini sağlarsınız. Çocuklar her ne kadar ayak direse de onların bu rutin ve kurallara ihtiyaçları var çünkü ancak bu şekilde bulundukları ortamda kendilerini güvende hissederler. Sizin kontrolunuz ve bilginiz dahilinde olmadan birşeylerin sürekli değiştiği, belirsizligin hakim olduğu bir ortamda kendinizi nasil hissedersiniz? Tedirgin ve güvende değil. Çocuklar da böyle hisseder.

Çocuklar yetişkinlere göre düzenlenmiş dünyada, çevrelerindeki olayları kontrol edemedikleri için kendilerini yetersiz hissetme eğilimindedirler. Bunu yazının sonunda daha ayrıntılı açıklayacağım.

Corona günleri ve kaygı

Hayatımızın bu döneminde pek çok şey değişiyor. Bu değişimlerin kendisi çocuklarımızda kaygı ve endişe oluşturabildiği gibi "Coronavirus" ile ilgili anlamadıkları konuşmalara maruz kalmaları da çocuklarda kaygıya neden olabilir. Çocuklar birşey sormasalar bile etkilenme ihtimallerinden dolayı, onlara seviyelerine uygun açıklama yapmalısınız. Şunun da altını çizmeliyim, evet, çocuklar TV'de duyduklarından etkilenirler ancak sizin davranışlarınız ve hisleriniz, çocuklarınız üzerinde TV'nin etkisinden çok daha fazladır. Kaygı bulaşıcıdır. Bu nedenle ne hissettiğinizin farkına varın ve varsa kaygınızı yönetmeye çalışın.

Acaba çocuğum kaygı yaşıyor mu?

Gereksiz yere endişelenen ebeveynler oluyor. Sıkılan, arada kızıp huysuzlanan her çocuk kaygı yaşıyor demek değildir. Eğer uyku süresinde azalma veya artma, sık sık uyanma; iştahta azalma veya aşırı yeme; öfke davranışlarında artış ya da içe kapanma, sessizleşme varsa kaygının varlığından şüphe edebilirsiniz.


Anne babalar olarak ne yapabiliriz?

Kaygıya neden olan ve onu besleyen şeyin ne olduğunu bulmanız, nokta atışı olarak müdahale etmeniz için önemlidir. Siz kaygılı iseniz çocuğunuza yansıyacağı için kaygınız ile baş etmeye çalışın; TV'deki görsel ve konuşmalardan etkilendiğini düşünüyorsanız programları onun seviyesine uygun seçin. Sadece belli saatlerde haber açıp bilgilenin, Corona programlarını gün boyu açık bırakmayın. Çocuğunuza karşı tutumlarınızda tutarsızlık varsa davranışlarınızı yeniden düzenleyin. Kaygıyı besleyen ne olursa olsun çocuklarınıza bol bol sarılın, dokunun ve duygularını sözel yolla ifade etmelerine yardımcı olun. Bu şekilde beynin iki yarı küresinin entegre olmasını sağlayarak çocuğun duygularını kontrol edebilmesine, kaygısının azalmasına yardımcı olursunuz.

Gelen sorularda görüyorum ki çocuklarda bazı davranış değişikliği gözlemliyorsunuz. Bugünlerde çekmeceleri daha çok boşaltıyor, ellerine geçeni fırlatıyor, daha inatçı davranıyor olabilirler. Tüm bu davranışlara yaramazlık deyip geçemeyiz. Açıklamaya çalışayım. Çocuklar doğaları gereği yetişkinlere göre düzenlenmiş dünyada kendilerini yetersiz hissetme (çevrelerindeki olaylari kontrol edemedikleri için) eğilimindedirler. Üstelik bugünlerde anlam veremedikleri, kontrol edemedikleri bazı değişimler de yaşıyorlar; rutinleri bozuldu, eskisi gibi dışarı çıkamıyorlar, başka çocuklarla oynayamıyorlar. Tüm bunların eşya fırlatma, çekmece boşaltma, inatlaşma ile ne ilgisi var diyebilirsiniz. Şimdi ona gelelim: çocuklar çekmeceleri boşalttıklarında çevreleri üzerinde bir değişime neden olmuş oluyorlar. Bu değişimi yapabildiklerinde kontrolun kendilerinde olduğunu, var olduklarını somut olarak görüyorlar. Sizinle inatlaştıklarında yine var olduklarını hissediyorlar, eşya fırlattıklarında yine çevreleri üzerinde kontrol duygusunu hissetmiş oluyorlar. Bugunlerde, okul öncesi çocuklarının ihtiyacı olan tam da bu. İhtiyaç duydukları anda çevrelerini kontrol altında tutabileceklerini bilmek.

Peki çocukların kontrol duygusunu yeniden kazanmalarını sağlayıp, kaygısını azaltmak için anne baba olarak ne yapabiliriz?

• Yukarıdaki davranış örneklerinden devam edelim. Tehlike oluşturabilecek çekmeceler haricinde çocukların çekmeceleri boşaltmasına izin verebilirsiniz, sonrasında birlikte toplamak üzere.
• Gücün çocukta olduğu oyunlar oynayabilirsiniz. Örneğin "yakalamaç" oyununda tökezleyip, çeşitli sakarlıklar yaparak onu güldürür ve bir türlü yakalayamazsınız. Yastık savaşında sizin hakkınızdan gelmesine izin verirsiniz. Ebelemece gibi oyunlarda çocuğunuzun sizi ebelemesine izin verir, abartılı ve komik şekilde sakarlıklar yaparak onu ebeleyemezsiniz. Boğuşmaca oynarken sizi devirmesine izin verebilirsiniz. Tüm bu oyunlarda dikkat etmeniz gereken noktalar, sizin güçsüz, yetersiz ve komik olmanız, -mış gibi yapmadan gerçekten oynamanız, ikinizin de eğlenmesi ve çocuğunuzun sesli gülmesi.
• Son olarak bu dönemde gücün sizde olduğu "gıdıklama" gibi oyunlardan da uzak durabilirsiniz.

Evde sıkılan çocuk kaygı yaşıyor demek midir?

Hayır. Evde kapalı olduğumuz bugünlerde çocuklarınız zaman zaman sıkılıyor olabilirler. Bu durumdan endişe duyan aileler oluyor. Sıkıldığı zamanlar, çocuğunuzun bu duyguyla baş etmeyi öğrenmesi için bir fırsattır ve bu duyguyla baş etme gelişmesi gereken bir beceridir. Ayrıca çocuğunuzun kendisini oyalaması için onu harekete geçirir ve yaratıcı çözümler bulması için onu zorlar. Kısacası zaman zaman boş kalıp sıkılması onun için iyidir.

Bu yazıda değinemediğim farklı durumlar yaşıyorsanız yazının altına yorum bırakabilirsiniz. Yeni yazılarla devam ederiz.

Evde huzurlu kalın...bugünler geçecek.




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...