eleştiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
eleştiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Okul öncesinden üniversiteye eğitememe sistemimizin 21. yüzyıl becerileri ile imtihanı


Eleştirel düşünce    → itaat
Problem çözme      → problem çıkarmama
Yenilikçilik               → risk almama 
İşbirliği                    → rekabet
İnisiyatif gösterme  → pasif olma
Öz-yönetim            → dış motivasyonlu denetim
Karşılıklı iletişim     →tek taraflı dinleme/me(!)
Yaratıcılık              → yerine ezber


Şimdi kaldığımız yerden devam edelim: Ziraat mühendisliğine, biyolojiye, işletmeciliğe, otobüs şoförlüğüne, aşçılığa, gemi kaptanlığına  vs... formasyon verelim derse sokalım; eğitim yönetimi, planlaması, sosyoloji, felsefe okuyanlara kurs açalım rehberlik ve danışmanlık servislerine psikolojik danışman olarak oturtalım, sınıf öğretmenliği mezunlarına kurs verelim özel eğitim öğretmeni yapalım; kimse aldığı eğitimin gerektirdiği uzmanlık alanında çalışmıyor artık galiba. Öyle bir gayretimiz yok bakanlık olarak. 

Derdim eğitimde alan dısı branşlarda çalışan bireyler değil; içlerinde canla başla uğraşan, çalışmalarını, profesyonel gelişimlerine gösterdikleri özeni takdir ettiğim pek çok arkadaşım var. Benim derdim sistemle. Karar vericiler, lisans eğitimi sonrası yüksek lisans ve/veya hizmet içi eğitimler, sertifika programları ile kişilerin kendi alanlarında profesyonelleşmesini sağlayacak tedbirler almak yerine yukarıda saydığım uygulamalarla sistemi zayıflatıyorlar. Bir de derdim, bunun kariyer gelişimi yaşam boyudur diyerek rasyonellestirilmesiyle.

Evet kariyer gelişimi yaşam boyudur, o zaman MEB bunun gereklerinin de tam ve eksiksiz karşılanmasıni istemelidir. Haklar ve sorumluluklar iliskisi bir nevi. Kariyer gelişimi birşey; bireylerin sistematik egitimden geçmeyip, formasyon eğitimi ve/veya kurslarla sınıfa sokulması ve 21.yuzyil becerileri geliştirmelerinin beklenmesi baska birşey. 

21 Nisan 2015 Salı

ClassDojo ödülü kullanıp bağımlı mı yapıyor? Geribildirim verip cesaretlendirme mi?-1-


Her gecen gün öğretmenler arasında popülerliği artan ClassDojo hakkında velilerin bilgi sahibi olmaları için yazımın girişinde bu uygulamayı kısaca tanıtmak istiyorum. Asıl üzerinde durmak istediğim konu ise Class Dojo'nun çocuklar üzerinde kısa ve uzun vadede ne gibi etkiler oluşturabileceği konusunda velilerde  farkındalık oluşturmak. 


Classdojo'yu tanıyalım

Classdojo avatarlarından biri

ClassDojo pozitif/negatif pekiştireç verme (ödül ve ceza) prensibi üzerine kurulmuş bir online sınıf içi yönetim uygulamasıdır. Çocuklar bu uygulamada sevimli canavar avatarlar tarafından temsil edilir. Her çocuk kendisi için bir avatar seçer.

Uygulamanın kullanılma amacı sınıf ortamını yönetmek ve anında geribildirim vererek(!) çocuklara olumlu davranış kazandırmak. Süreç öğretmenin çocuklarla birlikte sınıf kurallarını, sınıfça önemsedikleri istendik ve istenmedik davranışları belirlemesiyle başlıyor. Belirlenen kriterlere uygun davranıldığında öğretmen tarafından çocuklara + puan, aksi durumda ise - puan veriliyor. Bu puanlar ve çocukların isimleri avatarlarının yanında görünüyor. Eksi puandakiler kırmızı, artıdaki çocuklar ise yeşil renkle tabloda ifade ediliyor.

Öğretmen isterse puan tablosunu alttaki resimde görüldüğü gibi topluca görebilir ve bu ekranı sınıfa da yansıtabilir. 

Puanlama sırasında ona eşlik eden sesli bir uyarı sistemi de mevcuttur. + puan verildiğinde çıkan ses ile - puan verildiğinde çıkan ses birbirinden farklıdır. Eğer ses modu açık ise öğretmen puan verdiğinde ya da düşürdüğünde ses tüm öğrenciler tarafından duyulur ve ekran sınıfa yansıtılmış durumda ise sesi duyan öğrenciler ekrana bakarak kime ne puan verildiğini ya da kimden hangi sebeple kaç puan düşürüldüğünü görebilirler. 

Dojo puan tablosu

Sistemin bir de veli ayağı var. Öğretmen eğer isterse velilere şifre göndererek onları da sisteme dahil edebilir. Bu sayede veli çocuğu hangi anda hangi davranıştan dolayı puan alıyor, hangi davranıştan dolayı puan kaybediyor anında bildirim alarak takip edebilir. İsterse öğretmen ve veli uygulama içinde mesajlaşabilir. Gerek veli gerek öğrenci belli zaman dilimlerinde rapor şeklinde çıktı alabilir. Örneğin bir hafta boyunca çocuğunun sınıf içindeki davranışsal performansını, öğretmenin varsa çocuğa özel notunu çocuk da veli de görebilir.

Kabaca sistemi tanıttıktan sonra bu sistemin çocuklar üzerinde ne gibi sakıncaları olabileceğine değinmek istiyorum:


Puan vermenin/düşürmenin (ödül/ceza) etkileri
  • Davranış kazandırmak ve olumsuz davranışı azaltmak için Ödül/Ceza sisteminin kullanılıyor olması bu sistemin pedagojik açıdan en olumsuz yönü. ClassDojo'da çocukların puan almak için neler yapmaları gerektiği yani hangi durumlarda ödül alacaklarının önceden belirlenmiş olması ödülün "rüşvet" etkisini ortaya çıkarıyor. Yani çocuk davranışı yaptıktan sonra ödülünü bekliyor. Bunu gerçek hayatta şu cümlelerden anlayabiliyoruz: 
        "Öğretmenim tahtayı sildim, bana puan verecek misiniz?" 

