5 Aralık 2013 Perşembe

Ödev konusunda yapılmış bilimsel araştırmalar ne diyor?

Eğitim sistemimizi çocuğun sadece akademik gelişimi açısından değil, aynı zamanda psikososyal gelişimi açısından ele almak  ve eğitime eleştirel bakmak gerektiğini düşünüyorum. Bu yazıyı kaleme almamın sebebi ev ödevlerinin öğrenme üzerindeki etkisini irdelemek ve bu sayede veliler ve öğretmenler tarafından ödevlerin sorgulanmasını sağlamaktır. 

Ödev dendiğinde ilk akla gelen ev ödevleridir ancak eğitim sistemimizde temelde 4 tür ödev vardır.
  1. Yardımcı ders kitapları
  2. Günlük ev ödevleri 
  3. Proje çalışmaları: öğrencilerin araştırma yapma becerilerine yönelik uzun süreli çalışmalar.
  4. Performans ödevleri: Bu uygulamanın amacı, proje çalışmalarındaki sürecin okulda gerçekleştirilmesi ve bu sayede öğrencilerin geliştirdikleri becerilerin öğretmen tarafından gözlenmesidir fakat uygulamaya ödev formatında girmiştir (Berberoğlu, 2008).
Öğretmen ve velilerin, yerleşik bir uygulama olan ödevler konusunda katı inançları olabileceğinin farkındayım. Birçok öğretmen ve velinin okulda görülen derslerin ödevlerle evde pekiştirilmesinin öğrenmeyi kalıcı kılacağına, sorumluluk duygusunu geliştireceğine ve başarıyı arttıracağına inandıklarını biliyorum. Peki, gerçekten öyle mi? Eğer öyleyse ev ödevlerinin verilme sıklığı, uzunluğu gibi noktalar önemli mi? Uzun süreli proje ödevleri gerçekten öğrenmeyi sağlamada etkili mi? Bu soruların cevabını bulmak için önce araştırmalarda ulaşılan sonuçlardan, sonrasında bu sonuçları nasıl yorumladığımdan bahsedeceğim.


Proje çalışmaları:
  • “Türkiye’nin de katıldığı uluslararası Okuma Becerilerinde Gelişim-PIRLS verileri incelendiğinde 4.sınıf öğrencilerinin proje yapma sıklığı ile okuma becerileri arasında olumsuz bir ilişki bulunmuştur(yani daha çok proje yaptıkça öğrencilerin okuma becerisindeki başarı düşmüş)…. Türk öğrenciler okudukları hakkında bireysel veya grup projesi…gibi etkinlikleri ortalama olarak haftada 1-2, AB üyesi ülke öğrencileri aynı etkinlikleri ortalama olarak ayda 1-2 kez yapmaktadırlar. Buradan da anlaşıldığı üzere gelişmiş ülkelerde eğitim ilkokul düzeyinde çok fazla proje tabanlı yürütülmemektedir”(Aktaran: Berberoğlu, 2008,s. 50-51).
  • “…Aynı şekilde yabancı literatürde de proje tabanlı uzun ödevlerle matematik dersindeki başarı arasındaki ilişki ilköğretim 2. kademede ters yönde bulunmuştur(şöyle de diyebiliriz; daha çok proje ödevi yapan öğrencilerin matematik başarısı düşük çıkmış)”(Akt: Berberoğlu,2008.s.50).
  • “…TIMSS’ de 8. sınıf öğrencilerinin Matematik ve Fen Bilgisi başarıları ile gerçekleştirdikleri proje çalışmaları değerlendirildiğinde; öğrenme ile proje ödevleri arasında olumsuz ilişki gözlenmiştir”(Akt: Berberoğlu,2008, s.51).
Sonuç olarak proje çalışmaları ile akademik başarı arasında yurt içi ve yurt dışında yapılan araştırmalarda olumlu bir ilişki bulunamamıştır. Hatta verilen proje ödevlerinin sıklığı arttıkça öğrenci başarısının düştüğü görülmüştür.


Performans ödevleri ile ilgili olarak yapılan deneysel çalışmalar, performans ödevlerinin öğrenmeye katkısı olduğunu gösteriyor ancak “…her aşamasının uzmanlarca kontrol edildiği ve uygulayıcılara sürekli geri bildirim verildiği deneysel ortamın ülke genelinde sağlanamayacağı açıktır. Bu nedenle deneysel çalışma bulguları ile karar vermek, ülke koşullarında uygulamanın nasıl yapıldığını görmezden gelmek anlamına gelecektir”(Berberoğlu,2008).
Günlük ödev miktarı ya da süresi arttıkça öğrenme daha çok gerçekleşmekte midir? 

  • 1986-1992 yıllarında yapılmış bazı çalışmalar ödeve ayrılan süreyle başarı arasında olumlu bir ilişki olduğunu söylemekteyken (Cooper, 1989a; Walberg, Fraser & Welch, 1986; Epstein, 1988; Keith & Cool, 1992), bazı çalışmalar da olumlu bir ilişkinin olmadığını (Check & Ziebell 1980) veya bu ilişkinin nedensellikle açıklanamayacağını (Van Voorhis, 2003) belirtmektedir. 2000’li yıllarda yapılan araştırmalara göre ise ev ödevinin, ilköğretim düzeyinde hiçbir katkı sağlamadığı, ortaöğretim düzeyinde sınırlı miktarda verilmesi halinde bir miktar yararlı olduğu (Cooper ve diğerleri, 2006), daha az ödevin başarıya daha çok katkı sağladığı (Hallam, 2004) ve küçük yaştaki öğrenciler için (3-12. sınıf) beslenme gibi ders dışı etmenlerin; akademik başarı üzerinde ödevden daha etkili olabildiği (Bennett & Kalish, 2006) ileri sürülmektedir. Ayrıca Kohn’a (2006a) göre, ödevin yararlı olduğu algısı, yararlı olacağına ilişkin beklentilerden kaynaklanmaktadır (Akt:Turanlı,2009,s.130).  

  • “…Milli Eğitim Bakanlığı’nın yürüttüğü Öğrenci Başarısını Belirleme Sınavı (OBBS) çalışmalarında temel eğitim ikinci kademe düzeyinde günlük ödev sıklığındaki artışın akademik başarı ile ilişkisi olmadığı görülmüştür… TIMSS ve PIRLS çalışmalarında da bulunduğu gibi öğrencilere çok ödev vermek öğrenmeye yardımcı olmamaktadır… Ödev miktarı ile başarı arasında ilköğretimin birinci kademesinde herhangi bir ilişki çıkmazken, ikinci kademede çok az olumlu ilişki bulunmaktadır (0,07 korelasyon). Lisede ise bu ilişki biraz daha artmaktadır(0,25 korelasyon) (Akt: Berberoğlu, 2008, s.51). Yine bir diğer çalışmada ödevin öğrenci başarısı üzerine pozitif etkisi, yüksek okul ve kolej düzeyinde rapor edilmiştir (Doyle ve Barbar; Fehrman, Keith ve Reimers). Diğer çalışmalarda, ödev üzerinde harcanan zamanın öğrenci başarısında bir farklılık yaratmadığı ve öğrencilerin ödeve yönelik tutumları ile ödev miktarı arasında negatif bir ilişki olduğu bulunmuştur.(Akt:Gür,2003).   



