2003 yılıydı, 16 saat süren eziyetli yolculuktan sonra gecenin bir vakti aktarma otobüsünde gözümü açtığımda kendimi Devler ülkesinde gibi hissettim. Karanlığı yaran ışıklara bakakaldim. Esim de ben de ayni duygulari yasadik, cok kucuguz, yutulmus gibi..hala da esimle konuşuruz o anı.
Resimlerdeki manzaraların icinde olmaktan kesinlikle büyülendik ve farklı bir kulturdeyiz dedik.
Kalacağımız eve geldik sabahın 3-4'u gibiydi. Elektrikler kesikti:) Amerikaya geldik elektrikler mi kesik!!! inanamadik. Ev sahibimiz de bir mahcup, "aslında hic kesilmez, ilk kez oluyor, 3.dunya ülkeleri gibi kesileceği tuttu" diyerek durumu kurtarmaya çalıştı. Bende garip bir memnuniyet duygusu belirli tabii..
Orada yasamanın en guzel yanlarindan biri de alışveriş yapmanın rahatlığı. Bilen bilir alisverisi hiç sevmem, nedenini orada anladım; GERİLİYORMUSUM!! meğer. Orada cok rahattim; aldın mı? vaz mi geçtin? sebebini soran yok, kullandın ve beğenmedin asla soru yok! Sırf denemek icin bisküvi yiyip beğenmedim deyip paketi geri verecek kadar septik bir milletiz buna bile soru yok (bunu yapan ben değilim, esım falan okur da!! belirteyim dedim.)
İcimde alışveriş canavarı varmış da yeri darmis meğer!!!
Bir gün evin önünde hani olur ya çimlik alan orada oturuyorum, yoldan gecen birisi durdu, hem gülümsedi, "hem iyi günler" dedi.
Esimin sınıfından bir arkadaşı herhalde dedim, iyi gunler diledim. Tanimadigim biri olmasi imkan ve ihtimali yoktu tabii. Ertesi gün yine oradan gecen baska biri gulumsedi, sonra başka biri... Siz hic tanimadiginiz birine bildiginiz sırıtır sekilde merhaba dediniz mi? Ben döndükten sonra dedim, tavsiye etmiyorum:)), bön bön bakılıyorsunuz.
Geçelim açılır kapanır kapılara... Eşim bir gün dedi ki "Aylin, bir gün de sen yol ver!!!" Ben ne yapıyormuşum söyleyeyim de buradan da rezil olayım. Hemencecik geçivereyim de yolu tikamayayim telasiyla fırt fırt aradan, onden geciveriyormusum. Sonra durmayı, beklemeyi ve acele etmemeyi öğrendim.
Acele etmek zorunda olmadığımı Walmart kasasinda da gordum. Kuyruk ne kadar uzun olursa olsun arkadan acele eden yok, ensemde kimsenin nefesi yok, elim ayağıma dolaşmadan kasadan çıkmak da varmış.
Amerika'dan Eskisehir Yildiztepe Hava Lojmanlarina dönüş yaptık. İlk zamanlar nizamiyelerdeki askerlere gülümseyip selam veriyordum, şaşkın şaşkın bakıyorlardı gariplerim, ne bilsin kafası karışmış birinin garip davranışları olduğunu.
Bir de minibüse binmek icin kuyruk olusturmaya calisiyordum ilk zamanlar, kimse tınmiyordu tabii. Kac sabah ise gec kaldim, ite-kaka minibuse binmeyi reddettigim icin. Gel gör simdi, pehh!!!
Bir gün araba kiraladık iki aile, uzun bir gezi planı yaptık. Gunun sonunda Niagara Şelalelerindeydik. Not duseyim Niagara Kanada ile Amerika arasinda sinirdadir. Kanada ile Amerika arasinda siradan bir kopru vardi, vizir vizir gecen arabalara baktık. Kimse kimseyi durdurmuyor, birsey soran yok. Karnimiz da nasil aç, orasi renkli isiklariyla cazip gorundu. "Bir deneyelim, gidelim olmazsa doneriz ayni kopruden" dedik. Bastık geçtik karşıya, kimseyi durdurmayan görevli bizi durdurdu. O kağıdı istiyor yok, bu kağıdı istiyor yok, "siz ne yapmaya gidiyorsunuz?"dedi. Bizdeki cevap "aksam yemegi yemeye!?!?"oldu. Üniversitede okuyup da aksam yemegi yemek icin öylece ülke değiştireceğinizi mı sandiniz diyerek lafı kibarca tam yerine yerleştirdi.
İste o köprü:
"İyi geri donelim" dedik ne yapalim..Görevli "Amerika'ya da dönemezsiniz" deyince biz kızları bir gülme tuttu. Neyse sonunda nezarethane gibi bir yerde filmlerde gordugunuz esrar saticilari, kacakcilarla birlikte saatlerce kağıt işlemlerinin bitmesini bekledik. Bu bizim ki saflık degildir de nedir? Güleceğim tabi:)))))))
Yazmaya devam etsem daha neler var ama şimdilik bu kadar olsun. Yazarken yeniden yasadım. Belki başka yazıda devam ederim. Belki de İngiltere maceramı da yazarım. En cok da büyüyünce Ege okusun diye.