        "Anne ben bugün derste hiç konuşmadım ama öğretmenim bana puan                    vermedi"
  • Bu sistemi kullanan ve memnun olan öğretmenler sınıfın kontrolünü daha rahat sağladıklarını ve bu sayede daha sağlıklı ders işleyebildiklerini, ödevlerin tam yapıldığını, çocukların istendik davranışlarında artma olduğunu ifade ediyor. Bunda bir yanlışlık elbetteki yok gibi görünüyor. Kısa vadede (ödül devam ettiği sürece) öğretmenler bu sistemin ortaya çıkardığı olumlu etkileri yaşarken; uzun vadede çocuklar iç denetim mekanizmasını geliştirme şansı bulamayıp, dıştan denetimli bireyler olma riski ile karşı karşıya kalıyorlar. Ödül kullanımı çok zor ve riskli bir yöntem. Zira yanlış kullanımı teşvik edildiğinde ödül (ClassDojo'nun ödül sistemi böyle) beyindeki bağımlılık merkezini tetikler ve ödüle bağımlı davranış değişikliği olur. Bu da içten denetimli değil, dışa bağımlı çocuk yetiştirmemize sebep olur. Dıştan denetimli birey demek aslında şu; otorite varken sisteme uygun davranan, kendi davranışlarının kontrolünü dış ortamdaki güce göre ayarlayan kişi diğer bir deyişle eleştirel düşünmeyen, sorgulama ihtiyacı duymayan, gücü elinde bulunduran kişiye çıkarları için itaat eden kişi. Dıştan denetimli bireyler yetiştirmek için uygun bir ortam yaratan ClassDojo'nun sadece bu felsefesinin anlaşılması bile uygulamanın kullanılmaması için yeterli. 
  • Burada sıklıkla bahsedilen ödül/ceza yöntemi eğitimde yapılan en temel pedagojik hata. Aslında bu hata Class Dojo'dan önce de eğitimciler tarafından yapılıyordu. Dolayısı ile Class Dojo'nun ortaya çıkardığı sorun yeni değil ancak Dojo cok daha vurgulu, eğlence maskesi altında çok daha sistematik pedagojik hatalar yapilmasına neden oluyor. Ruh sağlığı çalışanları olarak ödül/cezanın eğitimde terk edilmesi gerektiğini söylerken ClassDojo ile bu yöntemin kullanimi daha da kolaylaşıyor ve giderek artiyor. 
  • Ödül/ceza yöntemi ile çocukların kendilerini sınıf iklimi içinde güvende hissetmelerini engelliyoruz. Çocuklarda öğrenmenin gerçekleşmesi ve iç denetimli bireyler yetistirmek ise amacımız Eğitimci yazar Özgür Bolat'in yazılarında sıkça değindiği gibi yapılması gereken anında, detaylı, sürekliliği olacak şekilde çocuklara geribildirim vermektir. Geribildirim ile çocuk, yanlış davrandığında yargılandığını değil aksine sevildiğini, kabul gördüğünü ve önemsendiğini hissederek davranışı hakkında içgörü kazanır. 
  • ClassDojo'nun diğer bir sorunu ise kontrolün tamamıyla öğretmende oluşu. Ne zaman butona basıp puan vereceğine öğretmen karar veriyor. Bu noktada bir araştırmadan kısaca bahsetmek istiyorum. Harrington, Jeanne ve Black yaptıkları araştırmada "talep edilmeyen değerlendirmenin yaratıcılığı öldürdüğünü göstermişler. Değerlendirilme duygusu kişinin çaba harcamasına neden olur ancak değerlendireni etkilemek için. İste yaratıcılığı öldüren de bu durum.  Brandeis Üniversitesi'nden Psikolog Theresa Amabile yaptığı çalışmada; değerlendirileceğimizi bilmenin basit görevlerde (ağırlık kaldırmak, fasulye saymak gibi) daha iyi performans ortaya çıkartırken; yaratıcılık, öğrenme gerektiren görevlerde tam tersi bir etki doğurduğunu ifade etmiştir. Herhangi bir değerlendirmeye tabii tutulmayacağımızı bilmenin ise başarıyı arttırdığını göstermiştir. 

ÖDÜL VE CEZA ÜZERİNE İKİ VİDEO

        Sizlerle paylaşmak istediğim iki link belki söylemek istediklerimi                               somutlaştıracaktır: 

  1. İlki bir diziden davranış yönetiminde ödül sistemi ile ilgili düşüncelerimi özetleyen bir bölüm.





    2.  Dan Pink'in "Bizi motive eden şey nedir?" animasyonu.



ClassDojo'nun dayandırıldığı felsefenin etkisini açıklamaya çalıştım. Uygulamanın tek dezavantajı bu felsefe değil ne yazık ki. Diğer etkileri de bir sonraki yazımda sıralamaya çalışacağım.

Yazımda kullandığım araştırmalar

Harrington D.M, J.H Black, (1987) Testing aspects of Carl Rogerss's theory of creative environments: Child-rearing antecedents of creative potential in young adolescents. Journal of personality and Social Psychology. 52. B51-856

Amabile, T.(1996) Creativity in contex: update to the social psychology of creativity. Boulder, Colo. :Westview Press.Also, Hennessey, B., Amabile, T.(2010). Creativity. Annual Review of Psychology, 61,569-598

24 Ocak 2014 Cuma

Yetti Artik! Bir Psikolojik Danışman işini yapmak için öğretmenden gelecek izni beklemek zorunda mı?