  • “Uzun ödevlerin olumsuz etkileri başka araştırmacılar tarafından da rapor edilmiştir. Özellikle ilköğretimin ikinci kademesinde yapılan bir çalışmada uzun ödevlerle matematik dersindeki başarı arasında ters yönde ilişkiler bulunmuştur… Bu araştırmalardaki genel eğilimler özellikle ilköğretimin birinci yarısında ödevlerin başarıya olumlu katkısı bulunmadığı yönündedir. Öğrencilerin sınıf düzeyi arttıkça miktarı ayarlanmış ödevlerin çok az da olsa olumlu katkıları olabilmektedir. Büyük sınıflarda ödeve ayrılan zamanın günde bir-iki saatten az olduğu durumlarda başarı üzerinde olumlu etkiler görülmekte, bunun üzerine çıkıldığında etki olumsuz olmakta, altına inildiğinde ise başarı üzerinde bir katkı sağlanamamaktadır. TIMSS sonuçlarına göre ödevi daha az vurgulayan öğretmenlerin öğrencileri çok ödev veren öğretmenlerin öğrencilerinden daha başarılı çıkmaktadır. En yüksek matematik başarısı ödeve haftada 1-1,5 saat zaman ayıran öğrencilerde bulunmaktadır. Türkiye’de de Matematikte en başarılı çocukların haftada bir Matematik ödevi yapanlar olduğu rapor edilmektedir” (Akt: Berberoğlu,2008, s.51). 

  • “Ödev verilecekse ayrılacak süre konusunda, 1. sınıf için 10 dakika ve sonraki her sınıf için 10 dakika daha eklenerek hesaplanması (Cooper, 2001) veya ilk üç yıl 20-30 dakika ve sonraki üç yıl ise 30-60 dakika olacak şekilde planlanması önerilmektedir (Van Voorhis, 2004). Fakat bu, tüm ödevlere ayrılacak süredir. Oldukça farklı bir yaklaşımla Strother (1984) ilköğretim öğrencilerinin günde en az bir saat, ortaöğretim öğrencilerinin ise en az iki saat ödev yapmasını önermektedir”(Akt: Gür,2003).

Derste ödevlerin kontrol edilmesi öğrenmeyi geliştirir mi?

“…Araştırmalar ders saatlerinin gerek öğretmen gerekse öğrenciler tarafından ödevin değerlendirilip geri bildirim verilmesi amacıyla kullanılmasının başarı üzerinde olumlu etkisi olmadığını göstermektedir…. Matematik başarısı ile de olumsuz ilişkisi vardır... TIMSS verileri kullanılarak geniş çapta yapılan bir çalışmada bu uygulamaları yapan ülkelerin matematik başarı düzeyi, bu uygulamaları yapmayan ülkelerden daha düşük çıkmaktadır. Benzer bulgular Türkiye için de rapor edilmiştir”(Akt: Berberoğlu, 2008, s,51-52).


Ailenin ödevlere katılımı öğrenci başarısını olumlu yönde arttırmakta mıdır?

“…Bu konu çok araştırılmamış olsa da ailelerin çocuklarının ödevlerine katılımı ile çocukların akademik başarıları arasında eksi yönde ilişkiler ilgili literatürde rapor edilmektedir. Bu durumda aile desteğini en azından günümüz koşullarında savunmak bilimsel bir temele dayanmamaktadır… Öğrenci aile iletişiminin genellikle evde gerginlik konusu olan ödev dışındaki alanlarda sağlıklı bir şekilde kurulması beklenmelidir. …Derste verilen ödev ve proje kanalı ile çocuk-aile ilişkisinin kurulmaya çalışılması uzun dönemde aile içinde gergin ve sağlıksız bir iletişimin gelişmesine neden olabilmektedir (Akt:Berberoğlu,2008,s.52).
Sonuç olarak, günümüzde verilen şekliyle ödevlerin öğrenme üzerinde herhangi bir olumlu etkisi olmadığını görüyoruz. Ortak görüş (küçük yaş gruplarında ) anasınıfı ve ilkokulda verilen ödevlerin öğrenmeyi pekiştirmediği, dolayısıyla başarı üzerinde olumlu bir etki yaratmadığı, üst sınıflarda(kolej ve üzeri) ise sınırlı miktarda verilen az ödevin istatistiksel olarak anlam ifade etmeyecek düzeyde öğrenmeye katkı sağladığı yönündedir.

Her öğrencinin kendi seviyesine ve öğrenme stillerine uygun bireysel ödevler verilmediği de bilinen bir gerçekken, sürekli tekrardan ibaret olan ya da test (soru-cevap) şeklinde verilen, üst düzey düşünme becerilerini kullanarak değil, ezber bilginin kağıda aktarılmasını isteyen ödevler ve proje çalışmaları öğrenciye öğrenme anlamında hiçbir şey katmamaktadır. Aksine öğrencileri öğrenmekten, yazmaktan, okumaktan soğutmakta (bu yazıda yer vermedim ama öğrencilerin ödeve ilişkin algılamalarını içeren araştırmalara çok rahat ulaşabilirsiniz.), çocukların oyun için ayıracağı zamanı ağır ödev yükleriyle geçirmesine neden olmaktadır. 

Oysa biliyoruz ki çocuk oynarken, yaşarken öğrenir ve kişiliği yaşantı yoluyla gelişir, bu nedenle çok değerli olan bu zamanı eğitsel bir değeri olmayan ödevlerle harcaması oldukça üzücüdür. Bir diğer görüş de ödev sayesinde çocuk ve ailenin birlikte zaman geçirmesidir. Elbette aile çocukla birlikte zaman geçirmeli ancak bunun ders dışında bir aktivite ile gerçekleşmesi yönünde çaba harcanmalıdır. Bilindiği gibi ödev yapılan saatler, çocuk ve ebeveynler arasında kaliteli zaman diliminden çok gergin anlar olarak yaşanmaktadır. 

Farklı okul seviyelerinde çalışmış bir psikolojik danışman olarak şunu söyleyebilirim ki; okul öncesi dönemde çocuklarına hiçbir sorumluluk vermeyen, okula başlayınca çocuktan sadece ders çalışmasını/başarılı olmasını bekleyen ailelerin sayısı hiç de az değildir. Bu anlayış çoğunlukla çocuklarımızda notlara ve başarıya aşırı önem verme olarak görülmektedir. Günlük yaşam akışında ailelerin çocuklarına ayırabildikleri zaman oldukça azken, bu zamanın da ödeve ayrılması maalesef pedagojik olarak sakıncaları olan bu anlayışı daha da güçlendirmektedir.

Ödevlerin sorumluluk kazandırdığı iddiasına gelince; çocuk tarafından tek başına tamamlanması mümkün olmayacak şekilde, bilgi ve becerisinin üstünde, çok miktarda verilen, tek tip ödevler ya veliler tarafından çocuğa yaptırılmakta, ya da daha kötüsü kendileri tarafından yapılmaktadır. Bu noktada kaldırabileceğinden fazla ödev yükü nedeniyle, bir işe başlayıp bitirebilme becerisini gösterme şansı bulamayan çocukta sorumluluk duygusunun geliştiğini hangi eğitimci iddia edebilir? Ayrıca bir diğer sorun, öğretmenlerin ebeveynin yaptığı ödevleri değerlendirmeye almaları, hatta sınıflarda sergilemeleridir. Bunun eğitsel bir değeri olmayacağı gibi burada çocuğa verilen mesaj ne kadar etiktir?

İlköğretim seviyesinde ödevin bir de Milli Eğitim boyutunu görmek için İlköğretim Kurumları Yönetmeliğini incelediğimde sadece madde 16 'nın bu konuyla ilgisi var gibi göründüğüne kanaat getirdim:
Madde 16: “İlkokul 1, 2 ve 3 üncü sınıflarda öğrencilerin gelişimi ile öğretmen rehberliğinde gerçekleştirilecek olan proje ve öğrenci performanslarını belirlemeye yönelik çalışmalar, öğretmen gözlemlerine dayalı olarak yapılır.”   
  
