27 Ekim 2015 Salı

Aileler ilkokul çocuklarına ödev yapma alışkanlığını nasıl kazandırabilirler?

İlkokullarda okulun ilk aylarında velilerin PDR servislerine başvurma nedeni çoğunlukla aynıdır. Çocuğunu ödevin basına oturtmakta zorlanan veli, oturduğunda da ödevi yaptırmakta sorun yaşar. Her eğitim yılı başında oldugu gibi bu yıl da 1.sinif velilerimizle bir seminer gerçekleştirdik. Velilerimizden birinin sunumdaki bilgileri ihtiyac duydukça tekrar okumak istemesi üzerine bloğa bu konuda bir yazı koymamın faydası olacağını düşündüm. 

Bilinmelidir ki her çocuğun ödev yapmak istememe nedeni farklı olabilir. Bu nedenleri şöyle toparlayabiliriz.. 


Çocuklar neden ödev yapmak istemez? 
  • Yazılarının kötü olduğunu düşündükleri için,
  • Anne-baba tarafından yazıları eleştirildiği için,
  • Ödevin tamamı gözlerine çok göründüğü için,
  • Nasıl yazacaklarını anlayamadıkları için,
  • Ödevi neden yapmak zorunda olduklarını anlamadıkları için,
  • Tekrar tekrar aynı yazıyı yazmayı anlamlı bulmadıkları için,
  • Ödev yapma saatleri çatışmaya dönüştüğü için,
  • Hazır olmadan ödev yapmaya zorlandığı için,
  • Yalnız başlarına kalmaktan sıkıldıkları için,
Çocuğunuz saydığımız nedenler içinden hangilerinden rahatsız oluyorsa, o sorununa yönelik çözüm üretmek zorunda olduğumuz icin nedenleri iyi saptamak gerekir.

Not: Bu yazı velilere yönelik olduğu için yazıda ödevin kalitesi (niteliği), öğrenciye uygunluğu, çekiciliği, ne amaçla verildiği, miktarı gibi okuldan kaynaklanan değişkenlerden bahsetmiyorum.. 


Aileler çocuklarına ödev yapma alışkanlığını nasıl kazandırabilirler?

Çocuğunuz/siz yazısının kötü olduğunu düşünüyorsanız neler yapabilirsiniz?
  • Çocuğa önce yazısı ile ilgili yardım isteyip istemediğini sorun.
  • Hataları siz söylerseniz eleştirmiş olursunuz, ona söyletirseniz öz değerlendirme yaptırmış olursunuz.
      • "k harfinin üst tarafı çizginin neresinde?"
      • "a harfinin yuvarlak kısmının büyüklüğü sence nasıl?"
  • Siz iyi ya da kötü yazdığını söylemeyin.
  • Yazdıkları içinden en iyisi olduğunu düşündüğü kelimeyi/harfi vs. ona buldurun.
  • Neden iyi olduğunu düşündüğünü sorun, anlatamazsa ipucu verin.
      • "Görüyorum ki harf olması gerektiği gibi iki çizginin arasında, harflerin büyüklükleri aynı olmuş, kelimelerin hepsi çizginin üzerinde sıralanmış vb." 
  • Çocuğunuzu cesaretlendirin.
      • “Yazı yazarken acele etmeden, özenerek yazıyorsun.”

Ödevin tamamı çocuğunuzu ürkütüyorsa ne yapabilirsiniz?
  • Ödevi çocuğunuzun performansına uygun olacak kadar küçük parçalara ayırın. 
  • Sonuca değil sürece vurgu yapın böylece kontrolün kendisinde olduğunu hissetsin.
      • “Önemli olan yazının çok güzel, çok düzgün olması değil, önemli olan elinden geleni yapman” diyerek onu hem rahatlatmış hem de cesaretlendirmiş olursunuz.

Çocuğunuz ödevini nasıl yapacağını anlayamamışsa nasıl yardımcı olabilirsiniz?
  • Yazamadığı harfi, (varsa) yazı tahtasında, yoksa büyük bir kağıt üzerinde çalıştırın.
  • Harfin yazımını parçalara ayırarak öğretin. e harfini öğretirken; önce üst çizgiye doğru çiz, sonra oradan alt çizgiye doğru bir yarım yuvarlak çiz…şeklinde. 
  • Hala yapamıyorsa kılavuz noktalar kullanın.

Ödevi neden yapmak zorunda olduklarını anlamamışlarsa ne yapabilirsiniz?

O an yapması gereken ödevin ne işe yarayacağını açıklayın. "Tekrar tekrar aynı şeyi yazmanın bir nedeni öğrenmeni sağlamak diğer nedeni ise bilek ve parmak kaslarının gelişmesine destek olmak" diyebilirsiniz.


Tekrar tekrar aynı yazıyı yazmak istemiyorlarsa ne yapabilirsiniz?

Eğer çocuk yazının nasıl yazılacağını anlamışsa ve birkaç tekrardan sonra artık yazmak istemiyorsa, ödevi bitirmesi için bir önceki maddede açıkladığım gibi bir açıklama yaparak ikna etmeye çalışabilirsiniz ama gerginlik pahasına ısrar etmeyin ve durum hakkında öğretmenine bilgi verin. Ortak bir strateji belirleyin.  


Ödev yapma saatleri çatışmaya dönüşüyorsa ne yapabilirsiniz?

Herşeye rağmen ödevini tamamlamak istemiyorsa kesinlikle inatlaşmaya girmeyin. Aranızdaki ilişkinin zedelenmemesi çok daha önemli. Ödev yapmamanın sonuçlarını yaşaması için ödevini yapmadan okula gitmesine izin verin ve öğretmene durum hakkında bilgi verin.

Unutmayın çocukların dikkat süreleri yaşları +3dk.dır. Çocuğunuzu saatlerce ödev başında oturmak zorunda bırakmayın.

Yalnız kalmak istemiyorsa ne yapabilirsiniz?
  • Yanında bulunun ancak ödevi onun adına yapmayın.
  • Motive etmek için siz de kendi sayfanıza aynı ödevi yapabilirsiniz.
  • Zamanla çocuğun hazır hissetme durumuna göre yanında kalma sürenizi azaltabilirsiniz.

Çocuğunuz hazır olmadan ödev yapmak zorunda bırakmamak için ne yapabilirsiniz?