Psikolojik Danışmanları ilgilendiren yeni yonetmeligimizin tasarisi yayinlandi. Twittera yazdim, facebooka koydum kesmedi.. birkac degisiklikle buradan da yaziyorum. Mesai saatleri ile ilgili olarak yıllardır kulağımıza çalınan dedikodu gercek mi oluyor diye düşünmeden edemiyorum. Var olan mesai saati icinde, okulda ogrenci varken cocuklarla birlikte etkinlik yapabilmek icin danışmanların yaşadığı sıkıntıyı çözeceğimize hala mesai saatlerini....neyse susuyorum. Siz en iyisi mi cocuklarınızın rehber ogretmenleri onlarla bulusabilmek icin enerjisini nasil gereksiz yere harcıyoru buradan okuyun:

Biz danismanlar okullarda (test uyg.,seminer verme, bazi etkinlikler icin derse girme gerekliliklerinden) etik/yasal olmayan bicimde öğretmenlerden ders istiyoruz. Ogretmenlerin derslerini verme zorunluluğu olmadigi gibi isini yapmak icin danışmanların da öğretmenlerden boyle bir özveriyi talep etme zorunluluğu yok. Ayrica ders almamizin yasal bir dayanagi olmadigi icin ogretmen derse kendi girmis gibi defteri doldurup, imzalıyor. O saatte bir sıkınti yasansa resmiyette ogretmen sorumlu gorunecek. Ogrencilerle grup rehberligi yapmamiz bizden bekleniyor ancak bunun gerçekleşmesi icin hangi zaman aralığında yapabilecegimiz konusundaki belirsizligin ortadan kaldirilmasi gerekiyor.

Hepi topu haftada 1 saat olan rehberlik ders saatini neler icin kullanacağını şaşmış durumda rehber ogretmenler. Olcme araçları mi uygulasın?, ilgili rehberlik etkinliklerine mi girsin?, yılda vereceği bilmem kac tane konuda cocuklara seminer mi versin? Yoksa o saatte sinif rehber ogretmeni kendi planini mi uygulasin?...Hal boyle olunca okulda isimizi yapmak icin ders istemedigimiz ogretmen kalmiyor. Kimi dersini verirken surat asıyor, kimi kibarca reddediyor, kimi de "benim dersim onemsiz mi" diye güceniyor. Beden dersini alinca cocuklar dayanamayip kiziyor. Bir yanda alınmış, gonulsuz ogretmenler diger yanda kizgin bir sinif dolusu ergen...

Dersi alana kadar kimine rica minnet, kimine duygu sömürüsü, kimine "bugun olmazsa yarin alacagim ne de olsa, ver kurtul baskısı"... bir sekilde dersi aliyoruz ama enerji, moral, gurur falan kalmiyor.






Yazmanın tadına doyum olmuyor...

22 Ocak 2014 Çarşamba

Finlandiya'da yaşayan Amerikalı bir öğretmenin günlüğünden...Finlandiya'da eğitim nasıl farklı?

Birçok eğitimci gibi ben de Finlandiya eğitim sistemini merak eder oldum. Merakımın temel nedeni Fin'li çocukların PİSA sınavında başarılı olmaları değil, asıl sebebi başarının, katı disiplinli, akademik beceri odaklı, rekabetçi, ödev  ve ders yüklü bir sistemden gelmiyor olması.

Tek önemsenen değerin "başarı (test puanları)" olduğu sistemler, çocukların çok yönlü gelişmelerini sağlayacak yaklaşımlardan yoksun, akademik beceri odaklı okul ortamları sunuyor. Hiçbir öğrencinin geride bırakılmadığı, fırsat eşitliğine dayalı bir sistemde, çeşitli alanlarda kendini geliştirebilen, mutlu bireyler yetiştirmekse eğitim; bırakın diğer alanları akademik odaklı olmasına rağmen akademik becerilerin bile geliştirilemediği sisteme ne diyeceğiz?

Peki Finlandiya'da eğitim nasıl farklı?

Finlandiya'daki bir devlet okulunda çalışan 5.sınıf öğretmeni Tim Walker'ın bloğunu okuyorum. Tim bloğunda bir Amerika'lı olarak Finlandiya'da yaşadığı 'sınıf (classroom) şokunu' anlatıyor. Tüm ülkede 7.sınıflar haftada 1 saat teori, 2 saat de uygulamadan oluşan toplam 3 saat ev ekonomisi (home economics) dersi almak zorundalar. 8. ve 9.sınıflar ise bu dersi seçmeli olarak alıyorlar. Tim gibi siz de ev ekonomisinin teorisi mi olurmuş diyorsanız; bu derste bütçe planlama, sofra adabı (masa düzeni), sağlıklı beslenme, eneji tasarrufu sağlama yöntemleri gibi konular öğreniliyor. Uygulamada yemek pişiriyor, mutfak temizliyor, bulaşıkları ve önlükleri yıkıyorlar. Ayrıca Tim'in 5.sınıf öğrencileri haftada 4 saatlerini sanat(art), ağaç işleri(woodwork), tekstil(textiles)'e ayırıyorlarken, matematiğe haftada 3 saat zaman ayırıyorlar. 5. sınıfın haftalık 26 saatinin 13 saati sanat, müzik, beden eğitimi, ağaç işleri, tekstil ve yabancı dile ayrılıyor. Finlandiya'da öğrenciler sadece liseyi bitirdikleri yıl sonunda merkezi sistemle hazırlanan teste tabi tutuluyorlar ve Tim'in mesai arkadaşlarına göre bu test ilkokul ve ortaokul eğitimini etkilemiyor. 

Tüm bunlara baktığımda gördüğüm, ders programlarının akademik derslerin ezici baskısından kurtulmuş olduğu, sisteme standart testlerin hakim olmadığı, dershane mantığından uzak, ilk ve ortaokul seviyesinde günlük yaşam becerilerine çok önem verildiği oldu. Elbette başarının birçok sebebi olabilir fakat Fin'li çocukların okulda başarılı olurken aynı zamanda da mutlu olmaları bu felsefenin sonucu diye düşünüyorum.  