Not1 :Yönetmelikte ödevle ilişkilendirilebilecek başka bir madde göremedim.  Dikkatimden kaçan yönetmelik maddesi veya yönergeler varsa, bu konuda okurların katkısının çok değerli olacağını düşünüyorum.

Not 2: Yaptığım alıntıları doğru teknikle vermeye çalıştım ancak alıntılama tekniğinde hata olmuş ise bu konudaki uyarılarınızı dikkate alacağım. (2003'de tezimden bu yana yazı alıntılamadığımı fark ettim. Yüksek lisans öğretmenlerimin ve diğer akademisyenlerin affına sığınıyorum)


Kaynakça: 

Turanlı, S. A. Öğretmenlerin ödeve ilişkin görüşleri: ortamsal etmenlere dair nitel bir çalışma. 2009. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt:03 No:37 Syf: 129-143 Erişim: 29.11.2013,  
http://uvt.ulakbim.gov.tr/uvt/index.php?cwid=9&vtadi=TSOS&ano=106579_72eecd8b1ccaa41a46489a72bf45f190

Berberoğlu, G. Ev ödevlerinin öğrenme ile ilişkisi. Cito Eğitim: Kuram ve Uygulama, Kasım-Aralık 2008, Tanıtım sayısı, 50-54. Erişim:28.11.2013,
http://www.atlasilkogretim.com/Ev%20%C3%96devlerinin%20%C3%96%C4%9Frenme%20ile%20%C4%B0li%C5%9Fkisi.pdf

Gür, H.  Ödev yapma stillerinin akademik başarıya etkisi. 5.Ulusal Fen Bilimleri ve Matematik Eğitimi Kongresi 30.04.2003, s.74, Erişim: 28.11.2013
http://www.matder.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&catid=8:matematik-kosesi-makaleleri&id=63:ev-odevi-yapma-stillerinin-akademik-basariya-etkisi-&Itemid=38
Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği. 21 Temmuz 2012 CUMARTESİ Resmî Gazete Sayı : 28360

 

24 Kasım 2013 Pazar

Sayın veli...hatırlamak için hediye şart mı?


Öğretmenler günü geldiğinde velileri de tatlı bir telaş sarar. Çok sevdikleri ve değer verdikleri öğretmenlerin gününü en güzel şekilde kutlamak isterler. Buraya kadar bir sorun yok. Sorun kutlama şekillerinde.

Sorun bir: Hediye vermek. Kişisel olarak öğretmene hediye vermeye hiç olumlu bakmıyorum. Öncelikle öğretmenlerin hediyeye değil sadece hatırlanmaya, teşekküre, çabalarının görüldüğünü bilmeye, öğrencileri ve velileri tarafından önemsendiklerini hissetmeye ihtiyaçları var. Bunun için hediye gerçekten gerekli mi?

Sorun iki: Hediye vermekten daha kötüsü herhalde 'maddi değeri yüksek' bir hediye vermek olabilir.

Bu yazıyı yazmama neden olan tam da böyle bir durumun bir özel okulda yaşanmış olması. Hediye olarak öğretmene bir altın verilmesi, kesinlikle üzerinde çok yönlü düşünülmesi gereken bir olay. Maddi değeri daha yüksek hediye öğretmeni daha mı mutlu eder zannediliyor? Böyle bir yanılgı varsa buradan cevap verelim; kesinlikle öyle değil. Öğretmenlik gönül işidir ve mütevazilik öğretmenin ruhunda vardır. Öğretmen mutluluğu sadece öğrenci ve velileriyle ilişkisinde arar, verilen hediyede değil. Sıcak, samimi bir teşekkür ile hatırlanmak bir öğretmen için yeterlidir, olmalıdır.

Sorun üç: Veliler bu önemli noktayı atlayıp, hediye vermek istediler ve hediyede ipin ucunu kaçırdılar diyelim. Peki bu hediyenin öğretmen tarafından kabul edilmesinde hiç mi sorun yok?

Sorun dört:
  • Öğretmeni bu altını kabul etmeye iten sosyal, toplumsal, ekonomik koşullar neler?
  • Bu velileri öğretmene altın vermeye iten sosyolojik, psikolojik nedenler neler?
  • Bu hareketle veliler çocuklarına nasıl bir mesaj vermiş oluyorlar?
  • Peki ya öğretmen 'altın'ı kabul ederek öğrencilerine nasıl bir mesaj vermiş oluyor?

Her iki taraf için de bir art niyet olmadığına inanmak istiyorum. Ancak neresinden bakarsanız bakın, nasıl bir anlam yüklerseniz yükleyin söylenebilecek tek şey burada yaşanan olayın etik olmadığıdır.

Dileğim o ki bu tip olaylar münferit olsun ve yine dileğim o ki birgün bu tip davranışlar veliler ve öğretmenlerin hepsi tarafından etik bulunmasın.

Öğretmenler sıcak bir şekilde hatırlanmayı tercih eder.




9 Kasım 2013 Cumartesi

CEVAP aranıyor

Eğitimde ciddi bir değişim başlayacak. Bazı eğitimciler sosyal medyada kıpırdanmaya, eğitimi birçok açıdan sorgulamaya başladı.  Ancak hala mahalle okulunda herhangi bir değişim görmekten çok uzağız. Değişimin kökten gelmesi gerek.

'Hey..bi dakka! okul benim istediğim insanı yetiştiriyor mu?'

' Okul çocuğumu kendine güvenen, sorgulayan biri olarak mı yoksa itaat eden çocuklar olarak mı yetiştiriyor?'. 

Artık anne babaların kıpırdaması, sorgulaması, sesini daha yüksek çıkarması gerekmez mi? Sorun, aklınıza takılan konularda bilimsel gerçekleri araştırın ya da araştıranları sosyal medyadan takip edin, çocuğunuzun bulunduğu sınıfın velileri olarak birleşin, çocuğunuzun aldığı eğitimdeki temel noktalarda tartışın. Okulda, sınıfta sizi rahatsız eden bir uygulama varsa diğer velilerin de ne düşündüklerini öğrenin, kısacası aranızda eğitim birliği açısından birleşin. Anne babalar eğitimin değişmesinden birinci derecede sorumludurlar. Bu yazının okul öncesi eğitimle ilgili sorgulama başlatacak bir kıvılcım olmasını umuyorum.
  • Neden Türkiye’de ilkokul ve üzeri seviyede öğretmenlik yapmak için alanında 4 yıllık bir üniversite bitirmiş olmak şartı varken, özel sektörde okul öncesi eğitimde lise mezunu olmak yeterli ?
  • Neden özelde çalışan lise mezunu öğretmenler düzenli olarak hizmet içi eğitim desteği almıyor?
  • Neden çocuklar öğretmenin planladığı saatte, öğretmenin seçtiği etkinlikleri yapıyorlar?
  • Neden çocuklar her şeyi sürü halinde yapmak zorundalar?(Alt yapılar farklı, ilgiler farklı )
  • Neden daha anaokulundan çalışma kitapları kullanılmaya başlanıyor?(Oyunlara ne oldu? Bu yaşlarda yaşayarak öğrenme önemliydi. Neden çalışma sayfalarına, kitaplara gerek olsun?)
  • Neden boyama kitapları kullanılıyor? Neden sınırlı boyama yaptırılıyor? (Karalama döneminde sınırlı boyama yaptırarak ne çok şey kaybettiriliyor)
  • Neden aile katılımı etkinlikleri hakkıyla uygulanmıyor? Neden aile katılımı adı altında aslında ev ödevi, çalışma sayfası veriliyor? (Merak eden anneler okul öncesi yönetmeliğini açıp okusun ayrıntılar var)
  • Neden her şey için ödül ve ceza yöntemleri uygulanıyor? (Uzun konu, bkz...övgünün ters etkisi) 
  • Neden çocukların yapabildiklerine değil, yapamadıklarına odaklanılıyor? ('bunu zaten yapıyor, biz yapamadıklarını geliştirelim' mantığı bizi istediğimiz kendine güveni gelişmiş çocuğa ne kadar götürüyor?)
  • Neden çocuklar yıl sonu için hazırlık yapmak ve velilerine bu hazırlıkları göstermek zorunda tutuluyor? (Yılı kapatma etkinliği olarak sadece birlikte piknik yapsak, birlikte eğlensek olmuyor mu mesela?)
  • Neden durup durup şeker, lokum dağıtılıyor? (Neden anne babalar buna itiraz etmek bir yana ‘yasakla nereye kadar, seviyor çocuklar, sanki hiç mi yemiyorlar evde’ şeklinde cümleler kuruyorlar!)
  • Neden velilerden gelen abur cubur, ıvır zıvır yiyecekler kabul ediliyor? (En başta zaten neden bir anne bu yiyecekleri okula kendisi göndermek ister ki?)
  • Neden evde anne, okulda öğretmen çocuğun yemeğini bitirmesi için başına çöküyor? (Bitirmese ne olur?)
  • Neden fast food restoranlara geziye gidiliyor?(Milli eğitimin hangi kazanımını gerçekleştiriyor? Milli kısmı olmadığı kesin!)
  • Neden çocuklar için sinema odası(!) yapılıyor zaten yer sıkıntısı varken kreşlerde?
  • Neden sinema odalarında velilerden gelen piyasa çizgi filmleri izletiliyor?
  • Neden hava soğuk, yağmurlu, karlı olduğunda çocuklar bahçeye çıkarılmıyor?
  • Neden bahçe yok çoğu kreşte?  
  • ......................................................................................... :(