Gününü planlamasını öğretin. Çocuğunuzun isteklerine göre planı yapmasına fırsat verin. Günlük plan yaparken sadece ödevin en sona bırakılmadığından emin olun, bu kadarı yeterlidir.

Henüz okuma yazma bilmeyen çocuklar da günlük plan yapabilir.

Genel Öneriler
  • Ödevin yapıldığı saatte çocuğun dikkatini dağıtacak bir etken olmamasına özen gösterin.
  • Yanlış yaptığı için çocuğa ödevini baştan sona yeniden yaptırmayın. Yanlış yazdığında sildirmeyin, yanına doğrusunu yazdırın.
  • Masa başı ödevler için çocuğunuza uygun alanlar yaratın. Ayrı bir oda imkanı yoksa ona tahsis edebileceğiniz sessiz bir köşe yeterli olur.
  • Korkutarak ya da rüşvet vererek nasıl bir çocuk yetiştirmiş olursunuz? Ödev yapması için ödül/ceza yöntemini kullanmayın. Günlük plan yöntemi ile ödeve oturma sorununu halledebilirsiniz. Ödevini yaparsan dışarıya çıkabilirsin, ödevini yaptıktan sonra TV seyredebilirsin gibi şartlar koymayın. Bu ödevi sadece daha itici yapar ve asıl istediğini elde etmek icin asılması gereken bir engel olarak algılanmasına neden olur.  

21 Mayıs 2015 Perşembe

Sırp öğrencilerle Google Hangout üzerinden ortak ders işledik.

Ana Zivkoviç
Okul rehberlik servisi, çocukların gelişimini destekleyen ortamları yaratabilen ya da yaratılmasına öncülük eden bir birim olmalı, bu yönde yaşamdaki değişim ve gelişimi de takip edebilmeli. Sadece rehberlik birimi olarak değil okulun tüm paydaşlarının öğrencilerin vizyon sahibi olmalarını, farklı bakış açıları geliştirmelerini sağlamaya ve daha önce deneyimlemedikleri yaşantıları onlara sunmaya çalışması gerektiğine inanıyorum. Bu kapsamda daha önce education skype üzerinden gerçekleştirdiğimiz bir etkinliğimiz olmuştu. 

Şimdi ise Sırbistan'dan Ana Zivkoviç ile devam eden yazışmalarımız sonucunda Google Hangout'un video konferans ve ekran paylaşımı özelliğinden faydalanarak, Kahoot etkinliğimizi hayata geçirdik.
Hazırlığın son aşaması
Öncelikle, kısıtlı imkanlar nedeniyle yetersiz olan alt yapıyı hazırlamamız gerekliydi. Etkinlik için Milli Eğitim Bakanlığı kısıtı olmayan bir internete, her öğrenci için bir bilgisayara ihtiyacımız vardı. Ancak 4+4+4 sistemi nedeniyle ilköğretimlerdeki bilgisayar laboratuvarları kaldırıldığı için böyle bir imkanımız elbetteki yoktu. Ne okulumuzda bilgisayar laboratuvarı ne de öğrencilerimizde akıllı telefon olmadığına göre yapacak tek şey en az 2 bilgisayar ile bu işi gerçekleştirmekti.
Bilgisayarın biri projeksiyona bağlı,
diğeri Kahoot.it üzerinden cevap verme ekranı.

Mudurumuz Fatma Uyar okulun internet sorununu uzun uğraşlar sonucunda çözdü; her öğrenciye bir bilgisayar vermek yerine toplamda iki bilgisayar kullanacağımız bir konfigürasyonla labaratuvar engelini de aştıktan sonra artık etkinlik için hazırdık. Burada Bakanlığa biraz sitemkâr konuşacağım; bir eğitimci olarak okulda interneti rahatça kullanabileceğim bir sistem ve öğrencilerimin bilgisayarlara erişebileceği bir ortam istiyorum!

Çocuklarımız henüz kısa bir süredir İngilizce dersi alıyor olduğundan konuşma ağırlıklı bir etkinlik yerine oyun içerikli bir etkinlik olan Kahoot uygulamasını tercih ettik. Oyun temelli dijital öğrenme programı olan Kahoot ile öğretmenlerimiz Merve ve Ana etkinlikten bir süre önce bir quiz oluşturdular. Ôğrencilerimiz quizin oluşturulduğu konuları Merve öğretmenimizle birlikte derslerde zaman zaman tekrar ettiler.

Teknik alt yapıdan, ders içeriğine kadar çok yönlü hazırlık sürecinden sonra artık geriye bugün etkinliğin heyecanını hep birlikte yaşamak kaldı. Çok değerli şeyler yaşandı bugün o sınıfta: Öğrencilerimiz hayatlarında ilk defa İngilizce'nin yaşayan bir dil olduğunu sadece dizilerden, eğitim videolarından değil, aynı zamanda yaşamın içinden gördüler. Yaşıtlarıyla ortak dil kullanarak iletişim kurmaya çalıştılar. Basit düzeyde konuşmalar yaptılar. En önemlisi de bunları yaparken çok istekli ve heyecanlıydılar. 


Ortak dersimizin sonunda hissettiklerimi özetlemek istersem sanırım şöyle derdim; çocuklarımızın farklı yaşantılar deneyimleyeceği ortamlar yaratmanın mutluluğu paha biçilemez. Bence "okul" dediğin çocuğa ders dışında hayata dair gerçek bir yaşantı sunmalı. Okulları dershaneden ayıran şey de bu olmalı.


Sırbistan ile ortak ders işlememizde internet alt yapısını sağlayan Okul Müdürümüz Fatma Uyar'a; İngilizce dersi kapsamında içerik oluşturan, destek veren İngilizce öğretmenimiz Merve Bıyık'a; partnerliği, rehberliği ve teknik desteği için Sırbistan'dan İngilizce Öğretmeni Ana Zivkoviç'e çok teşekkürler: много вам хвала: Thanks a lot. Hope it is right. :)
Son olarak da Kahoot, Photopeach gibi uygulamalardan haberdar olmamı sağlayan kişisel mesleki gelişim ağıma katmaktan mutluluk duyduğum Uğur Mert'e çok teşekkürler. 
Öğrencimiz Ana'ya "merhaba" diyor ve kendini tanıtıyor.