Merak ettim ve bizim 5. sınıflarımızın haftalık ders çizelgelerini inceledim. 5.sınıflar haftada 28 saat zorunlu ders görüyorlar. 28 saatin 4 saati beden eğitimi, müzik ve görsel sanatlardan oluşuyor. Tim'in eklediği şekliyle yabancı dili de eklersek 28 saatin 8 saati bu derslere ayrılmış oluyor. Finlandiya'da 26'da 13; bizde 28'de 8. 5.sınıflar zorunlu ders saatlerinin yanısıra 8 saate kadar da seçmeli ders alabiliyorlar. Zorunlu derslerin üzerine 8 seçmeli ders saatinin tamamı eklenecek olursa 5.sınıflar toplamda haftada 36 saat ders görecekler. Bu da günde 7 saate tekabül edecek.

Finlandiya'da blok ders neredeyse hiç yok, dersler 45dk. ve her ders saati arasında 15 dk. teneffüs var. Tim sınıf öğretmeni olarak haftada 24 saat derse giriyor. Tim derslere tek başına girdiğinden daha çok bir öğretmen arkadaşıyla birlikte giriyor. Bu ikinci öğretmen yardımcı niteliğinde. Aynı şekilde Tim de başka öğretmenlerin derslerine yardımcı öğretmen olarak giriyor ve bu program haftalık ders programlarıyla öğretmenlere bildiriliyor. Ayrıca Finlandiya'da öğretmenler Amerika'daki meslektaşlarına göre daha az derse girip, daha çok serbest zamana sahipler ve bu zamanları meslekdaşlarıyla işbirliği, mesleki gelişimleri, ders planlama vb. için kullanıyorlar. Haftada bir de tüm öğretmenler biraraya gelerek toplantı yapıyorlar. 

Tim'in kıyaslamalarından öyle anlaşılıyor ki Türk eğitim sistemi bazı açılardan Amerikan eğitim sistemine çok benziyor. Örneğin ben de blok derslerin olmamasına, 15dk.lık tenneffüslere, matematik ve resim,beden, müzik gibi derslerin oranına, öğretmenlerin çalışma saatlerine, iki öğretmenin derse girmelerine, eğitimde günlük yaşam becerilerine verdikleri öneme, sadece lise sonda merkezi bir sınava girmelerine en az Tim kadar şaşırdım. Her iki ülke de sanırım rotayı çocukların sadece başarılı olduğu sistemlere değil, başarılı olmak için mutluluklarını ertelemek zorunda olmadıkları sistemlere çevirmeliler.
 


5 Aralık 2013 Perşembe

Ödev konusunda yapılmış bilimsel araştırmalar ne diyor?

Eğitim sistemimizi çocuğun sadece akademik gelişimi açısından değil, aynı zamanda psikososyal gelişimi açısından ele almak  ve eğitime eleştirel bakmak gerektiğini düşünüyorum. Bu yazıyı kaleme almamın sebebi ev ödevlerinin öğrenme üzerindeki etkisini irdelemek ve bu sayede veliler ve öğretmenler tarafından ödevlerin sorgulanmasını sağlamaktır. 

Ödev dendiğinde ilk akla gelen ev ödevleridir ancak eğitim sistemimizde temelde 4 tür ödev vardır.
  1. Yardımcı ders kitapları
  2. Günlük ev ödevleri 
  3. Proje çalışmaları: öğrencilerin araştırma yapma becerilerine yönelik uzun süreli çalışmalar.
  4. Performans ödevleri: Bu uygulamanın amacı, proje çalışmalarındaki sürecin okulda gerçekleştirilmesi ve bu sayede öğrencilerin geliştirdikleri becerilerin öğretmen tarafından gözlenmesidir fakat uygulamaya ödev formatında girmiştir (Berberoğlu, 2008).
Öğretmen ve velilerin, yerleşik bir uygulama olan ödevler konusunda katı inançları olabileceğinin farkındayım. Birçok öğretmen ve velinin okulda görülen derslerin ödevlerle evde pekiştirilmesinin öğrenmeyi kalıcı kılacağına, sorumluluk duygusunu geliştireceğine ve başarıyı arttıracağına inandıklarını biliyorum. Peki, gerçekten öyle mi? Eğer öyleyse ev ödevlerinin verilme sıklığı, uzunluğu gibi noktalar önemli mi? Uzun süreli proje ödevleri gerçekten öğrenmeyi sağlamada etkili mi? Bu soruların cevabını bulmak için önce araştırmalarda ulaşılan sonuçlardan, sonrasında bu sonuçları nasıl yorumladığımdan bahsedeceğim.


Proje çalışmaları:
  • “Türkiye’nin de katıldığı uluslararası Okuma Becerilerinde Gelişim-PIRLS verileri incelendiğinde 4.sınıf öğrencilerinin proje yapma sıklığı ile okuma becerileri arasında olumsuz bir ilişki bulunmuştur(yani daha çok proje yaptıkça öğrencilerin okuma becerisindeki başarı düşmüş)…. Türk öğrenciler okudukları hakkında bireysel veya grup projesi…gibi etkinlikleri ortalama olarak haftada 1-2, AB üyesi ülke öğrencileri aynı etkinlikleri ortalama olarak ayda 1-2 kez yapmaktadırlar. Buradan da anlaşıldığı üzere gelişmiş ülkelerde eğitim ilkokul düzeyinde çok fazla proje tabanlı yürütülmemektedir”(Aktaran: Berberoğlu, 2008,s. 50-51).
  • “…Aynı şekilde yabancı literatürde de proje tabanlı uzun ödevlerle matematik dersindeki başarı arasındaki ilişki ilköğretim 2. kademede ters yönde bulunmuştur(şöyle de diyebiliriz; daha çok proje ödevi yapan öğrencilerin matematik başarısı düşük çıkmış)”(Akt: Berberoğlu,2008.s.50).
  • “…TIMSS’ de 8. sınıf öğrencilerinin Matematik ve Fen Bilgisi başarıları ile gerçekleştirdikleri proje çalışmaları değerlendirildiğinde; öğrenme ile proje ödevleri arasında olumsuz ilişki gözlenmiştir”(Akt: Berberoğlu,2008, s.51).
Sonuç olarak proje çalışmaları ile akademik başarı arasında yurt içi ve yurt dışında yapılan araştırmalarda olumlu bir ilişki bulunamamıştır. Hatta verilen proje ödevlerinin sıklığı arttıkça öğrenci başarısının düştüğü görülmüştür.