21 Ekim 2013 Pazartesi

Okul öncesi eğitim yazı dizisi


Eğitimin çeşitli kademelerinde çalışmış bir psikolojik danışman olarak okul öncesi eğitim oğlum büyüdükçe ilgi duyduğum bir alan haline geldi. 2010 yılında oğlum henüz 2 yaşındayken yaşıtlarıyla zaman geçirme ihtiyacı oluşmaya başladı. Anaokulu için henüz erken olduğunu düşünüyordum, bu nedenle anne-çocuk oyun gruplarına katılmaya karar verdim. O yıllarda Eskişehir'de bu hizmeti veren bir kurum yoktu, ben de kendi oyun grubumu kurdum. Eskişehir Oyun Grubu linkinde ayrıntılar ve fotoğraflar görülebilir.

Ege büyüyüp de anaokulu zamanı geldiğinde 12 okul gezerek Eskişehir'i alt üst ettim, 12 ayrı müdürle görüştüm, eğitime bakış açılarını öğrendim ve bir tanesinde karar kıldım(burada). En zor kısmı bitti derken anladım ki herşey daha yeni başlıyordu. Okul öncesi eğitimle ilgili resmi olan/olmayan kaynakları inceledim, kafamda oluşan soruları bu sayede cevaplayacağım derken onlara bir milyon tane daha soru ekledim.

Kreşlerdeki çocuğun doğasına uygun olmayan uygulamaları gördükçe (sınırlı boyama, sürekli grup etkinlikleri, kitap çalışmaları vs.) farklı sistemler olmalı diyerek alternatif eğitim sistemlerini araştırmaya başladım. Hilal Mutlusoy Öktem'in Ankara'daki Binbirçiçek Montessori Çocuk Evi'ndeki Montessori seminerlerine katılarak, bilgiye birincil kaynaktan ulaşma ve yerinde gözlem yapma şansı buldum. Öğrendiklerimi esime anlattım, ev içi düzenlemelerimizi çocuğumuzun ihtiyaçlarını da gözeterek yeniden yapılandırdık(Fotoğraflar için linke bir tık). Tüm bunlara bakarak mükemmeliyetçi bir eğitimci ve ayrıntıcı bir anne olduğumu ve okul öncesi eğitime, alternatif eğitim sistemlerine özel bir merakım olduğunu söyleyebilirim.

Geçtiğimiz hafta Almanya'nın Rheinland-Pflaz eyaletinin başkenti Mainz'da bulunan okul öncesi eğitim kurumlarını, 9 okul öncesi öğretmeni arkadaşımla, 5 gün boyunca gezerek, eyaletin bakanlık yetkililerine, anaokulu müdürlerine ve öğretmenlerine sorular sorabileceğim bir keşif gezisine katıldım. 

Gittim, gezdim, sordum, öğrendim. Gördüklerimi, yasadıklarımı, öğrendiklerimi bir sonraki yazımda anlatacak ve bol bol fotoğraf paylaşacağım.




Yazmanın tadına doyum olmuyor...

14 Ağustos 2013 Çarşamba

İlkokula hazırlıkta hangisini, nasıl tercih edeceksiniz? Anaokulu, Kreş, Anasınıfı.

Bu yazida once kavramlari tanimlayip, bagimsiz olmalari bakimindan anaokulu/kres ya da bir ilkokulun bunyesinde olmasi açısından anasinifi tercih etmek konusunda netlesmeye ihtiyaci olan velilere fikir vermek istiyorum.

Anaokullari 3-6 yas arasi cocuklara okul oncesi egitimi veren, bagimsiz yani ilkokul bunyesinde olmayan ve Milli Egitim Bakanligina bagli, MEB tarafindan denetlenen kurumlardir.

Kresler kucuk yas gruplarina bakim hizmeti ve 3-6 yas cocuklarina okul oncesi egitim hizmeti veren Saglik Bakanligina bagli, denetimi Saglik Bakanlığı tarafindan yapilan kurumlardir.

Anasinifi sadece 6 (yeni yasayla bu yas 5 olarak ifade ediliyor olabilir) yasa hizmet veren ve bir ilkokulun bünyesinde olan sınıflardır.

Bir yil sonra ilkokula baslayacak olan cocuklar acisindan bu uc farkli kurumun amaclari aslinda aynidir; bilissel (akademik), sosyal, duygusal, psikolojik ve motor beceriler açısından çocukları ilkokula hazırlamak. Bu becerilere kabaca değinmek gerekirse;
Bilişşsel; çocuğun renkleri bilmesi, sayıları tanıması vs.
Sosyal; arkadaşlarıyla oyun oynayabilmesi, özür dilemesi, kurallara uyması, günaydın, iyi günler demesi vs.
Psikolojik; çocuğun okula hazır bulunma düzeyi, anneden kopabilmesi, bağımsız olabilmesi vs.
Motor; kalem tutabilmesi, koşması, engellerin üzerinden zıplaması, topa vurması yani vücuduna hakim olabilmesi.

Bir veli çocugunun, ilkokula baslamadan bir yil once okul oncesi egitimi almasini istiyorsa velinin önunde 3 secenek var demektir:

1- Anaokulu
2- Kres
3- Anasinifi

Burada Anaokulu ve kres bagimsiz yapılardır. Anasınıfı ilkokul bunyesinde olmasi bakımından bu iki kurumdan farklıdır.
Anaokulu-anasinifi-kres tercihini etkileyen nihayi belirleyici faktorler kisiseldir. Bu nedenle tek bir dogru var anlayisindan uzak durulması gerekir. Bir danışman olarak çocuğun özellikleri, bu özelliklerin okul seçimini nasıl etkileyeceği konusunda aile ile görüşmek ve bu şekilde ailenin okul tercihini yapmasini saglamaktan yanayim. Dolayisiyla gorusmelerimde cevaplardan cok ailelere yonelttigim sorulari daha onemli bulurum:

Çocugunuz yeni durumlara uyum sağlama surecini nasil yasar?

Cocugunuz daha once herhangi bir kurumda okul oncesi egitimi aldi mi?