21 Nisan 2015 Salı

ClassDojo uygulaması ile ilgili cevaplanması gereken sorular-4

ClassDojo yazı dizisinin sonuncusu... 
  • Class Dojo, puan sistemiyle kurucuların iddia ettiği gibi geribildirim verip cesaretlendirme mi yapıyor yoksa ödülü kullanıp -beyindeki dopamin salgısını arttırarak- ödüle karşı bağımlılık mı yaratıyor?

  • Uygulamanın pazarlaması (ClassDojo, Forbes tarafından Amerikan şirketleri içinde en çok umut vaat eden 99. şirket olarak gösterilmiştir, linki) yapılırken "amaç sadece olumlu davranışı pekiştirmektir" deniyor. O zaman soruyorum sistemde neden olumsuz davranışları cezalandıran eksi puan verme olanağı da tasarlanmış?

  • Yine Class Dojo ekibi tarafından yapılan açıklamalarda "dışsal ödül kullanılmıyor" deniyor. Burada kastedilen haftanın en yüksek puan alanına öğretmen tarafından verilen ekstra ödüller, imtiyazlar. Ancak sistemin özündeki öğrenciden puan alma ve öğrenciye puan verme dışsal ödülün/cezanın zaten kendisi değil midir?

  • Class Dojo ile + puan alan öne çıkartılırken, - puanda kalan ve yardıma ihtiyaç duyan çocuklar dışlanmış ve etiketlenmiş olmuyor mu?

  • Puan almamak ya da eksi puan almak çocukta davranış değişikliğini kısa vadede ortaya çıkarıyor ancak manipule etme gücünü üzerinizde açıkça kullanan, davranışlarınızı siz sormadan, talep etmeden hatta fark etmediğiniz anlarda değerlendirme yetkisini kullanan kişi ile uzun vadede ne kadar sağlıklı, içten bir ilişki kurabilirsiniz?

  • Sesli kullanma seçeneğinin olmasının ne gibi olumlu işlevi var? Sınıfta dikkat dağıtıp, konsantre olmuş çocuğun odağını öğrenme eyleminden uzaklaştırıp, dikkatini toplamakta zorlanan çocuğun ise daha çok dağılmasına neden olmuyor mu? Bununla ilgili video linki koyacaktım. Ses çıktığında sınıftaki rahatsız edici, garip ortam çok net görünüyordu. Ancak yazıyı hazırlamam için geçen uzun zaman sonunda linkin Youtube'tan kaldırıldığını gördüm. İşte artık var olmayan videonun linki.

  • Çocuğun okula gelmediği günler olduğunda puanının diğerlerinden sırf bu nedenle düşük kalmasının önüne nasıl geçiliyor?

  • Çocuklar, "kim kaç puan aldı?" derdine düşerken; özellikle ilkokul ve ortaokul çocuklarının kafasında eğitimin odağı "öğrenme eyleminden" uzaklaşmıyor mu? Yaşanmış orneklerden biliyorum ki yetiskinler bile bu kıyaslanma durumuna takılıp, odagı ogrenmede tutamiyor.

  • Topluluk önünde utandırılmaya neden olan bu sistemde, uyumda zorlanan çocuklar için zorlandıkları konunun grup içinde göz önüne çıkartılması çocuğun gururunu zedelemiyor mu? Ayrıca "akran baskısı", "topluluk önünde utandırılma" yöntemiyle davranış değişikliği sağlanmaya çalışılması ne kadar etik? 

  • Sınıfta hataların hoş karşılanmayacağını bilmek tüm çocuklar için cesaret kırıcı olmuyor mu? Risk alabilmek öğrenilmesi gereken en önemli becerilerden biriyken davranışlarının sürekli yargılanıp, puanla değerlendirildiği bir sınıfta çocuklar ne kadar risk alabiliyor? 

  • Bu sistemle çocuğa ya da veliye ayrıntılı bir geribildirim verilmesi mi yoksa davranışın tek bir puana dönüştürülerek veliye bu bilginin gönderilmesi mi teşvik ediliyor ? Sağlıklı geribildirim vermek bambaska birseydir, puanlamak demek kesinlikle degildir.

  • Yönerge takip etme becerisi yeterince gelişmeyen çocukların sürekli ekside kalması durumunu ortaya çıkaran bu yöntem özel durumu olan bu çocuklarda beceri geliştirir mi?

  • Sınıf puanı verildiğinde "sınıfın alabileceği toplu puanı düşüren çocuk olmak" (ihtimali bile) çocukların kendilerini rahat ve güvende hissetmelerini engellemiyor mu? 

Yazı dizisinin 1., 2. ve 3. yazıları burada.

Yazı dizisi ilginizi çektiyse, okumak isteyebileceğiniz bazı linkler:










ClassDojo hakkında aile görüşleri


ClassDojo ile ilgili yaşanmış gerçek örnekler-3-

Bu ClassDojo dizisinin 3. yazısı... İlk yazımda uygulamanın ne olduğundan ve çocuklarımızı olumsuz etkileyecek en temel hatasından, ikinci yazımda ise puan tablosunun sınıfa ifşa edilmesinden bahsetmiştim. İlk yazıyı ve ikinci yazıyı buradan okuyabilirsiniz. Bu yazımda yaşanmış örneklerden bahsedeceğim ve dizimin 4. yazısında ise cevaplanması gereken soruları ortaya atıp, daha fazla araştırmak isteyenler için bazı linkler paylaşacağım.  

Çocuk gözünden ClassDojo. Öğretmene yazılmış bir mektup ile ilgili öğretmenin yazısını okuyabilirsiniz.

Mektubun ilk sayfası...

Bir öğretmen arkadaşım bu uygulamayı yetişkin bir grup üzerinde kullandığı bir ders sonunda bu kişilerin "ona puan verdiniz, bana vermediniz" diyerek kendisiyle konuşmak istediklerini ifade etti.

Burada eşitlik, adalet ve tutarlılık kavramlarının önemi ortaya çıkıyor. Örnekten de somut olarak görüyoruz ki ödül kullanımı bu tarz riskleri de beraberinde getiriyor. Öğretmenin sadece öğrenciler arasında değil aynı zamanda bir günden diğer güne kendi değerlendirmelerinde de tutarlı olabilmesi gerekiyor. Bir çocuğa puan verip aynı davranıştan ötürü diğer çocuğa puan vermeyi ihmal etmek ya da her defasında o davranışa puan vermek konusunda hassas olamamak öğrencilerdeki adalet duygusunu zedeler. 

