eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Aralık 2013 Çarşamba

Almanya Rheinland-Pfalz eyaletinde okul öncesi eğitim sistemi Türkiye'deki eğitim sisteminden farklı mı?

Okul öncesi eğitim alanında çalışan öğretmenler olarak araştırma ve gözlem yapmak için Almanya'nın Rheinland-Pfalz eyaletine gittik. Burada aktaracağım gözlemlerimin tamamen kişisel olduğunu, birlikte gittiğim arkadaşlarımın farklı gözlem ve yorumları olabileceğinin altını çizmek istiyorum. Ayrıca çeviri hataları olabilir, böyle bir durumda yorum kısmında fikrinizi belirtebilirsiniz.

Genel yapı nasıl?
Anaokullarını gezmeden önce eyaletin eğitim sistemi hakkında genel bilgilendirme yapılan bir toplantıya katıldık. Aldığımız bilgileri kısaca derlersem; Rheinland-Pflaz eyaletinde okul öncesi eğitim Entegrasyon, Aile, Çocuk, Gençlik ve Kadın Bakanlığı'na (Ministerium für Integration, Familie, Kinder, Jugend und Frauen: Bakanlığın sitesini incelemek isterseniz buradan yapabilirsiniz)  bağlı.  Eğitime ayrılan bütçe 674.000.000 Euro. Bunun 500.000.000 Euro'su (yazım hatası yok) sadece okul öncesi eğitime ayrılıyor. 32.000.000 Euro'su da mültecilerin eğitim ihtiyaçlarına ayrılan kısmı. Bakanlık çalışmalarını belediyeler ve belediyelerin 'Gençlik Daire Birimleri' ile birlikte sürdürüyor. Okul öncesi eğitim ihtiyaçlarını çalışan annelerin sayısına göre belirliyor ve bu amaçla yine belediyelerle işbirliği yapıyor.

Her çocuğun 1 yaşından sonra okul öncesi eğitimden yararlanma hakkı var ve bu haklar anayasa ile korunuyor. 2 yaşından itibaren ise aileler sadece yemek bedelini ödeyerek çocuklarını bu haktan ücretsiz olarak faydalandırabiliyor. Bu eyalette anaokulundan üniversiteye kadar tüm devlet okulları ücretsiz, özel okullar ücret alıyor ancak özel okul sayısı çok az. Okul öncesi eğitim zorunlu olmadığı halde 3 yaş ve üzeri çocuklarda okullaşma oranı %100. Anaokulları yarım (8.00-14.00) ve tam gün olarak hizmet veriyor. Burada kısa bir parantez açalım, ders bitiminden itibaren 'etüd' diyebileceğimiz bir sistem ile ilkokul da tam güne çıkarılmaya çalışılıyor.
 
Okul öncesi eğitimin bağlı olduğu Aile, Çocuk, Gençlik ve Kadın bakanlığı aynı zamanda gençlerin istihdamı ve faşizm, istismar ve medyanın olumsuz etkilerinden korunması konularında da çalışıyor. Bu amaçla sinema filmlerinin, TV'de gösterilecek her türlü film ve çizgi filmlerin incelenmesinden de sorumlu olan bakanlıktan onay almadan hiçbir film yayına giremiyor. Bu arada bana ilginç gelen, bu eyalette 27 yaşına kadar bireyler hukuk önünde genç olarak kabul ediliyor.
 
Çok kültürlü, çok dilli bir yapısı olan Rheinland-Pfalz'da okul öncesi eğitimde dil sorunu nasıl çözülüyor?
Her çocuğun okul öncesi eğitimden faydalanmasının anayasal bir hak olması gibi dil eğitiminden yararlanması da anayasal bir hak. Bunun anlamı aile çocuğunu anaokuluna yazdıramaz ya da dil eğitimi aldıramazsa mahkemeye gidebiliyor. Anaokullarında dil eğitiminin çok önemli olmasının iki geçerli nedeni var; birincisi Rheinland-Pfalz eyaleti Fransa, Belçika ve Lüksemburg'a sınırı olmasından dolayı çok kültürlü bir yapıya sahip. İkincisi ise dili anlama, kullanma becerilerinin zihinsel gelişim için gerekli olduğu düşüncesi. Anaokullarında dil eğitimine 6 milyon Euro'luk bir bütçe ayrılıyor ve bu kaynak Belediyelerin Gençlik Dairelerine veriliyor, oradan anaokullarının ihtiyaçlarına göre anaokullarına dağıtılıyor.
 
Anaokullarında dil eğitimi, bu konuda özel eğitim almış kişiler tarafından ayrı bir program ile yürütülüyor. Mülteci çocukların Almanca'sının gelişmesi için kullanılan bu program ile çocukların Almanya'daki yaşama uyumları desteklenirken, bir yandan da anaokullarında yabancı kökenli çocukların kendi kültürlerini ve dillerini de geliştirmelerine yönelik çalışmalar yapılıyor. Her eyaletin kendi dil eğitim programı var ancak 2013-2014 yılında tüm eyaletler ortak bir dil gelişimi projesi üzerinde çalışmaya başlamışlar. (İhtiyaç halinde) çocukların anaokulundan ilkokula geçişe hazır olup olmadığına dil, akademik, psikolojik gelişimlerini değerlendirmede özel eğitim almış tıp doktorları karar veriyor.
 