Bazi cocuklar icin yeni durumlar belirgin bir stres tepkisine neden olabiliyorken bazilari bu durumla daha rahat baseder. Çocukların yeni durumlara uyum sağlama becerileri ve daha önce okul oncesi egitim alma durumlarına göre aileler iki farklı düşünceye yönelirler:

1-Anaokullari ve kresler fiziksel cevre bakimindan anasiniflarina oranla cocuklar icin daha avantajli oldugundan cocuklarin uyum saglamasi daha kolay olur. Diger bir deyisle cocuklar kendilerine gore dizayn edilmis, renklendirilmis, buyuk cocuklardan izole, bakici teyzelerin oldugu, daha samimi iliskilerin kuruldugu bagimsiz anaokullarinda/kreslerde daha rahat edebilirler. Ozellikle evden ilk defa ayrilan cocuklar icin butik tarzdaki bu okullar ailelere daha cazip gelebilir.

2-Yeni durumlara uyum sağlamakta zorlanmayan, daha önce bir anaokulu/kreş deneyimi olan çocukların aileleri, çocuğun ilkokula geçişini kolaylastirmayi sağlamak için çocuğun kendi sinif arkadaslariyla beraber, asina oldukları binada ilkokula baslamasini isterler. İlkokul bunyesinde olmalari bakimindan anasiniflari, cocugun okulun fiziksel sartlarina, buyuk cocuklarin varligina alismasina olanak saglar. Ayrica aileler, okulun atmosferini gorme, o yil 4.sinifi okutan(seneye 1.sınıfları alacağı için önemli) ogretmenlerle tanisma, cocugu 4.sinifa giden velilerden gorus alarak bir sonraki sene için çocuklarına uygun öğretmen seçme sansini da bulabilirler. Eğer ki bir özel okula gidilecekse oranın anasınıfına devam ediyor olmak veliye okulun eğitime yaklaşımını anlaması için de fırsat verir.

Bu noktalarda aileyi aydinlattiktan sonra
"hangi formul size uygun?"
diyerek ailenin netlesmesini saglamayi tercih ederim.



Yazmanın tadına doyum olmuyor...

2 Ağustos 2013 Cuma

Lise öğrencisi blogunda "Çok kızıyorum size rehber öğretmenler" diyor!

İnternette gezerken hiç beklemediğim bir yazıyla karşılaştım. Bir lise öğrencisi olan Harun TURAN blog tutuyor( yazının orijinal haline buradan ulaşabilirsiniz: http://www.hturan.net/rehber-ogretmen-bilgelik-ile-cahillik-arasindaki-ince-cizgi.html#more-2406) ve burada rehber öğretmenlere dil uzatıyor. Bu ne cüret, bu ne terbiyesizlik! Haddini bilmiyor bazen bu öğrenciler. Sen öğrencisin karşındaki öğretmen, hadi onu geçtim kendisinden yaşça büyükleri hakkında bu tonda yazma cesaretini nerden buluyor öğrenciler. Size söyleyeyim: yeni nesil öğretmenler yaptı bunları böyle! diyebilecek bazı idareciler ve öğretmenler tanıyorum.

Umarım ben Harun Bey gibi yazmaya hevesli, düşüncelerini internette açıklamaktan çekinmeyen öğrenciler yetiştiren taraftayımdır. Bir lise öğrencisinin blog tutması beni çok mutlu etti. Hatta bu blogda bizlere ait bir eleştirel yazı okumak beni ayrıca heyecanlandırdı.  Bazı noktalarda kendimize bakma şansı veren ve bizlerin nasıl algılandığını gösteren bir yazı olması bakımından benim için çok önemli bir yazı. Harun Bey'e bu fırsatı verdiği için teşekkür ederim. Artık bu yazıyı okuyunca benim de yazı yazmam şart oldu. Lafı daha fazla uzatmadan Harun Bey'in söylediklerinden dikkatimi çekenlere geçelim.


"... Konu rehber öğretmenler. Çok kızıyorum size rehber öğretmenler.
Rehberlik öğretmenlerinin okullarda yaptıkları en önemli iş öğrencilere ders programı hazırlamak. Günlük 6873 soru çözmeye dayanan bu ders programlarını acaba sevgili rehber öğretmenler nasıl ayarlıyor? ........sen Fizik’ten şu kadar soru çöz, Kimya’dan şu şu konulara çalış diyebilecek güveni kendilerinde bulabiliyorlar. İnsanın kendine güvenmesi güzel bir durum fakat karşılarındaki öğrencileri bu şekilde yönlendirmelerinin nasıl bir durum olduğu konusunu size bırakıyorum.

Bu yazıda öncelikle ders programı yapmamızın en önemli işimiz olarak algılandığını görüyorum. Burada çok haklı bir eleştiri yapıyor öğrencimiz. Soru çözme kapasitesi, günlük rutin faaliyetler gibi özellikler kişiden kişiye değişirken, ders programlarında şu kadar soru çözeceksin gibi genellemeler, rakamlar ortaya koymak bir çok farklı branşlardaki öğretmenlerin de yaptığı son derece yanlış bir uygulamadır. Benim kendi uygulamalarımda yaptığım öğrencinin halihazırda verimli olarak günde ne kadar soru çözebildiğini tespit etmek ve bunu gün ve gün arttırmaya çalışması yönünde öğrenciye yönlendirmede bulunmaktır. Ayrıca derslerin hangi konularına ne kadar zaman ayıracağına öğrenci kendisi karar vermelidir. Gerekirse o dersin öğretmeninden de yardım alabilir. Rehber öğretmenin işi günlük, haftalık ve aylık konu tekrarlarının ders programında gösterilmesini sağlamaktır. Başka bir gün ders çalışma programı nasıl hazırlanır konusunda ayrıntılı bir yazı da yazmalıyım belki!

 
İşin bir de meslek seçimi kısmı var. Rehber öğretmenler acaba öğrencileri onlara uygun mesleğe yönlendirecek kadar bilgililer mi? Bence hiç değiller. Benim diyen rehber öğretmeninin bile meslek seçimi konusunda internette bir saat araştırma yapmış herhangi bir insandan zerre fazla bilgili olmadığına adım gibi eminim.

Rehber öğretmen olarak tüm meslekleri bilmediğimizi kastediyorsa sevgili Harun, bu öngörüsünde elbette haklı. Bizlerin mesleklerin özelliklerinin neler olduğunu bilmemiz gerekliliği fikri ise zaten baştan yanlıştır. Tercih dönemi ise söz konusu olan bir rehber öğretmen ancak danışanının puan sıralamasında ve önceden yazmaya karar verdiği bölümleri doğru sıralamasına yardımcı olur.
Uygun mesleği seçip seçmemesi konusu tercih döneminden çok önce halledilmesi gereken bir konudur. Burada bize düşen görev kişilik özelliklerini ortaya çıkaran güvenilir test ve anketler uygulayıp sonucu öğrencilerle paylaşmak ve üst öğrenim kurumlarına gezi düzenlemek, meslek elemanlarının davet edildiği meslek günleri planlamak, öğrencileri meslekler hakkında doğru bilgi alabilecekleri kaynaklara yönlendirmek ve meslek seçiminin ne anlama geldiği konusunda öğrencilerde bilinç oluşturmak.

Ha bir de rehber öğretmenlerinin öğrencilere karşı arkadaş tavrı takınması durumu var. Öğrenci rehberlik servisine gider, ya da çağrılır ve rehberlik öğretmeninin ilk konuşmasının başında ve sonunda itici gülümsemeler eşliğinde ‘canım ne zaman canın sıkılırsa beni ziyarete gelebilirsin, lütfen beni bir arkadaşın olarak gör’ şeklinde bir cümle bulunur.....duyduğum rehber öğretmenlerinden hiçbiri bu konuda sözüne sadık kalmadı, kalamadı.