Bir velinin sosyal medya hesabımda serzenişi oldu. 2 senedir bu sistem nedeniyle oğlu için okulla savaş verdiğini ifade eden veli; oğlunun ClassDojo'yu artık "sallamadığını" hatta eksi puanlara düştüğünü "gülerek" söylediğini ifade ediyor. Burada çocuk ya duyarsızlaşmış ya da benlik saygısını korumak için bir savunma mekanizması geliştirmiş. Her iki durumda bir öğretmenin ve velinin istemeyeceği bir sonuç değil midir?

Bir İngilizce öğretmeni girdiği sınıflarda ClassDojo'yu kullanıyor. 400 puan alan sınıfa eğlence günü yapacağını söylüyor. Bir sınıfın kendilerinden yüksek puanda olduğunu öğrenen diğer sınıf, bir gün önce toplanıyor, her öğrencinin 2 kere derste söz alarak günde toplam 100 puan alabileceklerini hesaplıyorlar. Sonuçların açıklanmasından hemen önce uyguladıkları bu planla diğer sınıfı geçmeyi başarıyorlar ve ödülü alıyorlar. 

Öğretmen süreç içerisinde derse ilgileri arttığı için çok mutlu oluyor. Ne zaman ki sınıfın bunu dersin kendisi ilgi çekici olduğu için değil de ödül için yaptığını öğreniyor o zaman hayal kırıklığı yaşadığını ifade ediyor. Burada konunun sadece derste parmak kaldırmak olmadığını görebiliyoruz. Gerçek ilgi ortaya çıkmadığı gibi ClassDojo puanlarıyla verilen ödül yöntemi sürekli kullanıldığında derse karşı bir ilginin oluşma ihtimalini de çocukların ellerinden almış oluyoruz. Eğitimde uzmanlığını yapmış, 15 yıldır okullarda çalışan bir psikolog olarak bu örnekte beni en çok endişelendiren şey de bu.

Bir öğretmen gün sonunda sınıfa "Bugün kurallara uyanlar kimlerdi?" diyor ya da görevlendirilmiş olan çocuklara davranış çizelgesi veriyor. Gün sonunda çizelgeden faydalanarak puanlama yapıyor. Böylece çocuklar sadece öğretmen tarafından değil ayrıca arkadaşları tarafından da yargılanma durumunda kalıyorlar.   

Çocuklar ders/sınıf dışında da habersizce gözlemlenip cep telefonuna indirilmiş olan ClassDojo uygulaması ile anında puanlanabiliyorlar.  

Tüm bunların amacının çocuklara geribildirim vermek olduğu iddia ediliyor. 

Davranıştan sonra puan vermek ödüldür, geribildirim değil. 

Davranıştan sonra puan düşürmek ise cezadır, geribildirim değil. 

Biz sınıflarımızda samimi, destekleyici, kabul edici bir iklim yaratarak risk alan, eleştiren, bağımsız, içten denetimli bireyler yetiştirmek istiyorsak bunun yolu yargılayıcı bir yöntem olan bu tip uygulamaların kullanılması hiç değil. 

Dojo serisinin son yazısında cevaplanması gereken soruları sıralarken aslında uygulamaya ilişkin eleştirilerimi de sıralamış olacağım. 


ClassDojo Puan tablosunun sınıfa ifşa edilmesinin etkileri-2-

Uygulamanın, puan tablosunu sınıfa ifşa etme imkanı sunduğunu ilk yazımda ifade etmiştim. Eksi puanda kalan (tabloda kırmızı ile ifade edilen) çocuklarda bir etiketlenme, utanç duyma, küçük düşme ve "öğrenilmiş çaresizlik" oluşmasına neden olan bu durum çocukların birbirlerini kıyaslamasına da neden olur.

Sınıfa uyum sağlamakta zorlanan, elinden geleni yapan ancak diğerleri kadar başarılı olamayan çocukların ClassDojo puan tablosunda üst seviyelere çıkma ihtimalleri, bu tip sorunlar yaşamayan çocuklara göre oldukça düşük. Bu durum cesaretlendirme değil, çocuğu kaybetmek anlamına gelir ki "eğitimde kaybedilecek tek bir çocuk yoktur" felsefemize bu durum ters düşer.  
ClassDojo negatif puan alınacak davranışları gösteren bir tablo
Çocukların sınıfa, okula, arkadaşlarına uyum sağlaması için onları cezalandırmak (puan düşürmek ya da artı puan vermemek) yerine çocukların sorunlarıyla başa çıkmalarında onlara destek olmamız gerekiyor. O nedenle de diyorum ki ödül ya da ceza vermek yerine; geribildirim verin. 

Davranışların tek bir puana dönüştürülmesi ve bunun ifşası;
  • Çocuklar arasında suni bir rekabet ortamı doğuruyor, 
  • Birbirlerini etiketlemelerine neden oluyor, 
  • Birbirleri arasında hiyerarşik bir yapının oluşmasına neden oluyor,
  • Çocukların ve sınıfların birbirlerini kıyaslamasına neden oluyor, 
  • Bu kıyaslama sonucunda sınıflar arasında rekabet oluşmasına neden oluyor, 
  • Davranış bozukluğu ve hassasiyetleri olan çocukların daha çok öfke duymasına ve hırçınlaşmalarına neden oluyor. 
Puan Tablosu
Çocuklardan şöyle cümleler duyuyoruz:

"Ayşe hep ekside zaten", 

"Bu hafta sınıfın en çok puan alanı yine Ahmet anne" 

"Biliyor musun Ahmet çok akıllı, çünkü Dojo'dan hep en yüksek puanı o alıyor"  

" Zaten Fatma çok konuştuğu için hiçbir zaman rengi yeşil olmuyor ki"

"Anne, Mehmet eksi puan aldığında ağlayıp, bağırmaya başlıyor ve daha çok kızıyor"

ClassDojo'yu kullanan birçok öğretmen yukarıda saydığımız etkilerin farkında ve bu nedenle önlem almak adına farklı kullanım metodları deniyor. Puan düşürmek yerine sadece puan verme yöntemi kullanmak yani sadece ödülü kullanmak ve tabloyu tüm sınıfa ifşa etmemek, ses modunu kapalı kullanmak, öğrenciye değil tüm sınıfa puan vermek gibi yöntemlerle zararı en aza indirmeye gayret eden eğitimciler var. Ancak yukarıda bahsettiğim temel sorun (ödülün rüşvet etkisi, içsel motivasyonun ortaya çıkmasının engellenmesi) devam ettiği sürece, dıştan denetimli çocuklar yetiştirilmeye de devam ediliyor. Puan düşürmekten vazgeçmek ödülün olumsuz etkisini ortadan kaldırmıyor. 