Özel eğitime ihtiyacı olan çocuklar okul öncesi eğitime nasıl dahil oluyor?
Özel eğitime ihtiyacı olan çocuklar yaşıtlarıyla aynı sınıflarda eğitim alıyorlar. Bizdeki kaynaştırma sistemi uygulanıyor. Ancak bizde uygulanmayıp orada uygulanan bir şey var ki, umarım bir gün ülkemde de hayata geçer: kaynaştırma öğrencisi olan sınıflara ayrıca bir özel eğitim öğretmeni veriliyor. Bu öğretmene 'gölge öğretmen' deniyor.
 
Yasal düzenlemeler nasıl?
Yakın zamanda eğitimcilerden gelen talepler üzerine okul müdürleri ile bakanlık yetkilileri bir araya gelerek,  okul binasının özellikleri, anaokulu açmak için gerekli şartlar, kültürlerarası çalışmalar, dil eğitimi, çocuk sayısı ve personel sayısı konusundaki oranların belirlenmesi, sağlık önlemleri gibi genel konulardan oluşan bir düzenleme yapıp, bu düzenlemeyi kitapçık haline getiriyorlar. Okul öncesi eğitimcileri bağlayan tek şey bu kitapçıkta belirlenen şartlar. Okullar personel ücretlerinin devlet tarafından karşılanmasını istiyorlarsa bu şartları taşımak zorundalar. Yasal düzenlemelere buradan ulaşabilirsiniz.
 
Okul öncesinde eğitimin içeriği nedir?
Okul öncesi eğitimde, eğitimin içeriği yani bizim sistemimizde var olan şekliyle söylersek kazanımlar belirlenmiş değil, standart bir program yok. Her anaokulu neyi, nasıl öğreteceğine karar vermede insiyatif sahibi. Önceden belirlenmiş kazanımlar yok, ders planları yok.
  • Öğretmenler neyi nasıl öğreteceğine nasıl karar veriyorlar?
  • Çocuklara bir kazanım verme gayeleri yok mu?
  • Gün boyu yapacakları etkinlikleri neye göre planlıyorlar?
  • Etkinlik planlamadan mı derse giriyorlar?
  • Eğer öyleyse bütün gün çocuklar okulda ne yapıyor?

Tüm bunları da sonraki yazımda ele alayım...


Not: Buraya kadar okuduklarınız hakkında neler düşündüğünüzü merak ediyorum. Varsa yorumlarınızı buradan, faceden, twitterdan yapabilirsiniz.

24 Kasım 2013 Pazar

Sayın veli...hatırlamak için hediye şart mı?


Öğretmenler günü geldiğinde velileri de tatlı bir telaş sarar. Çok sevdikleri ve değer verdikleri öğretmenlerin gününü en güzel şekilde kutlamak isterler. Buraya kadar bir sorun yok. Sorun kutlama şekillerinde.

Sorun bir: Hediye vermek. Kişisel olarak öğretmene hediye vermeye hiç olumlu bakmıyorum. Öncelikle öğretmenlerin hediyeye değil sadece hatırlanmaya, teşekküre, çabalarının görüldüğünü bilmeye, öğrencileri ve velileri tarafından önemsendiklerini hissetmeye ihtiyaçları var. Bunun için hediye gerçekten gerekli mi?

Sorun iki: Hediye vermekten daha kötüsü herhalde 'maddi değeri yüksek' bir hediye vermek olabilir.

Bu yazıyı yazmama neden olan tam da böyle bir durumun bir özel okulda yaşanmış olması. Hediye olarak öğretmene bir altın verilmesi, kesinlikle üzerinde çok yönlü düşünülmesi gereken bir olay. Maddi değeri daha yüksek hediye öğretmeni daha mı mutlu eder zannediliyor? Böyle bir yanılgı varsa buradan cevap verelim; kesinlikle öyle değil. Öğretmenlik gönül işidir ve mütevazilik öğretmenin ruhunda vardır. Öğretmen mutluluğu sadece öğrenci ve velileriyle ilişkisinde arar, verilen hediyede değil. Sıcak, samimi bir teşekkür ile hatırlanmak bir öğretmen için yeterlidir, olmalıdır.

Sorun üç: Veliler bu önemli noktayı atlayıp, hediye vermek istediler ve hediyede ipin ucunu kaçırdılar diyelim. Peki bu hediyenin öğretmen tarafından kabul edilmesinde hiç mi sorun yok?

Sorun dört:
  • Öğretmeni bu altını kabul etmeye iten sosyal, toplumsal, ekonomik koşullar neler?
  • Bu velileri öğretmene altın vermeye iten sosyolojik, psikolojik nedenler neler?
  • Bu hareketle veliler çocuklarına nasıl bir mesaj vermiş oluyorlar?
  • Peki ya öğretmen 'altın'ı kabul ederek öğrencilerine nasıl bir mesaj vermiş oluyor?

Her iki taraf için de bir art niyet olmadığına inanmak istiyorum. Ancak neresinden bakarsanız bakın, nasıl bir anlam yüklerseniz yükleyin söylenebilecek tek şey burada yaşanan olayın etik olmadığıdır.

Dileğim o ki bu tip olaylar münferit olsun ve yine dileğim o ki birgün bu tip davranışlar veliler ve öğretmenlerin hepsi tarafından etik bulunmasın.

Öğretmenler sıcak bir şekilde hatırlanmayı tercih eder.




21 Ekim 2013 Pazartesi

Okul öncesi eğitim yazı dizisi


Eğitimin çeşitli kademelerinde çalışmış bir psikolojik danışman olarak okul öncesi eğitim oğlum büyüdükçe ilgi duyduğum bir alan haline geldi. 2010 yılında oğlum henüz 2 yaşındayken yaşıtlarıyla zaman geçirme ihtiyacı oluşmaya başladı. Anaokulu için henüz erken olduğunu düşünüyordum, bu nedenle anne-çocuk oyun gruplarına katılmaya karar verdim. O yıllarda Eskişehir'de bu hizmeti veren bir kurum yoktu, ben de kendi oyun grubumu kurdum. Eskişehir Oyun Grubu linkinde ayrıntılar ve fotoğraflar görülebilir.