Performans ödevleri ile ilgili olarak yapılan deneysel çalışmalar, performans ödevlerinin öğrenmeye katkısı olduğunu gösteriyor ancak “…her aşamasının uzmanlarca kontrol edildiği ve uygulayıcılara sürekli geri bildirim verildiği deneysel ortamın ülke genelinde sağlanamayacağı açıktır. Bu nedenle deneysel çalışma bulguları ile karar vermek, ülke koşullarında uygulamanın nasıl yapıldığını görmezden gelmek anlamına gelecektir”(Berberoğlu,2008).
Günlük ödev miktarı ya da süresi arttıkça öğrenme daha çok gerçekleşmekte midir? 

  • 1986-1992 yıllarında yapılmış bazı çalışmalar ödeve ayrılan süreyle başarı arasında olumlu bir ilişki olduğunu söylemekteyken (Cooper, 1989a; Walberg, Fraser & Welch, 1986; Epstein, 1988; Keith & Cool, 1992), bazı çalışmalar da olumlu bir ilişkinin olmadığını (Check & Ziebell 1980) veya bu ilişkinin nedensellikle açıklanamayacağını (Van Voorhis, 2003) belirtmektedir. 2000’li yıllarda yapılan araştırmalara göre ise ev ödevinin, ilköğretim düzeyinde hiçbir katkı sağlamadığı, ortaöğretim düzeyinde sınırlı miktarda verilmesi halinde bir miktar yararlı olduğu (Cooper ve diğerleri, 2006), daha az ödevin başarıya daha çok katkı sağladığı (Hallam, 2004) ve küçük yaştaki öğrenciler için (3-12. sınıf) beslenme gibi ders dışı etmenlerin; akademik başarı üzerinde ödevden daha etkili olabildiği (Bennett & Kalish, 2006) ileri sürülmektedir. Ayrıca Kohn’a (2006a) göre, ödevin yararlı olduğu algısı, yararlı olacağına ilişkin beklentilerden kaynaklanmaktadır (Akt:Turanlı,2009,s.130).  

  • “…Milli Eğitim Bakanlığı’nın yürüttüğü Öğrenci Başarısını Belirleme Sınavı (OBBS) çalışmalarında temel eğitim ikinci kademe düzeyinde günlük ödev sıklığındaki artışın akademik başarı ile ilişkisi olmadığı görülmüştür… TIMSS ve PIRLS çalışmalarında da bulunduğu gibi öğrencilere çok ödev vermek öğrenmeye yardımcı olmamaktadır… Ödev miktarı ile başarı arasında ilköğretimin birinci kademesinde herhangi bir ilişki çıkmazken, ikinci kademede çok az olumlu ilişki bulunmaktadır (0,07 korelasyon). Lisede ise bu ilişki biraz daha artmaktadır(0,25 korelasyon) (Akt: Berberoğlu, 2008, s.51). Yine bir diğer çalışmada ödevin öğrenci başarısı üzerine pozitif etkisi, yüksek okul ve kolej düzeyinde rapor edilmiştir (Doyle ve Barbar; Fehrman, Keith ve Reimers). Diğer çalışmalarda, ödev üzerinde harcanan zamanın öğrenci başarısında bir farklılık yaratmadığı ve öğrencilerin ödeve yönelik tutumları ile ödev miktarı arasında negatif bir ilişki olduğu bulunmuştur.(Akt:Gür,2003).   



  • “Uzun ödevlerin olumsuz etkileri başka araştırmacılar tarafından da rapor edilmiştir. Özellikle ilköğretimin ikinci kademesinde yapılan bir çalışmada uzun ödevlerle matematik dersindeki başarı arasında ters yönde ilişkiler bulunmuştur… Bu araştırmalardaki genel eğilimler özellikle ilköğretimin birinci yarısında ödevlerin başarıya olumlu katkısı bulunmadığı yönündedir. Öğrencilerin sınıf düzeyi arttıkça miktarı ayarlanmış ödevlerin çok az da olsa olumlu katkıları olabilmektedir. Büyük sınıflarda ödeve ayrılan zamanın günde bir-iki saatten az olduğu durumlarda başarı üzerinde olumlu etkiler görülmekte, bunun üzerine çıkıldığında etki olumsuz olmakta, altına inildiğinde ise başarı üzerinde bir katkı sağlanamamaktadır. TIMSS sonuçlarına göre ödevi daha az vurgulayan öğretmenlerin öğrencileri çok ödev veren öğretmenlerin öğrencilerinden daha başarılı çıkmaktadır. En yüksek matematik başarısı ödeve haftada 1-1,5 saat zaman ayıran öğrencilerde bulunmaktadır. Türkiye’de de Matematikte en başarılı çocukların haftada bir Matematik ödevi yapanlar olduğu rapor edilmektedir” (Akt: Berberoğlu,2008, s.51). 

  • “Ödev verilecekse ayrılacak süre konusunda, 1. sınıf için 10 dakika ve sonraki her sınıf için 10 dakika daha eklenerek hesaplanması (Cooper, 2001) veya ilk üç yıl 20-30 dakika ve sonraki üç yıl ise 30-60 dakika olacak şekilde planlanması önerilmektedir (Van Voorhis, 2004). Fakat bu, tüm ödevlere ayrılacak süredir. Oldukça farklı bir yaklaşımla Strother (1984) ilköğretim öğrencilerinin günde en az bir saat, ortaöğretim öğrencilerinin ise en az iki saat ödev yapmasını önermektedir”(Akt: Gür,2003).