ClassDojo'nun kullanım şekillerinde öğretmenler tarafından değişiklik yapılarak zararın aza indirilmeye çalışılması bu programın ciddi pedagojik sorunları olduğu konusunda velilere bir ipucudur. Kullanım usullerine göre sistem ne kadar olumlu anlamda değiştirilmeye çalışılsa da bu çaba, ClassDojo'nun baştan çocukların gelişimine olumsuz etki yapacak şekilde tasarlanmış olması durumunu değiştirmiyor.

Bir sonraki yazımda Class Dojo kullanan öğretmenlerin, maruz kalan öğrencilerin ve velilerin ifadelerine yer vereceğim. 



ClassDojo ödülü kullanıp bağımlı mı yapıyor? Geribildirim verip cesaretlendirme mi?-1-


Her gecen gün öğretmenler arasında popülerliği artan ClassDojo hakkında velilerin bilgi sahibi olmaları için yazımın girişinde bu uygulamayı kısaca tanıtmak istiyorum. Asıl üzerinde durmak istediğim konu ise Class Dojo'nun çocuklar üzerinde kısa ve uzun vadede ne gibi etkiler oluşturabileceği konusunda velilerde  farkındalık oluşturmak. 


Classdojo'yu tanıyalım

Classdojo avatarlarından biri

ClassDojo pozitif/negatif pekiştireç verme (ödül ve ceza) prensibi üzerine kurulmuş bir online sınıf içi yönetim uygulamasıdır. Çocuklar bu uygulamada sevimli canavar avatarlar tarafından temsil edilir. Her çocuk kendisi için bir avatar seçer.

Uygulamanın kullanılma amacı sınıf ortamını yönetmek ve anında geribildirim vererek(!) çocuklara olumlu davranış kazandırmak. Süreç öğretmenin çocuklarla birlikte sınıf kurallarını, sınıfça önemsedikleri istendik ve istenmedik davranışları belirlemesiyle başlıyor. Belirlenen kriterlere uygun davranıldığında öğretmen tarafından çocuklara + puan, aksi durumda ise - puan veriliyor. Bu puanlar ve çocukların isimleri avatarlarının yanında görünüyor. Eksi puandakiler kırmızı, artıdaki çocuklar ise yeşil renkle tabloda ifade ediliyor.

Öğretmen isterse puan tablosunu alttaki resimde görüldüğü gibi topluca görebilir ve bu ekranı sınıfa da yansıtabilir. 

Puanlama sırasında ona eşlik eden sesli bir uyarı sistemi de mevcuttur. + puan verildiğinde çıkan ses ile - puan verildiğinde çıkan ses birbirinden farklıdır. Eğer ses modu açık ise öğretmen puan verdiğinde ya da düşürdüğünde ses tüm öğrenciler tarafından duyulur ve ekran sınıfa yansıtılmış durumda ise sesi duyan öğrenciler ekrana bakarak kime ne puan verildiğini ya da kimden hangi sebeple kaç puan düşürüldüğünü görebilirler. 

Dojo puan tablosu

Sistemin bir de veli ayağı var. Öğretmen eğer isterse velilere şifre göndererek onları da sisteme dahil edebilir. Bu sayede veli çocuğu hangi anda hangi davranıştan dolayı puan alıyor, hangi davranıştan dolayı puan kaybediyor anında bildirim alarak takip edebilir. İsterse öğretmen ve veli uygulama içinde mesajlaşabilir. Gerek veli gerek öğrenci belli zaman dilimlerinde rapor şeklinde çıktı alabilir. Örneğin bir hafta boyunca çocuğunun sınıf içindeki davranışsal performansını, öğretmenin varsa çocuğa özel notunu çocuk da veli de görebilir.

Kabaca sistemi tanıttıktan sonra bu sistemin çocuklar üzerinde ne gibi sakıncaları olabileceğine değinmek istiyorum:


Puan vermenin/düşürmenin (ödül/ceza) etkileri
  • Davranış kazandırmak ve olumsuz davranışı azaltmak için Ödül/Ceza sisteminin kullanılıyor olması bu sistemin pedagojik açıdan en olumsuz yönü. ClassDojo'da çocukların puan almak için neler yapmaları gerektiği yani hangi durumlarda ödül alacaklarının önceden belirlenmiş olması ödülün "rüşvet" etkisini ortaya çıkarıyor. Yani çocuk davranışı yaptıktan sonra ödülünü bekliyor. Bunu gerçek hayatta şu cümlelerden anlayabiliyoruz: 
        "Öğretmenim tahtayı sildim, bana puan verecek misiniz?" 