Ege büyüyüp de anaokulu zamanı geldiğinde 12 okul gezerek Eskişehir'i alt üst ettim, 12 ayrı müdürle görüştüm, eğitime bakış açılarını öğrendim ve bir tanesinde karar kıldım(burada). En zor kısmı bitti derken anladım ki herşey daha yeni başlıyordu. Okul öncesi eğitimle ilgili resmi olan/olmayan kaynakları inceledim, kafamda oluşan soruları bu sayede cevaplayacağım derken onlara bir milyon tane daha soru ekledim.

Kreşlerdeki çocuğun doğasına uygun olmayan uygulamaları gördükçe (sınırlı boyama, sürekli grup etkinlikleri, kitap çalışmaları vs.) farklı sistemler olmalı diyerek alternatif eğitim sistemlerini araştırmaya başladım. Hilal Mutlusoy Öktem'in Ankara'daki Binbirçiçek Montessori Çocuk Evi'ndeki Montessori seminerlerine katılarak, bilgiye birincil kaynaktan ulaşma ve yerinde gözlem yapma şansı buldum. Öğrendiklerimi esime anlattım, ev içi düzenlemelerimizi çocuğumuzun ihtiyaçlarını da gözeterek yeniden yapılandırdık(Fotoğraflar için linke bir tık). Tüm bunlara bakarak mükemmeliyetçi bir eğitimci ve ayrıntıcı bir anne olduğumu ve okul öncesi eğitime, alternatif eğitim sistemlerine özel bir merakım olduğunu söyleyebilirim.

Geçtiğimiz hafta Almanya'nın Rheinland-Pflaz eyaletinin başkenti Mainz'da bulunan okul öncesi eğitim kurumlarını, 9 okul öncesi öğretmeni arkadaşımla, 5 gün boyunca gezerek, eyaletin bakanlık yetkililerine, anaokulu müdürlerine ve öğretmenlerine sorular sorabileceğim bir keşif gezisine katıldım. 

Gittim, gezdim, sordum, öğrendim. Gördüklerimi, yasadıklarımı, öğrendiklerimi bir sonraki yazımda anlatacak ve bol bol fotoğraf paylaşacağım.




Yazmanın tadına doyum olmuyor...

14 Ağustos 2013 Çarşamba

İlkokula hazırlıkta hangisini, nasıl tercih edeceksiniz? Anaokulu, Kreş, Anasınıfı.

Bu yazida once kavramlari tanimlayip, bagimsiz olmalari bakimindan anaokulu/kres ya da bir ilkokulun bunyesinde olmasi açısından anasinifi tercih etmek konusunda netlesmeye ihtiyaci olan velilere fikir vermek istiyorum.

Anaokullari 3-6 yas arasi cocuklara okul oncesi egitimi veren, bagimsiz yani ilkokul bunyesinde olmayan ve Milli Egitim Bakanligina bagli, MEB tarafindan denetlenen kurumlardir.

Kresler kucuk yas gruplarina bakim hizmeti ve 3-6 yas cocuklarina okul oncesi egitim hizmeti veren Saglik Bakanligina bagli, denetimi Saglik Bakanlığı tarafindan yapilan kurumlardir.

Anasinifi sadece 6 (yeni yasayla bu yas 5 olarak ifade ediliyor olabilir) yasa hizmet veren ve bir ilkokulun bünyesinde olan sınıflardır.

Bir yil sonra ilkokula baslayacak olan cocuklar acisindan bu uc farkli kurumun amaclari aslinda aynidir; bilissel (akademik), sosyal, duygusal, psikolojik ve motor beceriler açısından çocukları ilkokula hazırlamak. Bu becerilere kabaca değinmek gerekirse;
Bilişşsel; çocuğun renkleri bilmesi, sayıları tanıması vs.
Sosyal; arkadaşlarıyla oyun oynayabilmesi, özür dilemesi, kurallara uyması, günaydın, iyi günler demesi vs.
Psikolojik; çocuğun okula hazır bulunma düzeyi, anneden kopabilmesi, bağımsız olabilmesi vs.
Motor; kalem tutabilmesi, koşması, engellerin üzerinden zıplaması, topa vurması yani vücuduna hakim olabilmesi.

Bir veli çocugunun, ilkokula baslamadan bir yil once okul oncesi egitimi almasini istiyorsa velinin önunde 3 secenek var demektir:

1- Anaokulu
2- Kres
3- Anasinifi

Burada Anaokulu ve kres bagimsiz yapılardır. Anasınıfı ilkokul bunyesinde olmasi bakımından bu iki kurumdan farklıdır.
Anaokulu-anasinifi-kres tercihini etkileyen nihayi belirleyici faktorler kisiseldir. Bu nedenle tek bir dogru var anlayisindan uzak durulması gerekir. Bir danışman olarak çocuğun özellikleri, bu özelliklerin okul seçimini nasıl etkileyeceği konusunda aile ile görüşmek ve bu şekilde ailenin okul tercihini yapmasini saglamaktan yanayim. Dolayisiyla gorusmelerimde cevaplardan cok ailelere yonelttigim sorulari daha onemli bulurum:

Çocugunuz yeni durumlara uyum sağlama surecini nasil yasar?