Bizim bir eğitimci ve insan olarak zaten öğrencilerimizle kibar ve saygılı bir iletişim kuruyor olmamız gerekiyor. Ancak bir danışman olarak öğrencilere yakın olmamız arkadaş gibi olacağımız demek değildir. Biz danışmanız ve profesyonel bir hizmet veriyoruz. İlkelerimiz var, bunların arasında danışmanla arkadaş olmak kesinlikle yok.

Öğrencimizin değindiği konulara çok kabaca açıklama getirmek amacıyla başladığım yazımda gördüm ki mesleğimle ilgili paylaşmam, açıklık getirmem gereken pek çok nokta var. Tek bir öğrencinin yazısından bile görülüyor ki alanda yapılan yanlış uygulamalar nedeniyle öğrencilerin aklında haklı sorular oluşuyor ve mesleğimiz maalesef değer kaybediyor. Bizleri eleştiren yazıların artmasını diliyorum.












26 Temmuz 2013 Cuma

3.Köprüye Neden Karşıyım?

Ne sebep gösterilirse gösterilsin bir insan, bir vatandaş, bir anne olarak hiçbir şekilde 3. köprüyü istemiyorum.


3.KÖPRÜYE NEDEN KARŞIYIM?  /  (Ortak Yayın )
 
#KöprüdegilTopluTasima 
 
Ben bir anneyim. Anne olmak sadece doğurmak değildir.  Anne olmak geleceği yetiştirmektir. Bir çocuk gelecek için yatırımdır. Çocuklarımızın sağlıklı olması en büyük servetimizdir. Bunun için de sağlıklı yiyecekler, kirlenmemiş, yok edilmemiş bir doğaya ve temiz suya ihtiyacımız var.
Ben İstanbul’da yaşayan bir anneyim. Kış geldiğinde şehrin üstüne inen kirli hava pusunun altında nefes almaya çalışıyoruz. Ben çocuğumun temiz havayı içine çekmesini, toprağın kokusunu duymasını istiyorum, çünkü bunu ona borçluyum. Kızılderililerinin dediğine inanıyorum, “biz dünyayı çocuklarımızdan ödünç aldık”. Dünyayı daha iyi bir şekilde onlara geri vermeliyiz.
Yaşadığımız şehirde doğa rant hırsı ile uzun yıllardır fazlasıyla tahrip edildi. Şimdi bir de yıllardır konuşulan 3. Köprü’nün yapımına başlandı. 
     
Eğer 3. Köprü yapılırsa; trafik için çözüm olmayacak, ancak çevreyollarının kenarları yeni sitelerle doldurulacak. 

Eğer 3.köprü yapılırsa, zamanla ormanların içindeki su havzaları ortadan kalkacak ve susuzluk sorunu ile yüzleşmek zorunda kalacağız. 
   
Eğer 3. Köprü yapılırsa, suların kirlenmesi çevrenin daha da sağlıksız olmasına neden olacak. 
      
Eğer 3. Köprü yapılırsa, sadece İstanbul değil,    Kocaeli ve Çatalca yörelerindeki verimli topraklar da beton yığınlarıyla kaplanacak.
    
Eğer 3. Köprü yapılırsa, İstanbul’un giderek azalan yeşil alanları hızla iyice küçülecek, sıcaklık dayanılır olmaktan çıkacak. 

Böyle bir şehirde nasıl yaşayacağız? Çocuklarımızı büyütmek istediğimiz şehir bu olabilir mi? 
  
İstanbul’un ilk Boğaz Köprüsü 1973’te, ikincisi 1988’de açıldı. O zaman gösterilen gerekçeler, iki kıta arasındaki ulaşımı kolaylaştırmak ve trafik sorununu çözmekti. Ama sorun, yıllar geçtikçe daha da içinden çıkılmaz hale geldi. Çünkü köprüler trafiği azaltmıyor, aksine kendi trafiklerini yaratıyor. Çünkü köprülerin taşıdıkları yolcu değil araç!
  
Birinci köprü açıldıktan bir yıl sonra: Boğazı geçen insan sayısı yüzde 4 artarken Boğazı geçen araç sayısı yüzde 200 arttı!
 
İkinci köprü açıldıktan sonra bugüne kadar: Boğazdan geçen insan sayısı yüzde 170 artarken Boğazdan geçen araç sayısı yüzde 1180 arttı!
 
Yolcuların yüzde 63’ünü taşıyan toplu taşım araçlarının köprü trafiğindeki payı yüzde 10 Yolcuların yüzde 37’sini taşıyan özel araçların köprü trafiğindeki payı yüzde 90 . Özel araçların yarattığı trafik sıkışıklığını karşılamak için İstanbul Boğazı’na 2020 yılında 7 köprü, 2040 yılında 70 köprü yapılması gerek!  Köprülerle örtülmüş bir boğaz hayal edebilir misiniz?
Ben bir anneyim, çocuğum için 3. Köprü’nün yapılmasına karşıyım. 
 
Trafiği çözmek istiyorsanız toplu ulaşımı arttırmanızı istiyorum. Trafiği çözmek istiyorsanız, bilinçli araç kullanımının yaygınlaştırılmasını istiyorum. 
 
Köprü değil, sağlıklı yaşam ve çevre  için bilinçli toplum ve toplu taşıma istiyorum!
Sizleri 3. köprüyü engellemek ve daha iyi bir geleceğe sahip çıkmak için sosyal medya üzerinden yetkililere baskı yapmaya çağırıyorum.
Daha ayrıntılı bilgi için:

 http://www.spoist.org/dokuman/Raporlarimiz/spoist_3.koprurapor.pdf

21 Mayıs 2013 Salı

Kaynaştırma Sisteminin Gercek Yüzü

Okulumda tam 8 tane kaynaştırma öğrencim var. Benim danışman olarak gorevim temelde diğer cocuklara karsi olan sorumluluğumdan cok da farklı degil. Onların ihtiyac duydugu anlarda yanlarında olmak, dinlemek, anlamak ve yakın cevresi tarafından anlaşılmalarına destek olmak.

Yonetmelige gore bir sinifa bir tek kaynastirma ogrencisi verilmesi gerekmekte ancak gelin gorun ki bazen bir sinifta 3 tane bile kaynastirma olabiliyor. Bu durum ihmalden değil, malesef mecburiyetten kaynaklaniyor.

Kaynastirma öğrencileri icin sinif öğretmeninin ve her branş öğretmeninin BEP (Bireysellesmis Egitim Plani) hazırlaması gerekiyor. Öğretmenlerin kafasi karisik, BEP'i nasil yapacaklarini da bilmiyorlar, farkli özürlere sahip cocuklara nasil yaklaşacaklarini da cunku boyle bir egitim almiyorlar. Sistem tam bir felaket, öğretmenler de idare de sistemin isletilememesinden rahatsız aslında. Bakanlık da problemin farkında bu yüzden geçtiğimiz yıllarda bir seminerle bilgi eksikliğini gidermeye çalıştılar. İyi niyetle yapilan bu kisa sureli calisma sonucunda uygulamada hiç birsey düzelmedi.

Su anki durum; kaynaştırma öğrencileri derste cogunlukla boş oturuyorlar, öğretmenlerin tek beklentisi davranış sorunlarının olmaması. Sinifta egitim ogretim ortami bozulmuyorsa sorun da olmuyor!.

BEP'lere gelince çoğunlukla kağıt üzerinde gösterilen bir aldatmacadan ibaret.

Suçlu kim?