        "Anne ben bugün derste hiç konuşmadım ama öğretmenim bana puan                    vermedi"
  • Bu sistemi kullanan ve memnun olan öğretmenler sınıfın kontrolünü daha rahat sağladıklarını ve bu sayede daha sağlıklı ders işleyebildiklerini, ödevlerin tam yapıldığını, çocukların istendik davranışlarında artma olduğunu ifade ediyor. Bunda bir yanlışlık elbetteki yok gibi görünüyor. Kısa vadede (ödül devam ettiği sürece) öğretmenler bu sistemin ortaya çıkardığı olumlu etkileri yaşarken; uzun vadede çocuklar iç denetim mekanizmasını geliştirme şansı bulamayıp, dıştan denetimli bireyler olma riski ile karşı karşıya kalıyorlar. Ödül kullanımı çok zor ve riskli bir yöntem. Zira yanlış kullanımı teşvik edildiğinde ödül (ClassDojo'nun ödül sistemi böyle) beyindeki bağımlılık merkezini tetikler ve ödüle bağımlı davranış değişikliği olur. Bu da içten denetimli değil, dışa bağımlı çocuk yetiştirmemize sebep olur. Dıştan denetimli birey demek aslında şu; otorite varken sisteme uygun davranan, kendi davranışlarının kontrolünü dış ortamdaki güce göre ayarlayan kişi diğer bir deyişle eleştirel düşünmeyen, sorgulama ihtiyacı duymayan, gücü elinde bulunduran kişiye çıkarları için itaat eden kişi. Dıştan denetimli bireyler yetiştirmek için uygun bir ortam yaratan ClassDojo'nun sadece bu felsefesinin anlaşılması bile uygulamanın kullanılmaması için yeterli. 
  • Burada sıklıkla bahsedilen ödül/ceza yöntemi eğitimde yapılan en temel pedagojik hata. Aslında bu hata Class Dojo'dan önce de eğitimciler tarafından yapılıyordu. Dolayısı ile Class Dojo'nun ortaya çıkardığı sorun yeni değil ancak Dojo cok daha vurgulu, eğlence maskesi altında çok daha sistematik pedagojik hatalar yapilmasına neden oluyor. Ruh sağlığı çalışanları olarak ödül/cezanın eğitimde terk edilmesi gerektiğini söylerken ClassDojo ile bu yöntemin kullanimi daha da kolaylaşıyor ve giderek artiyor. 
  • Ödül/ceza yöntemi ile çocukların kendilerini sınıf iklimi içinde güvende hissetmelerini engelliyoruz. Çocuklarda öğrenmenin gerçekleşmesi ve iç denetimli bireyler yetistirmek ise amacımız Eğitimci yazar Özgür Bolat'in yazılarında sıkça değindiği gibi yapılması gereken anında, detaylı, sürekliliği olacak şekilde çocuklara geribildirim vermektir. Geribildirim ile çocuk, yanlış davrandığında yargılandığını değil aksine sevildiğini, kabul gördüğünü ve önemsendiğini hissederek davranışı hakkında içgörü kazanır. 
  • ClassDojo'nun diğer bir sorunu ise kontrolün tamamıyla öğretmende oluşu. Ne zaman butona basıp puan vereceğine öğretmen karar veriyor. Bu noktada bir araştırmadan kısaca bahsetmek istiyorum. Harrington, Jeanne ve Black yaptıkları araştırmada "talep edilmeyen değerlendirmenin yaratıcılığı öldürdüğünü göstermişler. Değerlendirilme duygusu kişinin çaba harcamasına neden olur ancak değerlendireni etkilemek için. İste yaratıcılığı öldüren de bu durum.  Brandeis Üniversitesi'nden Psikolog Theresa Amabile yaptığı çalışmada; değerlendirileceğimizi bilmenin basit görevlerde (ağırlık kaldırmak, fasulye saymak gibi) daha iyi performans ortaya çıkartırken; yaratıcılık, öğrenme gerektiren görevlerde tam tersi bir etki doğurduğunu ifade etmiştir. Herhangi bir değerlendirmeye tabii tutulmayacağımızı bilmenin ise başarıyı arttırdığını göstermiştir. 

ÖDÜL VE CEZA ÜZERİNE İKİ VİDEO

        Sizlerle paylaşmak istediğim iki link belki söylemek istediklerimi                               somutlaştıracaktır: 

  1. İlki bir diziden davranış yönetiminde ödül sistemi ile ilgili düşüncelerimi özetleyen bir bölüm.





    2.  Dan Pink'in "Bizi motive eden şey nedir?" animasyonu.



ClassDojo'nun dayandırıldığı felsefenin etkisini açıklamaya çalıştım. Uygulamanın tek dezavantajı bu felsefe değil ne yazık ki. Diğer etkileri de bir sonraki yazımda sıralamaya çalışacağım.

Yazımda kullandığım araştırmalar

Harrington D.M, J.H Black, (1987) Testing aspects of Carl Rogerss's theory of creative environments: Child-rearing antecedents of creative potential in young adolescents. Journal of personality and Social Psychology. 52. B51-856

Amabile, T.(1996) Creativity in contex: update to the social psychology of creativity. Boulder, Colo. :Westview Press.Also, Hennessey, B., Amabile, T.(2010). Creativity. Annual Review of Psychology, 61,569-598

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Sınıfın en küçüğü olmak neden dezavantajlı?

Yeni okul dönemi başlamak üzere. Bir ilkokula tayin olduğumu öğreneli birkaç gün oluyor. Okula yeni başlayacak çocukların okula uyum sürecini onlar için nasıl kolaylaştırabiliriz diye düşünüyordum, birden aklıma 60-66 aylık çocuklar ile 72 ay ve üzeri olan çocuklar aynı sınıfta olacaklar mı sorusu takıldı ve endişelendim. Tam bu ruh hali içindeyken internette gözüme çarpan bir araştırma endişelerimi daha da arttırdı.

homeInstitute of Fiscal Studies (İngiltere) tarafından Mayıs 2013'te yayınlanan araştırmada eğitim öğretim yılının başında (Eylül) doğan çocuklarla eğitim yılının sonunda (Ağustos) doğan çocuklar arasında büyük farklar olduğu gösterilmiş. Üstelik sadece akademik başarı açısından ya da ilkokul birinci sınıfa uyum açısından da değil. Daha önce aslında büyük yaş gruplarının akademik açıdan küçüklere oranla daha başarılı olduğunu gösteren araştırmalar vardı ama bu araştırmanın diğerlerinden önemli bir farkı var; eğitim hayatının başında kendisini ortaya koyan bu etkinin ömür boyu devam ettiğini söylüyor bu araştırma. 