Cocugunuz daha once herhangi bir kurumda okul oncesi egitimi aldi mi?

Bazi cocuklar icin yeni durumlar belirgin bir stres tepkisine neden olabiliyorken bazilari bu durumla daha rahat baseder. Çocukların yeni durumlara uyum sağlama becerileri ve daha önce okul oncesi egitim alma durumlarına göre aileler iki farklı düşünceye yönelirler:

1-Anaokullari ve kresler fiziksel cevre bakimindan anasiniflarina oranla cocuklar icin daha avantajli oldugundan cocuklarin uyum saglamasi daha kolay olur. Diger bir deyisle cocuklar kendilerine gore dizayn edilmis, renklendirilmis, buyuk cocuklardan izole, bakici teyzelerin oldugu, daha samimi iliskilerin kuruldugu bagimsiz anaokullarinda/kreslerde daha rahat edebilirler. Ozellikle evden ilk defa ayrilan cocuklar icin butik tarzdaki bu okullar ailelere daha cazip gelebilir.

2-Yeni durumlara uyum sağlamakta zorlanmayan, daha önce bir anaokulu/kreş deneyimi olan çocukların aileleri, çocuğun ilkokula geçişini kolaylastirmayi sağlamak için çocuğun kendi sinif arkadaslariyla beraber, asina oldukları binada ilkokula baslamasini isterler. İlkokul bunyesinde olmalari bakimindan anasiniflari, cocugun okulun fiziksel sartlarina, buyuk cocuklarin varligina alismasina olanak saglar. Ayrica aileler, okulun atmosferini gorme, o yil 4.sinifi okutan(seneye 1.sınıfları alacağı için önemli) ogretmenlerle tanisma, cocugu 4.sinifa giden velilerden gorus alarak bir sonraki sene için çocuklarına uygun öğretmen seçme sansini da bulabilirler. Eğer ki bir özel okula gidilecekse oranın anasınıfına devam ediyor olmak veliye okulun eğitime yaklaşımını anlaması için de fırsat verir.

Bu noktalarda aileyi aydinlattiktan sonra
"hangi formul size uygun?"
diyerek ailenin netlesmesini saglamayi tercih ederim.



Yazmanın tadına doyum olmuyor...

2 Ağustos 2013 Cuma

Lise öğrencisi blogunda "Çok kızıyorum size rehber öğretmenler" diyor!

İnternette gezerken hiç beklemediğim bir yazıyla karşılaştım. Bir lise öğrencisi olan Harun TURAN blog tutuyor( yazının orijinal haline buradan ulaşabilirsiniz: http://www.hturan.net/rehber-ogretmen-bilgelik-ile-cahillik-arasindaki-ince-cizgi.html#more-2406) ve burada rehber öğretmenlere dil uzatıyor. Bu ne cüret, bu ne terbiyesizlik! Haddini bilmiyor bazen bu öğrenciler. Sen öğrencisin karşındaki öğretmen, hadi onu geçtim kendisinden yaşça büyükleri hakkında bu tonda yazma cesaretini nerden buluyor öğrenciler. Size söyleyeyim: yeni nesil öğretmenler yaptı bunları böyle! diyebilecek bazı idareciler ve öğretmenler tanıyorum.

Umarım ben Harun Bey gibi yazmaya hevesli, düşüncelerini internette açıklamaktan çekinmeyen öğrenciler yetiştiren taraftayımdır. Bir lise öğrencisinin blog tutması beni çok mutlu etti. Hatta bu blogda bizlere ait bir eleştirel yazı okumak beni ayrıca heyecanlandırdı.  Bazı noktalarda kendimize bakma şansı veren ve bizlerin nasıl algılandığını gösteren bir yazı olması bakımından benim için çok önemli bir yazı. Harun Bey'e bu fırsatı verdiği için teşekkür ederim. Artık bu yazıyı okuyunca benim de yazı yazmam şart oldu. Lafı daha fazla uzatmadan Harun Bey'in söylediklerinden dikkatimi çekenlere geçelim.


"... Konu rehber öğretmenler. Çok kızıyorum size rehber öğretmenler.
Rehberlik öğretmenlerinin okullarda yaptıkları en önemli iş öğrencilere ders programı hazırlamak. Günlük 6873 soru çözmeye dayanan bu ders programlarını acaba sevgili rehber öğretmenler nasıl ayarlıyor? ........sen Fizik’ten şu kadar soru çöz, Kimya’dan şu şu konulara çalış diyebilecek güveni kendilerinde bulabiliyorlar. İnsanın kendine güvenmesi güzel bir durum fakat karşılarındaki öğrencileri bu şekilde yönlendirmelerinin nasıl bir durum olduğu konusunu size bırakıyorum.

Bu yazıda öncelikle ders programı yapmamızın en önemli işimiz olarak algılandığını görüyorum. Burada çok haklı bir eleştiri yapıyor öğrencimiz. Soru çözme kapasitesi, günlük rutin faaliyetler gibi özellikler kişiden kişiye değişirken, ders programlarında şu kadar soru çözeceksin gibi genellemeler, rakamlar ortaya koymak bir çok farklı branşlardaki öğretmenlerin de yaptığı son derece yanlış bir uygulamadır. Benim kendi uygulamalarımda yaptığım öğrencinin halihazırda verimli olarak günde ne kadar soru çözebildiğini tespit etmek ve bunu gün ve gün arttırmaya çalışması yönünde öğrenciye yönlendirmede bulunmaktır. Ayrıca derslerin hangi konularına ne kadar zaman ayıracağına öğrenci kendisi karar vermelidir. Gerekirse o dersin öğretmeninden de yardım alabilir. Rehber öğretmenin işi günlük, haftalık ve aylık konu tekrarlarının ders programında gösterilmesini sağlamaktır. Başka bir gün ders çalışma programı nasıl hazırlanır konusunda ayrıntılı bir yazı da yazmalıyım belki!