Bu cocukların her biri ayrı bir özürden kaynaştırma olabiliyor:Otistik, zihinsel engelli, hiperaktif, işitme, görme, ortopedik engelli, down sendromlu gibi... Peki bir sinif öğretmeni, Türkce öğretmeni, beden eğitimi öğretmeni vb.. butun bu özür grupları hakkında eğitilmiyorlarken, staj yapmıyorlarken, ornek bir yaşantı geçirmiyorlarken neyi nasıl yapacaklarını bir günlük bir seminerle verebilir misiniz?

Öğretmenlere kaynaştırma öğrencisini verip, BEP uygula diyerek sorumluluğu onlara bırakmak kolay. Ogretmen ders sirasinda bu ogrencilerle bireysel ilgilenmek zorunda, o zaman öğretmenin yanına bir yardımcı verilmesi gerekmez mı?

Öğretmeni ozur gruplari hakkinda eğitin, BEP hazirlamayi ve uygulamayı, farklı özellikleri olan bu öğrencilere yaklaşmayı ogretin ve yasanti gecirmesini saglayin, yanina yardımcı ögretmen verin. Bunları yaptığınız zaman sistem yurumuyorsa da hesap sorun. Aksi takdirde kimse kimseyi kandırmasın.

Eğitimde biz yaptık, oldu deyip gerisini koyverirseniz, olan bizim ozel egitime ihtiyacı olan öğrencilerimize olur, başka da birsey olmaz!


Yazmanın tadına doyum olmuyor...

14 Mayıs 2013 Salı

Our Skyp call with American friends from New Jersey

Sirbia skype call with our 7.th graders students became so popular that I had to arrange another one for my 6.th graders which made me very happy.

A little bit of search on twitter... I met with John Fritzky from New Jersey who is a 5.th grader teacher. We decided to have a skype call on a certain time. Then we switched our questions which were mostly about their lives in America via email. Since there is a 7 hour difference, we had to stay in school about an hour and they had to come to school early about an hour.


Our students, English teacher Cevher Uzunöz and I worked on these questions for 4 hours.  Finally, we were ready for our skype call and of course very excited.

This photo has taken while we were preapering our questions for American students.

We started skyping exactly on time. At the beginning there were a couple of obstacle such as broken internet connection, bad voice reception. Hopefully it took only a 5 minutes which was a half an hour to me to solve the problems.

I was trying to figüre out what the problem was...

We skyped almost one hour until they said they had to leave because of starting their school. But still we had enough time to asked and answered all the questions. My students were quite nervous, that was not easy for them to talk in English with the native speakers. Even though they were very happy and enthusiastic about skyping again.


The most enjoyable moment for my students was the time our students teaching them how to say " hello/merhaba " in Turkish. After they say merhaba, my students got really excited and applaused them.

One of our question was about their folk dances. They offered recording themselves while dancing and send the video to us. Even I was surprized and excited by this offer. İn such a short time we had the video which they were dancing with "cotton eyed Joe".


They were very kind dancing just for us.
Thanks to Mr. John Fritzky and his class for this opportunity, it was a great pleasure for us to chat with American friends. We never forget this experience ever.


Here are some of my students' comment:

It is very nice to see different nations in the same class. I like this very much. If we had the chance to speak again, İ would be very happy. I like that they have a class pet. I have never heard the Bamboo before. It was very interesting to see that they use Bamboo for their maths lesson.

I wonder that what is the difference between Bamboo and smart board? What advantages does it give to the students?
Yagmur Ergin
6-B
________________________________________________________________
I am glad that we had this conversations with our American friends.

The most amazing thing was that all the students are from different nations and religions.

They use Bamboo especialy for their maths lesson. This is the first time I saw Bamboo in my life.
One thing that I had difficulty in understanding was their fluent speaking.
Asya Nur Ceylan
6-B
________________________________________________________________
I am very happy to meet and actually see our American friends. Thank you for answering our questions.

The most exciting thing that I was impressed was Bamboo pen tablet.

I was so excited when you say "merhaba" in Turkish. Even though we asked all the questions in our mind, I still wonder your class rules. I would like to see if there are any differences between ours and yours. Another thing I wonder that how you spend your spare time with your family?

Thanks a lot for everything.
Mine Bayraktar
6-B
_______________________________________________________________
It is very nice and interesting to talk someone from a different country. This was the most amazing experience I've ever had in my life.

We learned a lot of things about them. The most interesting thing I learned from yesterday that they use Bamboo in the classroom. I have never heard that before. The other thing I learned from this experience that we are all different and live differently, when people see this as a colour of life, life would be better.

Thank you very much to Mr.Fritzky and his class and to my teachers who makes this happened for us.
Burcu Ay
6-B
_______________________________________________________________
I think Bamboo is very strange and very impressive invention.

You said the word 'Merhaba' very quickly and very nice. That is impressed me a lot.
Mehmet Ali Tahtaci
6-B
_______________________________________________________________
I was very happy to meet and talk to you. You were very friendly with us. With this experiment, I had a chance to see that I could actually comminucate with people from different country.

İnterestingly, I saw a kind of tool called Bamboo which is being used for math lesson. I wish I could use it in my class too.

We thought how to say "hello" to American friends. When they say "merhaba" we all got very excited.

I wish we could see eachother again and talk some more...
Dilhan Çolak
6-B
_______________________________________________________________
We were very happy to see you. İt was a bit strange to us that we talked people from different country.

We sometimes had dificulty in understanding your fluent English but those times our teachers translated for us so there were no problem.

We were very excited about this meeting. We stayed for an extra hour after school and they came early to their school.

It was very interesting that they use a tool call Bamboo.

After this conversation I know a little bit more about the life in America. I hope some day we could meet you all in person too.
Cansu Ünnü
6-B
________________________________________________________________
I'm very happy to meet you, because you are very caring and nice people.

We were impressed by the use of bamboo. When we speak eachother, I felt myself very close to you because of talking the same language.

I am very curious about the class rules you have to obey.
I hope you have enjoyed speaking with us as much as we had with you
İrem Tekeli
6-B
________________________________________________________________
Yazmanın tadına doyum olmuyor...

11 Mayıs 2013 Cumartesi

İlkokul seçerken nelere dikkat ettim?

En başta şunu söylemek istiyorum. Başlığı böyle kişisel seçmemin ve yazıyı kişisel bir deneyim olarak ele almamın sebebi okul seçiminin de kişisel bir tercih olduğunu düşünmemdir. O nedenle "ilkokul seçerken nelere dikkat edilmeli" gibi bir ifadeden özellikle kaçındım.

Çocuğumun gideceği ilkokulu seçme tasası beni bir yıl öncesinden tutmuştu. Ben kendimi biliyorum: Eğitimin içinde, her sorundan haberdar hatta bizzat göbeğinde, zaten sistem karşıtı bir psikologum ben. Konu çocuk ve eğitim olunca ben seçim yapana kadar çevremdekilere de akla karayı seçtiririm.

İşleri akışına bırakamayıp, incik cincik uğraşan, eşini evde, elinin uzandığı arkadaşını okulda, apartmanda, sitede, eremediğini telefonda, twitterda, facebookta  bunaltan  anneler, size sesleniyorum. Ben de sizlerden biriyim. Anaokulu seçerken 12 kurum dolaşıp, tek tek müdürleriyle/sahipleriyle konuşmuş ve bu işkenceyi de yine burada sizlerle paylaşmıştım.

Şimdi ilkokul seçerken nasıl bir yöntem izlediğimi ve neleri önemsediğimi yazıyorum.


Önce Okul Seçtim

Uzmanlar olarak okul değil, öğretmen seçin deriz ama her zaman  öğretmen seçme gibi bir lüksünüz olamıyor maalesef, bu yüzden en azından okulu seçerken nelere dikkat edebileceğimize konsantre olalım.