Ağustos ayında doğan, sınıflarının en küçükleri olan, çocuklarda; Eylül doğumlu, sınıfının en büyükleri olan, yaşıtlarına göre;
  • Önergenlik döneminde; akademik becerileriyle ilgili düşük kendine güven gözleniyor ve kaderlerinin kontrolünün kendi ellerinde olmadığı hissi bu çocuklar tarafından daha çok yaşanıyor, 
  • 11 yaşlarında hafif düzeyde özel eğitim ihtiyacı olduğuna dair etiketlenme riskleri biraz daha fazla oluyor,
  • Daha az oranda 18-19 yaşlarında üniversiteye gidiliyor,
  • Erken sigaraya başlama gibi olumsuz davranışlar daha sık görülüyor,
  • Yetişkinlikte ise işsiz olma ihtimalleri diğer gruba göre biraz daha olası ve (göreceli olarak) daha mutlu veya daha sağlıklı da değiller.
Bu araştırmaya göre eğitim sistemi açısından en önemli sorunlardan biri, bu çocukların kendilerinden 11 ay daha büyük sınıf arkadaşlarıyla ülke genelinde yapılan standart başarı testlerine tabii tutuluyor ve onlardan daha düşük başarı gösteriyor olmaları. Hiçbir çocuk sırf doğduğu ay nedeniyle eğitim hayatında ilerlemede dezavantajlı olmamalı. Araştırmayı yapan uzmanların önerisi ulusal test sonuçlarının yaşlara göre uyarlanması yönünde. Araştırmacılar bu sonuçlar doğrultusunda sınıfın en küçüğü olan çocukların, her zaman yaşıtlarına göre birçok açıdan risk altında oldukları konusunda aileleri uyarıyorlar. 
Daha çok ayrıntıya ulaşmak isterseniz aşağıda kaynak olarak verdiğim linke ya da yukarıda koyduğum bağlantıya tıklayabilirsiniz.



Gelelim bizdeki duruma....

Daha önce çocukların ilkokula erken yaşta başlaması konusundaki düşüncelerimi burada yazmıştım. 84 aylık çocuklarla aynı sınıfa konan 60 aylık çocukları düşününce endişelerim daha da artıyor.

Eğitimde kol kırılıp yen içinde kalmamalı. Geçtiğimiz yıllarda bizzat yaşadığım bir durumu aktarmak istiyorum. Eğitimciler olarak hata yaparız ve bunu kabul etmek ve anne babalardan çocuklarına daha fazla yardım etmediğimiz için özür dilemek zorundayız. 

4 4 4 sistemi ilk uygulamaya konulduğu yıl, ay farkı çok olan çocukların bir sınıfta toplanmamaları gerektiğini, küçük çocuklar için dezavantajlı bir durum oluşturacağını tahmin ediyorduk. Görevim gereği okul müdürüme bu yönde tedbir almamız (sınıfları ay farkına göre ayırmak) gerektiği konusunda bir hatırlatma yaptım fakat malesef ki sonuç olumsuz oldu. İdarecim sınıfları ay farkına göre ayırmamasının nedeni olarak "hiçbir öğretmenin küçük yaş çocuklarıyla dolu bir sınıfı kabul etmeyeceği"görüşünü dile getirdi. Sırf bu düşünce yüzünden mi bu konu öğretmenlere karşı dile bile getirilmedi? Gerçeği bilmiyorum belki bunu bir mazeret olarak kullanıyordu. Beni düşündüren bu mazerette bir gerçeklik payı olabilir mi? Eger öyleyse biz öğretmenler ne zamandan beri çocukların yararına alınması gereken kararları kendi rahatımıza uymuyor diye kenara atıyoruz ki? ya da bu tamamen asılsız,  doğruluğu olmayan bir görüş ise bu idareci ne uğruna çocukların yüksek yararını gözetmeyi tercih etmedi?

Şu anda kelimeler oyle sınırlıyor ki beni....aslında yazmıyor, avazım çıktığı kadar bağırıyorum!!!

Sevgili anne babalar çocuklarınızı 72 aylıktan bile küçük yaşta okula başlatmak niyetindeyseniz lütfen okul yönetimlerine, ilçe ve il milli eğitimlere giderek, konuşarak, olmadı dilekçe vererek, aylarına göre sınıfları ayırmaları konusunda ısrarcı olunuz. Siz farkında olursanız, arkamızda durursanız bizler de eğitimde daha iyi şeyler yapabiliriz.

Sayın okul müdürleri, yukarıda aktarılan bilgiler ve geçmiş yıllardan edindiğimiz tecrübeler gösteriyor ki özellikle birinci sınıfları ay gruplarına göre ayırmak çocuklarımız için en iyisi olacak. Bu konuda adım atılmasının önündeki engel (bana ifade edildiği gibi) öğretmenlerin isteksizliği ise öğretmenleri ikna etmek sizin elinizde, bizim elimizde... Eminim ki geçerli sebepler açıklanınca öğretmenlerimiz çocukların yararını gözeteceklerdir.

Çocuklarımızın, bizlerin kararlı duruşumuza ihtiyaçları var.


Kaynak: http://www.ifs.org.uk/pr/mob_may2013.pdf

5 Mart 2014 Çarşamba

Okul gösterileri hakkındaki gerçekler

Okullarda yapılan gösterilerin eğitim, öğretim ve pedagojik açıdan değerlendirilmesi 

Çocuklarda öğrenme doğal gelişen bir meraktan gücünü alır yani motivasyon içten gelir. Çocuklar kendi tatminleri için ve keyif aldıkları için öğrenirler. İçsel motivasyona bir örnek verelim; çocukların şarkı söylemedeki motivasyonları eğlenmeleridir, eğlenirken bir yandan da kısa süreli hafıza becerileri, ritm duygusu, kelime bilgisi gibi alanlarda farkında olmadan gelişirler. Çocukları gösteri için şarkı söyletmeye başladığımız andan itibaren, o şarkının söylenmesindeki motivasyon içsel değil, dışsal bir nedene bağlıdır ve bunun çocuk için öğrenme açısından anlamı olmayıp sadece ezber değeri vardır. Öğrenme onay ve alkış almak, anne babaya göstermek amacıyla gerçekleşen bir süreç değildir.

Öğrenme sürecinde önemli olan çocukların gösterdikleri çabadır oysa ki veliler, öğretmenler ve eğitim sistemi maalesef ki öğrenmenin kendisine değil çıktılarına odaklanır. Gösteriler ve performanslar yoluyla çocukların öğrenme çıktılarına abartılı bir vurgu yapılır. Bu, o kadar önemlidir ki bütün okul öğretmeniyle, yönetimiyle, yardımcı kadrosu ve velileri ile hazırlık yapmaya başlar. Planlamalar, malzeme teminleri, özel kostüm ayarlamalar, anne-baba-büyükanne/dede-enişte-hala-görümce-elti tüm sülalenin ön sırada oturmak için yer kapma telaşları... 





Çocuklar okulda öğrendiklerini sergiliyorlar, 
bunu sevdikleri kişilerle paylaşmalarının ne sakıncası olabilir?