Derste ödevlerin kontrol edilmesi öğrenmeyi geliştirir mi?

“…Araştırmalar ders saatlerinin gerek öğretmen gerekse öğrenciler tarafından ödevin değerlendirilip geri bildirim verilmesi amacıyla kullanılmasının başarı üzerinde olumlu etkisi olmadığını göstermektedir…. Matematik başarısı ile de olumsuz ilişkisi vardır... TIMSS verileri kullanılarak geniş çapta yapılan bir çalışmada bu uygulamaları yapan ülkelerin matematik başarı düzeyi, bu uygulamaları yapmayan ülkelerden daha düşük çıkmaktadır. Benzer bulgular Türkiye için de rapor edilmiştir”(Akt: Berberoğlu, 2008, s,51-52).


Ailenin ödevlere katılımı öğrenci başarısını olumlu yönde arttırmakta mıdır?

“…Bu konu çok araştırılmamış olsa da ailelerin çocuklarının ödevlerine katılımı ile çocukların akademik başarıları arasında eksi yönde ilişkiler ilgili literatürde rapor edilmektedir. Bu durumda aile desteğini en azından günümüz koşullarında savunmak bilimsel bir temele dayanmamaktadır… Öğrenci aile iletişiminin genellikle evde gerginlik konusu olan ödev dışındaki alanlarda sağlıklı bir şekilde kurulması beklenmelidir. …Derste verilen ödev ve proje kanalı ile çocuk-aile ilişkisinin kurulmaya çalışılması uzun dönemde aile içinde gergin ve sağlıksız bir iletişimin gelişmesine neden olabilmektedir (Akt:Berberoğlu,2008,s.52).
Sonuç olarak, günümüzde verilen şekliyle ödevlerin öğrenme üzerinde herhangi bir olumlu etkisi olmadığını görüyoruz. Ortak görüş (küçük yaş gruplarında ) anasınıfı ve ilkokulda verilen ödevlerin öğrenmeyi pekiştirmediği, dolayısıyla başarı üzerinde olumlu bir etki yaratmadığı, üst sınıflarda(kolej ve üzeri) ise sınırlı miktarda verilen az ödevin istatistiksel olarak anlam ifade etmeyecek düzeyde öğrenmeye katkı sağladığı yönündedir.

Her öğrencinin kendi seviyesine ve öğrenme stillerine uygun bireysel ödevler verilmediği de bilinen bir gerçekken, sürekli tekrardan ibaret olan ya da test (soru-cevap) şeklinde verilen, üst düzey düşünme becerilerini kullanarak değil, ezber bilginin kağıda aktarılmasını isteyen ödevler ve proje çalışmaları öğrenciye öğrenme anlamında hiçbir şey katmamaktadır. Aksine öğrencileri öğrenmekten, yazmaktan, okumaktan soğutmakta (bu yazıda yer vermedim ama öğrencilerin ödeve ilişkin algılamalarını içeren araştırmalara çok rahat ulaşabilirsiniz.), çocukların oyun için ayıracağı zamanı ağır ödev yükleriyle geçirmesine neden olmaktadır. 

Oysa biliyoruz ki çocuk oynarken, yaşarken öğrenir ve kişiliği yaşantı yoluyla gelişir, bu nedenle çok değerli olan bu zamanı eğitsel bir değeri olmayan ödevlerle harcaması oldukça üzücüdür. Bir diğer görüş de ödev sayesinde çocuk ve ailenin birlikte zaman geçirmesidir. Elbette aile çocukla birlikte zaman geçirmeli ancak bunun ders dışında bir aktivite ile gerçekleşmesi yönünde çaba harcanmalıdır. Bilindiği gibi ödev yapılan saatler, çocuk ve ebeveynler arasında kaliteli zaman diliminden çok gergin anlar olarak yaşanmaktadır. 

Farklı okul seviyelerinde çalışmış bir psikolojik danışman olarak şunu söyleyebilirim ki; okul öncesi dönemde çocuklarına hiçbir sorumluluk vermeyen, okula başlayınca çocuktan sadece ders çalışmasını/başarılı olmasını bekleyen ailelerin sayısı hiç de az değildir. Bu anlayış çoğunlukla çocuklarımızda notlara ve başarıya aşırı önem verme olarak görülmektedir. Günlük yaşam akışında ailelerin çocuklarına ayırabildikleri zaman oldukça azken, bu zamanın da ödeve ayrılması maalesef pedagojik olarak sakıncaları olan bu anlayışı daha da güçlendirmektedir.

Ödevlerin sorumluluk kazandırdığı iddiasına gelince; çocuk tarafından tek başına tamamlanması mümkün olmayacak şekilde, bilgi ve becerisinin üstünde, çok miktarda verilen, tek tip ödevler ya veliler tarafından çocuğa yaptırılmakta, ya da daha kötüsü kendileri tarafından yapılmaktadır. Bu noktada kaldırabileceğinden fazla ödev yükü nedeniyle, bir işe başlayıp bitirebilme becerisini gösterme şansı bulamayan çocukta sorumluluk duygusunun geliştiğini hangi eğitimci iddia edebilir? Ayrıca bir diğer sorun, öğretmenlerin ebeveynin yaptığı ödevleri değerlendirmeye almaları, hatta sınıflarda sergilemeleridir. Bunun eğitsel bir değeri olmayacağı gibi burada çocuğa verilen mesaj ne kadar etiktir?

İlköğretim seviyesinde ödevin bir de Milli Eğitim boyutunu görmek için İlköğretim Kurumları Yönetmeliğini incelediğimde sadece madde 16 'nın bu konuyla ilgisi var gibi göründüğüne kanaat getirdim:
Madde 16: “İlkokul 1, 2 ve 3 üncü sınıflarda öğrencilerin gelişimi ile öğretmen rehberliğinde gerçekleştirilecek olan proje ve öğrenci performanslarını belirlemeye yönelik çalışmalar, öğretmen gözlemlerine dayalı olarak yapılır.”   
  