Özel Okul mu? Devlet Okulu mu?
  • Çalışıyorum, tam gün olsun,
  • Sınıf mevcudu en çok 25 olsun,
  • Nispeten temiz tuvaletleri, ferah sınıfları olsun,
  • Sosyal faaliyetleri olsun,
  • Disiplin anlayisi, cocuga yaklasim tarzi benim dusunceme uygun olsun diyerek özel okula karar verdim. 

Okullar hakkında bilgi topladım.

Egitimcilerle,
Çocuğu o okula devam eden velilerle görüştüm,
Gazete haberlerini taradım,
Forum sayfalarını okudum,
Okulların ve sahiplerinin twitter hesaplarına ulaşıp, attıkları tweetleri inceledim.


Özel okul seçecekseniz bilmelisiniz ki okulun kurucusunun düşünceleri okulun eğitim anlayışını, işleyişini doğrudan etkiliyor. Kurucunun kişiliğini, egitime bakis acisini medyada kendisiyle ilgili cikan haberleri ve varsa yayinladigi tweetleri takip ederek öğrenebilirsiniz. Boylece okulun egitime ve cocuga bakis acisini, disiplin anlayisini da öngörebilirsiniz.

İlgilendiğim bölgedeki özel okullarla (Bilfen, Bahçeşehir, Doğa, FMV Işık Okulları) ilgili yaptığım araştırmalar sonucunda bazi izlenimler edindim. Bu izlenimler kesin dogrudur demiyorum aksine oldukca kisiseldir, okullari bağlamaz diyorum.

 
Bilfen'le ilgili edindigim izlenim, ögrenciyi basari odakli degerlendirdigi ve basarili olmayan ogrencileri okulda tutmak istemedigi, ayrica sayisal alana agirlik verdigi, askeri okul tadinda, kati disiplinli bir okul oldugu yönünde oldu.

Bahcesehir koleji ile ilgili edindigim izlenime gelince,
Birçok forum taradim. Kendileriyle konusma biciminden, sorunlarina sahip cikmamasindan dolayi Bahcesehir Universitesi ogrencileri okulun sahibinden cok sikayetciler.  Ogrencilerin ortak derdi okul sahibinin yasadiklari sorunlarla ilgilenmiyor olması. Öğrenciler forumlarda kendilerini değersiz hissettiklerini ve sadece para kaynagi olarak görüldüklerini ifade etmişler.
 
Doğa Koleji ile ilgili edindigim izlenim ise, cok fazla ticari kaygi gozettikleri yonunde. İstanbul'da neredeyse her kose basinda bir Doga Koleji var. Eğitim kalitesinin nispeten düşük olduğu da eğitimcilerden duyduğum olumsuz eleştiriler arasındaydı. Ayrıca forumlarda öğretmenlerinin özlük haklarının gözetilmediği yönünde sikayetler de okudum.

 
FMV Isık Okullari beni en cok hayal kirikligina ugratan okul oldu. Lise ogrencilerinin yorumlarini inceleseniz cok buyuk orani okulun sekilci disiplin anlayisindan, ogretmen davranislarindan olumsuz bahsediyorlar. Görüştüğüm bazı eğitimciler de klasik ve hantal bir yapisi oldugunu ve devlet okulundan pek farkı olmadigini düşünüyorlar. Eski çizgisini bozduğunu ifade ediyorlar.

 
Bu sekilde araştırarak gorusmeye gidecegim okulu belirledikten sonra görüşmede değineceğim konulari belirledim:
  • Öğretmen degisme sıklığı,
  • Öğretmenlere hizmet ici egitimden faydalanmalari icin firsat verip vermedikleri,
  • Eğitim müfredatları,
  • Sosyal faaliyetleri,
  • Ödev konusundaki görüşleri,
  • Çocuklara gosteri yaptirma sıklıkları,
  • Disiplin anlayışları,
  • Çocuğun okula uyum surecinde izledikleri yol,
  • Öğretmen veli iletisimlerini nasil sağladıkları,
  • Çocuğumun kisiligine uygun ogretmen secebilmemiz konusundaki serbestlikleri,
  • Yemeğin nereden geldiği,
  • Servisin saatleri gibi konularda sohbet ettik. 
 
Not: Okullarla ilgili burada yazdığım izlenimler uzman kimliğimle değil, bir veli gözüyle yazılmış olup, farklı deneyimler yaşayan velilerin de olabileceği muhakkaktır. Okullarla ilgili fikirlerinizi yazının altına yorum olarak bırakabilirsiniz. Böylece annelere daha geniş bir perspektifle okul arama süreçlerinde yardımcı olabiliriz.

10 Nisan 2013 Çarşamba

First Skype experience ever


Today, 10.04.2013. Our 7th grade students, their English Teacher and I were very excited because we had our first skype calling with great students from Serbia. Our students asked the questions about their peers and the life in Serbia. It was a different experience for my students and I am looking forward to share their thouhts and feelings about it.

It was very surprizing that one of the students called Martha started to speak Turkish which was very fluent. At that moment my students got excited, all stood up and applause. It was a great moment.

Thanks to Ana Zivkovic and her class, they were really warm and enthusiastic. Thanks for the opportunity, it was a great pleasure for us to chat with Serbian friends.


Some of our students wrote their feelings about this experience:

Beyzanur Demir/ 7-A

It was realy great to meet new people from different culture.
And we had a chance to practise our English.

We got excited when one of the students starts talking in Turkish.
We had a fantastic lesson and want to connect with them again as soon as possible. Thanks to our school counselor Aylin,Silig and to our English teacher Cevher Uzunoz for this opportunety. And ofcourse thanks to Ana Zivkovic.
-------Yeni insanlar tanimak, yabanci kulturden yasitlarimizla tanismak cok guzeldi. Turkce ve Sirpca disinda ortak dil olarak İngilizceyi kullanmis olduk. 

Ozellikle Sirp bir ogrencinin Turkce konusmasi hepimizin cok hosuna gitti. Cok zevkli ve guzel bir ders isledik. En kisa zamanda bir daha gorusmek istiyoruz. Cevher Ogretmene , Aylin Ogretmene ayrica Ana Zivkovic'e cok tesekkur ederim.

Mercan ÜN/ 7-A
This was the first experience we had ever had in our school. I was very happy to talk to our Serbian friends. This was the first time in my life that I talked to someone from different culture. What was the most exciting thing in this conversation was that one of the Serbien students talking in Turkish. 

Bizim okul icin bu konusma bir ilkti. 
İlk defa bir Sirp yasitimla konustugum icin cok mutlu oldum. Beni en cok mutlu eden; aralarindan bir ogrencinin Turkce konusmasi oldu.









18 Mart 2013 Pazartesi

Bir dakika bakar misiniz?

Simdi ogretmenler odasinda oturuyorum. Fen bilgisi ogretmeni dersten geldi, o kadar uzgun ve tukenmis ki!

Ogrencilerin derste ilgisini cekmek artik imkansiz gibi birsey. Ogretmenler kendilerini tukenmis, degersiz, caresiz hissediyor.

Peki bu, derste ogrencinin ilgisini cekmek icin ugrasan, bunu kendine dert edinen, hayal kirikligi yasayan ve bu nedenle meslekten soguyan ogretmenlerin sucu mu?

Hayir!

Asagida tam da egitim sistemiyle ilgili verdigim roportaj var.

Anneler, babalar egitim sistemini yuksek sesle elestirin,
Okullardan beklentilerinizi netlestirin,
Okulun cocugunuza ne kazandirmasini bekliyorsunuz ve karsiliginda ne buluyorsunuz bir dusunun!

Hareket velilerle baslayacak!


http://youtu.be/0AhLM-H9MzY



Yazmanın tadına doyum olmuyor...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...