"Gösteri okulda öğrenilenlerin sene sonundaki sunumudur" şeklinde yapılan açıklamalar ve gösterinin sanki öğrenme sürecinin doğal bir sonucuymuş gibi lanse edilmesi gerçek dışıdır. Okullarda klup/egitici kol dersleri ikinci dönem boyunca sadece gösteri hazırlığından oluşur. Özellikle özel okullarda 2.dönem eğitici çalışmaların amacı gösteri ortaya çıkarmaktır. Oysa ki Eğitici Çalışmalar Yönetmeliğine göre kluplerin amacı oldukça farklıdır. Ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz. 

Diyelim ki çocuk okulda öğrendiklerini paylaşmak istiyor:
Şarkı örneğinden devam edersek; çocuk şarkısını güvende ve rahat hissettiği yerde, içinden geldiği anda söylediğinde paylaşım anlamlı ve değerlidir.

Bir velinin öğretmenin yıl boyu etkin çalıştığını görmesi için gösteriye değil, neye ihtiyacı var?

Gözlem ve iletişim. 

Bir veli yıl boyu evde çocuğu ile, okulda öğretmeni ile iletişim kurarak, eve verilen ödevleri takip ederek, çocuğunu gözlemleyerek gelişimi sağlıklı şekilde takip eder. Bir okulun, bir öğretmenin "biz bunları yapıyoruz demek için gösteri düzenlemesine ihtiyacı yoktur. O zaman okullar neden kendini bu şekilde ispat etmek zorunda hissediyorlar? Cevabı size bırakıyorum.

"Çocuklar gösteri yapmayı seviyor ve istiyorlar... "
öyleyse sorun yok(mu)?

Bir faaliyetin "çocuğun doğasına uygunluğu" ve "öğrenme ilkeleri" gibi objektif kriterlerle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yapılan iş doğru olduktan sonra çocuğun katılma isteği elbetteki çok önemlidir. Ayrıca burada yürütülen mantık bebeğe şekeri kendi elimizle verdikten sonra "çok seviyor, istiyor o yüzden vermemin ne sakıncası olabilir?" demekle aynı mantık. Her çocuk şeker ister ama bu şekeri masum yapmaz.




Çocukların kendine güvenlerini sahneye çıkarak kazanacaklarına dair inanç 
ne kadar doğru? 

Bu inanç öyle güçlü ki yaşadığınız şehir, eğitim düzeyiniz, yetişme koşullarınız vs. fark etmiyor. Gösteriye çıkmanın kendine güvenle ilişkili olduğu düşüncesi ne kadar gerçekçi Erikson'un Psikososyal Gelişim Kuramı açısından değerlendirelim. 

Kendine güven;

Bebeklik çağında; çocuğa bakan kişi ve çocuk arasında kurulan yakın ilişkiyle temel güven duygusu oluşmaya başlar,

Çocukluk (okul öncesi) çağında; özellikle özbakım becerilerini kazanma,

Okul çağında; hem yapabilme/becerebilme duygusu hem de sosyal ortamın varlığı önemli olur. Bu yaşta güven, çocuğun yaşıtlarıyla arasında doğal gelişen rekabet ortamından beslenir. Okul başarısı da kendine güvenin oluşmasında çok önemli olur. Bu dönem sonunda artık temel güven duygusu kazanılmıştır.

Kısacası kendine güven de tıpkı öğrenme gibi bir süreçtir. Sahnede performans sergileme ise kendine güven oluşumunda hiçbir dönemin kritik becerisi değildir. Ayrıca sahne, çocuğun güveninin gelişip gelişmediğini test edeceğimiz bir deneme ortamı da olmamalıdır. 

Gösteri çıkaran bir öğretmenin üzülerek yaptığı açıklama

Gösterilerde rahat, becerikli olan(popüler) çocuklar ön plana çıkarıyoruz, sahnede rahat olmayan, görece düşük performans gösteren (ama başka özellikleri olan) çocukları geriye koyuyoruz bu da tercih edilmeyen çocukların daha da sönmesine neden oluyor. 

Burada faturayı öğretmene çıkarmamak gerekir. Öğretmen kendisini okul yönetimine, zümrelerine ve velilerine karşı iyi bir gösteri çıkarma konusunda baskı altında hisseder. Çünkü gösteri aslında çocuk için değil başkaları için yapılır ve bu durumda çocuk gösterinin öznesi değil, nesnesidir. 

Gösteri yapılması istenmediğinde 
aşırı korumacı mı davranmış oluyoruz?

Çocuklarının hayal kırıklıkları ve başarısızlıkla başetmeyi öğrenmelerini isteyen veliler, gösteriye katılmayı bir meydan okuma gibi algılıyorlar. Çocuk ya başaracak ya da başaramadığını görüp bununla başedecek. Koruyucu ebeveyn olmamak katıldığım bir düşünce olsa da çocuklar başarısızlıkları ve hayal kırıklıklarını günlük yaşamlarında, doğal ortamlarında yaşamalılar ve bununla başetmeye çalışmalılar, bir salon dolusu yetişkin topluluğunun önünde, spot altında değil diye düşünüyorum.





Gösteri konusunda Bakanlık ne düşünüyor?

Milli Eğitim Bakanlığı 2014 yılında okullara gönderdiği resmi yazıda okul gösterileri konusunda bakış açısını yukarıdaki şekilde ortaya koydu. Bu iyi bir gelişme olsa da sahada maalesef değişen birşey olmadı.

Milli Eğitim Bakanlığı ve Özel Okullar Birliği çocukların gösterilerde kullanılması konusunda daha hassas olması gerekiyor. Türkiye'nin hemen her okulunda alışılagelmiş gösteri kültürünün kalkması elbette zaman alacak ancak yukarıdaki yazıya bakınca bu anlayışın değişeceği yönünde umutlanmamak elde değil.

Bir eğitimci ve bir veli olarak gösteri yerine çocukların arkadaşları ve aileleriyle birlikte eğlenebilecekleri, etkinliklerin nesnesi değil öznesi olabilecekleri, çocuk dostu bir anlayışın hakim olduğu organizasyonlar talep ediyorum.

Bu konuda tüm velileri ve eğitimcileri #gösterideğilşenlik hastagi ile paylaşımlarda bulunmaya davet ediyorum.

Değişim velilerden gelecek!




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...