 
İşin bir de meslek seçimi kısmı var. Rehber öğretmenler acaba öğrencileri onlara uygun mesleğe yönlendirecek kadar bilgililer mi? Bence hiç değiller. Benim diyen rehber öğretmeninin bile meslek seçimi konusunda internette bir saat araştırma yapmış herhangi bir insandan zerre fazla bilgili olmadığına adım gibi eminim.

Rehber öğretmen olarak tüm meslekleri bilmediğimizi kastediyorsa sevgili Harun, bu öngörüsünde elbette haklı. Bizlerin mesleklerin özelliklerinin neler olduğunu bilmemiz gerekliliği fikri ise zaten baştan yanlıştır. Tercih dönemi ise söz konusu olan bir rehber öğretmen ancak danışanının puan sıralamasında ve önceden yazmaya karar verdiği bölümleri doğru sıralamasına yardımcı olur.
Uygun mesleği seçip seçmemesi konusu tercih döneminden çok önce halledilmesi gereken bir konudur. Burada bize düşen görev kişilik özelliklerini ortaya çıkaran güvenilir test ve anketler uygulayıp sonucu öğrencilerle paylaşmak ve üst öğrenim kurumlarına gezi düzenlemek, meslek elemanlarının davet edildiği meslek günleri planlamak, öğrencileri meslekler hakkında doğru bilgi alabilecekleri kaynaklara yönlendirmek ve meslek seçiminin ne anlama geldiği konusunda öğrencilerde bilinç oluşturmak.

Ha bir de rehber öğretmenlerinin öğrencilere karşı arkadaş tavrı takınması durumu var. Öğrenci rehberlik servisine gider, ya da çağrılır ve rehberlik öğretmeninin ilk konuşmasının başında ve sonunda itici gülümsemeler eşliğinde ‘canım ne zaman canın sıkılırsa beni ziyarete gelebilirsin, lütfen beni bir arkadaşın olarak gör’ şeklinde bir cümle bulunur.....duyduğum rehber öğretmenlerinden hiçbiri bu konuda sözüne sadık kalmadı, kalamadı.

Bizim bir eğitimci ve insan olarak zaten öğrencilerimizle kibar ve saygılı bir iletişim kuruyor olmamız gerekiyor. Ancak bir danışman olarak öğrencilere yakın olmamız arkadaş gibi olacağımız demek değildir. Biz danışmanız ve profesyonel bir hizmet veriyoruz. İlkelerimiz var, bunların arasında danışmanla arkadaş olmak kesinlikle yok.

Öğrencimizin değindiği konulara çok kabaca açıklama getirmek amacıyla başladığım yazımda gördüm ki mesleğimle ilgili paylaşmam, açıklık getirmem gereken pek çok nokta var. Tek bir öğrencinin yazısından bile görülüyor ki alanda yapılan yanlış uygulamalar nedeniyle öğrencilerin aklında haklı sorular oluşuyor ve mesleğimiz maalesef değer kaybediyor. Bizleri eleştiren yazıların artmasını diliyorum.












14 Mayıs 2013 Salı

Our Skyp call with American friends from New Jersey

Sirbia skype call with our 7.th graders students became so popular that I had to arrange another one for my 6.th graders which made me very happy.

A little bit of search on twitter... I met with John Fritzky from New Jersey who is a 5.th grader teacher. We decided to have a skype call on a certain time. Then we switched our questions which were mostly about their lives in America via email. Since there is a 7 hour difference, we had to stay in school about an hour and they had to come to school early about an hour.


Our students, English teacher Cevher Uzunöz and I worked on these questions for 4 hours.  Finally, we were ready for our skype call and of course very excited.

This photo has taken while we were preapering our questions for American students.

We started skyping exactly on time. At the beginning there were a couple of obstacle such as broken internet connection, bad voice reception. Hopefully it took only a 5 minutes which was a half an hour to me to solve the problems.

I was trying to figüre out what the problem was...

We skyped almost one hour until they said they had to leave because of starting their school. But still we had enough time to asked and answered all the questions. My students were quite nervous, that was not easy for them to talk in English with the native speakers. Even though they were very happy and enthusiastic about skyping again.


The most enjoyable moment for my students was the time our students teaching them how to say " hello/merhaba " in Turkish. After they say merhaba, my students got really excited and applaused them.

One of our question was about their folk dances. They offered recording themselves while dancing and send the video to us. Even I was surprized and excited by this offer. İn such a short time we had the video which they were dancing with "cotton eyed Joe".


They were very kind dancing just for us.
Thanks to Mr. John Fritzky and his class for this opportunity, it was a great pleasure for us to chat with American friends. We never forget this experience ever.


Here are some of my students' comment:

It is very nice to see different nations in the same class. I like this very much. If we had the chance to speak again, İ would be very happy. I like that they have a class pet. I have never heard the Bamboo before. It was very interesting to see that they use Bamboo for their maths lesson.

I wonder that what is the difference between Bamboo and smart board? What advantages does it give to the students?
Yagmur Ergin
6-B
________________________________________________________________
I am glad that we had this conversations with our American friends.

The most amazing thing was that all the students are from different nations and religions.