Not1 :Yönetmelikte ödevle ilişkilendirilebilecek başka bir madde göremedim.  Dikkatimden kaçan yönetmelik maddesi veya yönergeler varsa, bu konuda okurların katkısının çok değerli olacağını düşünüyorum.

Not 2: Yaptığım alıntıları doğru teknikle vermeye çalıştım ancak alıntılama tekniğinde hata olmuş ise bu konudaki uyarılarınızı dikkate alacağım. (2003'de tezimden bu yana yazı alıntılamadığımı fark ettim. Yüksek lisans öğretmenlerimin ve diğer akademisyenlerin affına sığınıyorum)


Kaynakça: 

Turanlı, S. A. Öğretmenlerin ödeve ilişkin görüşleri: ortamsal etmenlere dair nitel bir çalışma. 2009. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt:03 No:37 Syf: 129-143 Erişim: 29.11.2013,  
http://uvt.ulakbim.gov.tr/uvt/index.php?cwid=9&vtadi=TSOS&ano=106579_72eecd8b1ccaa41a46489a72bf45f190

Berberoğlu, G. Ev ödevlerinin öğrenme ile ilişkisi. Cito Eğitim: Kuram ve Uygulama, Kasım-Aralık 2008, Tanıtım sayısı, 50-54. Erişim:28.11.2013,
http://www.atlasilkogretim.com/Ev%20%C3%96devlerinin%20%C3%96%C4%9Frenme%20ile%20%C4%B0li%C5%9Fkisi.pdf

Gür, H.  Ödev yapma stillerinin akademik başarıya etkisi. 5.Ulusal Fen Bilimleri ve Matematik Eğitimi Kongresi 30.04.2003, s.74, Erişim: 28.11.2013
http://www.matder.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&catid=8:matematik-kosesi-makaleleri&id=63:ev-odevi-yapma-stillerinin-akademik-basariya-etkisi-&Itemid=38
Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği. 21 Temmuz 2012 CUMARTESİ Resmî Gazete Sayı : 28360

 

24 Kasım 2013 Pazar

Sayın veli...hatırlamak için hediye şart mı?


Öğretmenler günü geldiğinde velileri de tatlı bir telaş sarar. Çok sevdikleri ve değer verdikleri öğretmenlerin gününü en güzel şekilde kutlamak isterler. Buraya kadar bir sorun yok. Sorun kutlama şekillerinde.

Sorun bir: Hediye vermek. Kişisel olarak öğretmene hediye vermeye hiç olumlu bakmıyorum. Öncelikle öğretmenlerin hediyeye değil sadece hatırlanmaya, teşekküre, çabalarının görüldüğünü bilmeye, öğrencileri ve velileri tarafından önemsendiklerini hissetmeye ihtiyaçları var. Bunun için hediye gerçekten gerekli mi?

Sorun iki: Hediye vermekten daha kötüsü herhalde 'maddi değeri yüksek' bir hediye vermek olabilir.

Bu yazıyı yazmama neden olan tam da böyle bir durumun bir özel okulda yaşanmış olması. Hediye olarak öğretmene bir altın verilmesi, kesinlikle üzerinde çok yönlü düşünülmesi gereken bir olay. Maddi değeri daha yüksek hediye öğretmeni daha mı mutlu eder zannediliyor? Böyle bir yanılgı varsa buradan cevap verelim; kesinlikle öyle değil. Öğretmenlik gönül işidir ve mütevazilik öğretmenin ruhunda vardır. Öğretmen mutluluğu sadece öğrenci ve velileriyle ilişkisinde arar, verilen hediyede değil. Sıcak, samimi bir teşekkür ile hatırlanmak bir öğretmen için yeterlidir, olmalıdır.

Sorun üç: Veliler bu önemli noktayı atlayıp, hediye vermek istediler ve hediyede ipin ucunu kaçırdılar diyelim. Peki bu hediyenin öğretmen tarafından kabul edilmesinde hiç mi sorun yok?

Sorun dört:
  • Öğretmeni bu altını kabul etmeye iten sosyal, toplumsal, ekonomik koşullar neler?
  • Bu velileri öğretmene altın vermeye iten sosyolojik, psikolojik nedenler neler?
  • Bu hareketle veliler çocuklarına nasıl bir mesaj vermiş oluyorlar?
  • Peki ya öğretmen 'altın'ı kabul ederek öğrencilerine nasıl bir mesaj vermiş oluyor?

Her iki taraf için de bir art niyet olmadığına inanmak istiyorum. Ancak neresinden bakarsanız bakın, nasıl bir anlam yüklerseniz yükleyin söylenebilecek tek şey burada yaşanan olayın etik olmadığıdır.

Dileğim o ki bu tip olaylar münferit olsun ve yine dileğim o ki birgün bu tip davranışlar veliler ve öğretmenlerin hepsi tarafından etik bulunmasın.

Öğretmenler sıcak bir şekilde hatırlanmayı tercih eder.




2 Ağustos 2013 Cuma

Lise öğrencisi blogunda "Çok kızıyorum size rehber öğretmenler" diyor!

İnternette gezerken hiç beklemediğim bir yazıyla karşılaştım. Bir lise öğrencisi olan Harun TURAN blog tutuyor( yazının orijinal haline buradan ulaşabilirsiniz: http://www.hturan.net/rehber-ogretmen-bilgelik-ile-cahillik-arasindaki-ince-cizgi.html#more-2406) ve burada rehber öğretmenlere dil uzatıyor. Bu ne cüret, bu ne terbiyesizlik! Haddini bilmiyor bazen bu öğrenciler. Sen öğrencisin karşındaki öğretmen, hadi onu geçtim kendisinden yaşça büyükleri hakkında bu tonda yazma cesaretini nerden buluyor öğrenciler. Size söyleyeyim: yeni nesil öğretmenler yaptı bunları böyle! diyebilecek bazı idareciler ve öğretmenler tanıyorum.

