Annenin çocuğunun yanında “Hiç ablası gibi değil, bunun dersle, ödevle alakası yok” demesidir…
Görüşme sırasında kocanın karısını sürekli susturması, “hoca hanım sen ne varsa bana anlat, o anlamaz’ demesidir…
Meslektaşın meslektaşa “çocuğa böyle yaklaşacaksın, bak ben sihirli dokunuşumla bir günde onu düzelttim” demesidir.
Bir müdürün törende mikrofonu eline alıp, kah sessiz olmuyorlar kah SBS puanlari düşük diye öğrencilere küfür etmesidir.
Annenin çocuğuna, öğretmenin öğrencisine, kocanin karisina hakaret etmesi, dövmesidir aşağılama…
Aşagılanmaların ortak noktası, madur olan çocuğa karşısındaki kişi tarafından ne kadar değersiz olduğunun hissettiriliyor olmasidir. Eger bunu yapan, çocuğun ebeveyni, deger verdiği öğretmeni ise bununla baş etmek çocuklar için malesef daha da zor hale gelir.
Yürümeye başlayan bir çocuk fiziksel olarak büyümüştür ve annesinden bağımsızlığını önce fiziksel olarak kazanır. Bilişsel gelişim ilerledikçe düşünebilme, muhakeme edebilme, anlamlandırabilme yetenekleri de gelişir. Tüm bunların sonucunda çocuk anneden duygusal olarak bağımsızlığını adım adım ilan eder ve kendi kararlarını kendi verebileceğini, kendi seçimlerinin olacağını hissettirmeye, kendine güven duymaya, anne olmadan da toplum içine karışmaya başlar.
Çevresi tarafından sürekli aşağılanan bir çocukta özgüven sağlıklı gelişemez, kendisini güvende hissetmeyen çocuk tedirgindir, dış dünyaya karşı daima savunma halindedir çünkü sürekli bir saldırı beklemektedir. Bu şekilde de anneden bağımsızlığını kazanamaz… Yaş ilerledikçe kendine güven problemini aşamayan, duygusal bağımsızlığını kazanamayan gençler, anneye karşı olumsuz duygular beslese bile onun onayini almadan harekete gecemeyen yetişkinlere dönüşürler.
Burada bir patolojik tablo yarattığımın farkındayım. Resmi net çizebilmek için olabilecek en kötü senaryoyu yazdım aslında.
Elbette zaman zaman hepimiz çocuklarımızı başka çocuklarla kıyaslama durumu yaşıyor olabiliriz ya da bir kere “beceriksiz” diye kızıp bağırdığınız oğlunuz büyüdüğünde “sizden nefret eden ama sürekli de sizin onayınıza ihtiyaç duyan, bağımsızlığını kazanamamış, kendisi de çocuğunu aşağılayan bir babaya dönüşecek” demiyorum.
Altını çizerek anlatmak istediğim noktayı aslında son bir paragrafla vurgulayarak yazımı kapatayım. Özgüven gelişimi, duygusal bağımsızlığın kazanılmasında önemli bir etkendir. Bunda annenin, babanın ve yakın çevrenin çocuğa olan yaklaşımı belirleyicidir.
Anne çocuğuna “aman be bi şeyi de yapamadın” dedi diye perişan mı hissetsin diye sormuştu arkadasım ve "Anneliğin Ötesinde" kitabının yazarı sevgili Gülüş Türkmen.
Cevap veriyorum: Sevgisiz bir ortamda büyüyen, aşağılanmaya sık sık ve uzun süre maruz kalan çocuğunuzun psikolojisi olumsuz etkilenir. Kısacası “bi-kereden bişey olmaz”
Yazmanın tadına doyum olmuyor...