They use Bamboo especialy for their maths lesson. This is the first time I saw Bamboo in my life.
One thing that I had difficulty in understanding was their fluent speaking.
Asya Nur Ceylan
6-B
________________________________________________________________
I am very happy to meet and actually see our American friends. Thank you for answering our questions.

The most exciting thing that I was impressed was Bamboo pen tablet.

I was so excited when you say "merhaba" in Turkish. Even though we asked all the questions in our mind, I still wonder your class rules. I would like to see if there are any differences between ours and yours. Another thing I wonder that how you spend your spare time with your family?

Thanks a lot for everything.
Mine Bayraktar
6-B
_______________________________________________________________
It is very nice and interesting to talk someone from a different country. This was the most amazing experience I've ever had in my life.

We learned a lot of things about them. The most interesting thing I learned from yesterday that they use Bamboo in the classroom. I have never heard that before. The other thing I learned from this experience that we are all different and live differently, when people see this as a colour of life, life would be better.

Thank you very much to Mr.Fritzky and his class and to my teachers who makes this happened for us.
Burcu Ay
6-B
_______________________________________________________________
I think Bamboo is very strange and very impressive invention.

You said the word 'Merhaba' very quickly and very nice. That is impressed me a lot.
Mehmet Ali Tahtaci
6-B
_______________________________________________________________
I was very happy to meet and talk to you. You were very friendly with us. With this experiment, I had a chance to see that I could actually comminucate with people from different country.

İnterestingly, I saw a kind of tool called Bamboo which is being used for math lesson. I wish I could use it in my class too.

We thought how to say "hello" to American friends. When they say "merhaba" we all got very excited.

I wish we could see eachother again and talk some more...
Dilhan Çolak
6-B
_______________________________________________________________
We were very happy to see you. İt was a bit strange to us that we talked people from different country.

We sometimes had dificulty in understanding your fluent English but those times our teachers translated for us so there were no problem.

We were very excited about this meeting. We stayed for an extra hour after school and they came early to their school.

It was very interesting that they use a tool call Bamboo.

After this conversation I know a little bit more about the life in America. I hope some day we could meet you all in person too.
Cansu Ünnü
6-B
________________________________________________________________
I'm very happy to meet you, because you are very caring and nice people.

We were impressed by the use of bamboo. When we speak eachother, I felt myself very close to you because of talking the same language.

I am very curious about the class rules you have to obey.
I hope you have enjoyed speaking with us as much as we had with you
İrem Tekeli
6-B
________________________________________________________________
Yazmanın tadına doyum olmuyor...

11 Mayıs 2013 Cumartesi

İlkokul seçerken nelere dikkat ettim?

En başta şunu söylemek istiyorum. Başlığı böyle kişisel seçmemin ve yazıyı kişisel bir deneyim olarak ele almamın sebebi okul seçiminin de kişisel bir tercih olduğunu düşünmemdir. O nedenle "ilkokul seçerken nelere dikkat edilmeli" gibi bir ifadeden özellikle kaçındım.

Çocuğumun gideceği ilkokulu seçme tasası beni bir yıl öncesinden tutmuştu. Ben kendimi biliyorum: Eğitimin içinde, her sorundan haberdar hatta bizzat göbeğinde, zaten sistem karşıtı bir psikologum ben. Konu çocuk ve eğitim olunca ben seçim yapana kadar çevremdekilere de akla karayı seçtiririm.

İşleri akışına bırakamayıp, incik cincik uğraşan, eşini evde, elinin uzandığı arkadaşını okulda, apartmanda, sitede, eremediğini telefonda, twitterda, facebookta  bunaltan  anneler, size sesleniyorum. Ben de sizlerden biriyim. Anaokulu seçerken 12 kurum dolaşıp, tek tek müdürleriyle/sahipleriyle konuşmuş ve bu işkenceyi de yine burada sizlerle paylaşmıştım.

Şimdi ilkokul seçerken nasıl bir yöntem izlediğimi ve neleri önemsediğimi yazıyorum.


Önce Okul Seçtim

Uzmanlar olarak okul değil, öğretmen seçin deriz ama her zaman  öğretmen seçme gibi bir lüksünüz olamıyor maalesef, bu yüzden en azından okulu seçerken nelere dikkat edebileceğimize konsantre olalım.


Özel Okul mu? Devlet Okulu mu?
  • Çalışıyorum, tam gün olsun,
  • Sınıf mevcudu en çok 25 olsun,
  • Nispeten temiz tuvaletleri, ferah sınıfları olsun,
  • Sosyal faaliyetleri olsun,
  • Disiplin anlayisi, cocuga yaklasim tarzi benim dusunceme uygun olsun diyerek özel okula karar verdim. 

Okullar hakkında bilgi topladım.

Egitimcilerle,
Çocuğu o okula devam eden velilerle görüştüm,
Gazete haberlerini taradım,
Forum sayfalarını okudum,
Okulların ve sahiplerinin twitter hesaplarına ulaşıp, attıkları tweetleri inceledim.


Özel okul seçecekseniz bilmelisiniz ki okulun kurucusunun düşünceleri okulun eğitim anlayışını, işleyişini doğrudan etkiliyor. Kurucunun kişiliğini, egitime bakis acisini medyada kendisiyle ilgili cikan haberleri ve varsa yayinladigi tweetleri takip ederek öğrenebilirsiniz. Boylece okulun egitime ve cocuga bakis acisini, disiplin anlayisini da öngörebilirsiniz.

İlgilendiğim bölgedeki özel okullarla (Bilfen, Bahçeşehir, Doğa, FMV Işık Okulları) ilgili yaptığım araştırmalar sonucunda bazi izlenimler edindim. Bu izlenimler kesin dogrudur demiyorum aksine oldukca kisiseldir, okullari bağlamaz diyorum.