Umarım ben Harun Bey gibi yazmaya hevesli, düşüncelerini internette açıklamaktan çekinmeyen öğrenciler yetiştiren taraftayımdır. Bir lise öğrencisinin blog tutması beni çok mutlu etti. Hatta bu blogda bizlere ait bir eleştirel yazı okumak beni ayrıca heyecanlandırdı.  Bazı noktalarda kendimize bakma şansı veren ve bizlerin nasıl algılandığını gösteren bir yazı olması bakımından benim için çok önemli bir yazı. Harun Bey'e bu fırsatı verdiği için teşekkür ederim. Artık bu yazıyı okuyunca benim de yazı yazmam şart oldu. Lafı daha fazla uzatmadan Harun Bey'in söylediklerinden dikkatimi çekenlere geçelim.


"... Konu rehber öğretmenler. Çok kızıyorum size rehber öğretmenler.
Rehberlik öğretmenlerinin okullarda yaptıkları en önemli iş öğrencilere ders programı hazırlamak. Günlük 6873 soru çözmeye dayanan bu ders programlarını acaba sevgili rehber öğretmenler nasıl ayarlıyor? ........sen Fizik’ten şu kadar soru çöz, Kimya’dan şu şu konulara çalış diyebilecek güveni kendilerinde bulabiliyorlar. İnsanın kendine güvenmesi güzel bir durum fakat karşılarındaki öğrencileri bu şekilde yönlendirmelerinin nasıl bir durum olduğu konusunu size bırakıyorum.

Bu yazıda öncelikle ders programı yapmamızın en önemli işimiz olarak algılandığını görüyorum. Burada çok haklı bir eleştiri yapıyor öğrencimiz. Soru çözme kapasitesi, günlük rutin faaliyetler gibi özellikler kişiden kişiye değişirken, ders programlarında şu kadar soru çözeceksin gibi genellemeler, rakamlar ortaya koymak bir çok farklı branşlardaki öğretmenlerin de yaptığı son derece yanlış bir uygulamadır. Benim kendi uygulamalarımda yaptığım öğrencinin halihazırda verimli olarak günde ne kadar soru çözebildiğini tespit etmek ve bunu gün ve gün arttırmaya çalışması yönünde öğrenciye yönlendirmede bulunmaktır. Ayrıca derslerin hangi konularına ne kadar zaman ayıracağına öğrenci kendisi karar vermelidir. Gerekirse o dersin öğretmeninden de yardım alabilir. Rehber öğretmenin işi günlük, haftalık ve aylık konu tekrarlarının ders programında gösterilmesini sağlamaktır. Başka bir gün ders çalışma programı nasıl hazırlanır konusunda ayrıntılı bir yazı da yazmalıyım belki!

 
İşin bir de meslek seçimi kısmı var. Rehber öğretmenler acaba öğrencileri onlara uygun mesleğe yönlendirecek kadar bilgililer mi? Bence hiç değiller. Benim diyen rehber öğretmeninin bile meslek seçimi konusunda internette bir saat araştırma yapmış herhangi bir insandan zerre fazla bilgili olmadığına adım gibi eminim.

Rehber öğretmen olarak tüm meslekleri bilmediğimizi kastediyorsa sevgili Harun, bu öngörüsünde elbette haklı. Bizlerin mesleklerin özelliklerinin neler olduğunu bilmemiz gerekliliği fikri ise zaten baştan yanlıştır. Tercih dönemi ise söz konusu olan bir rehber öğretmen ancak danışanının puan sıralamasında ve önceden yazmaya karar verdiği bölümleri doğru sıralamasına yardımcı olur.
Uygun mesleği seçip seçmemesi konusu tercih döneminden çok önce halledilmesi gereken bir konudur. Burada bize düşen görev kişilik özelliklerini ortaya çıkaran güvenilir test ve anketler uygulayıp sonucu öğrencilerle paylaşmak ve üst öğrenim kurumlarına gezi düzenlemek, meslek elemanlarının davet edildiği meslek günleri planlamak, öğrencileri meslekler hakkında doğru bilgi alabilecekleri kaynaklara yönlendirmek ve meslek seçiminin ne anlama geldiği konusunda öğrencilerde bilinç oluşturmak.

Ha bir de rehber öğretmenlerinin öğrencilere karşı arkadaş tavrı takınması durumu var. Öğrenci rehberlik servisine gider, ya da çağrılır ve rehberlik öğretmeninin ilk konuşmasının başında ve sonunda itici gülümsemeler eşliğinde ‘canım ne zaman canın sıkılırsa beni ziyarete gelebilirsin, lütfen beni bir arkadaşın olarak gör’ şeklinde bir cümle bulunur.....duyduğum rehber öğretmenlerinden hiçbiri bu konuda sözüne sadık kalmadı, kalamadı.

Bizim bir eğitimci ve insan olarak zaten öğrencilerimizle kibar ve saygılı bir iletişim kuruyor olmamız gerekiyor. Ancak bir danışman olarak öğrencilere yakın olmamız arkadaş gibi olacağımız demek değildir. Biz danışmanız ve profesyonel bir hizmet veriyoruz. İlkelerimiz var, bunların arasında danışmanla arkadaş olmak kesinlikle yok.

Öğrencimizin değindiği konulara çok kabaca açıklama getirmek amacıyla başladığım yazımda gördüm ki mesleğimle ilgili paylaşmam, açıklık getirmem gereken pek çok nokta var. Tek bir öğrencinin yazısından bile görülüyor ki alanda yapılan yanlış uygulamalar nedeniyle öğrencilerin aklında haklı sorular oluşuyor ve mesleğimiz maalesef değer kaybediyor. Bizleri eleştiren yazıların artmasını diliyorum.












Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...