 
Bilfen'le ilgili edindigim izlenim, ögrenciyi basari odakli degerlendirdigi ve basarili olmayan ogrencileri okulda tutmak istemedigi, ayrica sayisal alana agirlik verdigi, askeri okul tadinda, kati disiplinli bir okul oldugu yönünde oldu.

Bahcesehir koleji ile ilgili edindigim izlenime gelince,
Birçok forum taradim. Kendileriyle konusma biciminden, sorunlarina sahip cikmamasindan dolayi Bahcesehir Universitesi ogrencileri okulun sahibinden cok sikayetciler.  Ogrencilerin ortak derdi okul sahibinin yasadiklari sorunlarla ilgilenmiyor olması. Öğrenciler forumlarda kendilerini değersiz hissettiklerini ve sadece para kaynagi olarak görüldüklerini ifade etmişler.
 
Doğa Koleji ile ilgili edindigim izlenim ise, cok fazla ticari kaygi gozettikleri yonunde. İstanbul'da neredeyse her kose basinda bir Doga Koleji var. Eğitim kalitesinin nispeten düşük olduğu da eğitimcilerden duyduğum olumsuz eleştiriler arasındaydı. Ayrıca forumlarda öğretmenlerinin özlük haklarının gözetilmediği yönünde sikayetler de okudum.

 
FMV Isık Okullari beni en cok hayal kirikligina ugratan okul oldu. Lise ogrencilerinin yorumlarini inceleseniz cok buyuk orani okulun sekilci disiplin anlayisindan, ogretmen davranislarindan olumsuz bahsediyorlar. Görüştüğüm bazı eğitimciler de klasik ve hantal bir yapisi oldugunu ve devlet okulundan pek farkı olmadigini düşünüyorlar. Eski çizgisini bozduğunu ifade ediyorlar.

 
Bu sekilde araştırarak gorusmeye gidecegim okulu belirledikten sonra görüşmede değineceğim konulari belirledim:
  • Öğretmen degisme sıklığı,
  • Öğretmenlere hizmet ici egitimden faydalanmalari icin firsat verip vermedikleri,
  • Eğitim müfredatları,
  • Sosyal faaliyetleri,
  • Ödev konusundaki görüşleri,
  • Çocuklara gosteri yaptirma sıklıkları,
  • Disiplin anlayışları,
  • Çocuğun okula uyum surecinde izledikleri yol,
  • Öğretmen veli iletisimlerini nasil sağladıkları,
  • Çocuğumun kisiligine uygun ogretmen secebilmemiz konusundaki serbestlikleri,
  • Yemeğin nereden geldiği,
  • Servisin saatleri gibi konularda sohbet ettik. 
 
Not: Okullarla ilgili burada yazdığım izlenimler uzman kimliğimle değil, bir veli gözüyle yazılmış olup, farklı deneyimler yaşayan velilerin de olabileceği muhakkaktır. Okullarla ilgili fikirlerinizi yazının altına yorum olarak bırakabilirsiniz. Böylece annelere daha geniş bir perspektifle okul arama süreçlerinde yardımcı olabiliriz.

10 Eylül 2012 Pazartesi

Kafası karışmış bir anneyim, kayip Psikolog aranıyor!

Ana haberde metal aritmetik programına katilan cocukların yarışması vardı geçenlerde. Başlık da "zeka küpü minikler!" bu başlık bana itici geldi ama burada yazacaklarım bununla ilgili değil.

Röportaj yapılan cocuklardan biri 5 yasında olduğunu söyledi. Kafadan yaptıgı toplamayı görünce şaşırmamak elde degil. Burada beni etkileyen toplama yapabiliyor olması degil, dikkatini yonlendirebiliyor ve çevredeki uyaranlardan kendisini soyutlamayı basararak üstün bilissel aktiviteleri gerceklestirebiliyor olması. Yani bir nevi beynini egitiyor.


"Acaba ben de Ege'yi göndermeli miyim?"
"Hatta göndermeli miydim?"
"Bunca zaman, zaman mı kaybettim yoksa?"...
...derken buldum kendimi.

Hırs mı yapıyorum yoksa makul bir endise mi yasiyorum?
Gitmese ne olur ki?
Şimdi Ege bu çocuklarla aynı sınıflarda okuyacaksa o zaman bastan 1-0 mı yani durum?...
Nerden cikti simdi bunlar?

Ege'yi farklı aktivitelere yönlendirmek ve potansiyelini gelistirme sansi vermek mi bu, yoksa kaygılanmis bir annenin gözünün dönmesi mı? yoksa sahalara yeni bir yarış atı mı sürme hazırlığındayım?

Göndereyim sevmezse gitmesin desem, o zaman istemediği hatta belki zorlandigi durumlarda vazgeçmenin normal olduğunu mu öğretmiş olurum. Bunu öğretmek istemem dogrusu.

Göndermezsem ilgisini nasıl keşfedecek? Farkli seyler denemeden kendisini nasıl tanıyacak? Potansiyelini nasıl yakalayacak? O çocuklarla aynı sınıfta okurken kendisini nasıl eksik hissetmeyecek? Hissederse hissetsin zaten hayatta illaki ondan bazı yönleriyle ileri durumda çocuklarla aynı ortamlarda olacak. Başetmeyi öğrensin, aşırı koruyucu olmaya gerek yok! yaklaşım bu mu olmalı? 

Kendisinin talep etmesini beklemek zaten bastan anlamsız. Cocuk nerden bilecek Mental Aritmetigi yani?
 
Simdi ben burada abartiyor muyum? Yoksa bu dusunduklerimi dusunen baska anneler de var mi?

Göndermeli mi göndermemeli mi?

Cok bilen cok yanılır hesabı benimkisi...

Kaybolan Psikolog aranıyor!


Yazmanın tadına doyum olmuyor...

17 Nisan 2012 Salı

5 Yas Cok Erken mı?

Yeni çıkan kanuna göre 60 aylıktan itibaren cocuklar okula başlayabilecek. Bu konunun birçok boyutu ve bileşeni var. Salt cocuğun yasından dolayi "okula başlamak icin erken" ifadesini kullanirsak eksik ifade etmiş oluruz. 5 yas egitim icin erken degildir ancak verilecek egitimin icerigi, nasil verilecegi yani surec, kim tarafindan ve hangi fiziksel koşullarda verileceği cok belirleyicidir.

5 yaşındaki cocukların su anki ilkogretim sistemine nasıl entegre edileceği cok net olmamakla birlikte, var olan koşulları gözlemlediğimizde bazı endişelerden soz etmek mümkün:

1- 5-6 yas cocugunun ihtiyaclarina cevap verebilecek bir egitim olacak mi?

Bu yas cocuğunun henüz küçük kas gelişimini tamamlamadigini, oyunun hala cok onemli olduğunu, cocuklarin oynayarak ogrendigini dusunursek onları akademik çalısmalara boğmak doğru olmayacaktır. Bu durumda müfredat anasinifi düzeyinde hazirlanmali ve anasinifi öğretmenlerince verilmelidir.

Birinci sınıfın ilk 3 ayı okuma yazma çalışmaları yapılmayarak daha çok oyuna zaman ayrılması kararlaştırıldı. Okul öncesinde olduğu gibi öğretime değil, eğitime ağırlık verilecekmiş. Müfredat anasınıfı müfredatına uydurulacaksa ve iki haftalık seminer dönemindeki uzaktan eğitim ile bir sınıf öğretmeninden okul öncesi eğitimcisi çıkartılmaya çalışılacaksa neden zaten varolan anasınıfları ve okul öncesi eğitimcileri kullanılmıyor? Bunu anlamak mümkün değil. Tüm bunların sebebini acıklayan oldu da ben mi kaçırdım bilemiyorum...



2- İlk 3 ay öğretim yok, Egitim sureci nasil isleyecek?

Eğitim deyince kastedilen şu; çocuğun dinleme, ifade etme becerisinin geliştirilmesi, arkadaşlarıyla kavga etmeden sorunlarını çözmesi, ders saati kavramına alıştırılması, ders süresince dikkatini toplamayı öğrenmesi, ihtiyaçlarını erteleyip teneffüsü beklemesi vb.

Düşünüyorum da okul öncesi eğitim konusunda hiçbir bilgisi ve deneyimi olmayan sınıf öğretmenleri bir sınıf dolusu koşuşturmak isteyen, çok çabuk sıkılan, topluca tuvalete ve su içmeye gitmek isteyen, ihtiyaçlarını bekletemeyen, özbakım becerisi sınırlı çocukla tek başına ne yapacak? Tuvalete gönderse bir dert göndermese iki dert. Anasınıflarında yardımcı teyzeler var, zavallı öğretmenimin yanında kim var? Anasınıflarında ilgi köşeleri var, isterse çocuklar ayağa kalkar, isterse sandalyede oturur, isterse yerlerde yatar yuvarlanır, ortam ona uygun ve kimse de yerine otur demez. Sınıfta ne var?

Olacağı söyleyeyim, bu çocuklar kontrol altında tutulmaya çalışılacak sonuç elbette ki ya sinmiş bir çocuk ya da isyanda, uyum sağlayamıyor etiketi almış bir çocuk olacak. Bu çocuk burada yapamıyor diyen zavallı sınıf öğretmeni soluğu diger bir zavallı öğretmen olan rehber öğretmenin yanında alacak. Rehber öğretmen de çocuk normal, tepkileri normal diyecek, aileyle görüşecek, çocuğun kaydını anasınıfına alması için ikna etmeye çalışacak. Sonuç değişmeyecek çünkü kenar mahallelerdeki veliler anasınıfı paralarını yüksek buldukları için çocuklarını ilkokula vermeyi her zaman tercih edecek! Demedi demeyin....

3- Çocuklarin güvende olma ihtiyaci karşılanabilecek mı?

Evin disinda da güvenli bir ortamda bulunmak her cocuğun en temel ihtiyacidir. Bir cocuk ihtiyaclarini kendisi gorebildigi bir ortamda kendini guvende hisseder. Suanki ilkokul binaları yetişkinlere göre yapılmaktadır. Kocaman ve yuksek binalar, buyuk, ağır demir kapılar, kendilerinden yasca cok büyük diğer cocuklar, tuvalet kuyrukları, yetersiz kantin ortamlarında birbirlerinin üzerinden uzanarak alışveriş yapmak zorunluluğu, hicbir oyun alanı olmayan kuru beton bahçeler gibi birçok uygunsuz koşula sahip bu binalara henüz oyun cocuğu olan 5 yas grubunun sokulması girilmemesi gereken bir risktir.

Bu sistemde, henuz yukarida sayilan kosullar saglanmadığından cocuklarin bir yıl anasinifi egitimi alarak 72 ay dolduktan sonra ilkokula başlatilmaları uygundur.

Ben diyorum, psikiyatristler diyorlar, öğretmenler olarak, anne olarak diyoruz...


Yazmanın tadına doyum olmuyor...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...