2 Şubat 2016 Salı

Hastane personeline rağmen çocuğunuzun ameliyat öncesi sakinleştirilmesini nasıl sağlarsınız?

Oğlum Acıbadem Atakent hastanesinde bademcik ve geniz eti ameliyatı oldu. Ameliyatta ve sonrasında hiçbir sorun yaşamadık. Bu anlamda doktorumuz Prof. Dr. Melih Güven Güvenç'e ve Anestezi şefi Prof. Dr. Tayfun Güler'e çok teşekkür ediyorum. 

Ameliyat  öncesi ise oldukça sıkıntılı bir süreç yaşadık. Küçük çocukların ameliyathaneye gitmesi sırasında yaşadıkları korkuyu ortadan kaldırmak için onları sakinleştiren hatta sersemleten bir şurup içirilir. Bizde de böyle oldu. Buraya kadar sorun yok ama henüz şurup etkisini göstermemişti ki hemşire ameliyathaneye gitmemiz gerektiğini söyledi. Haliyle itiraz ettim ama ameliyathanenin programının sarkmaması gerekiyordu, hem zaten biz de ameliyathanenin kapısına kadar inebilecektik. Bu sırada 8 yaşındaki oğlum herşeyin bilincinde olduğundan korkmaya ve ağlamaya başlamıştı. Yolda ilaç etkisini gösterecektir umuduyla oğlumun korku içinde odadan çıkarılmasına razı geldim. Yol boyu elinden tutarak ameliyathaneye kadar indik tabi siz hayal edin nasıl bir duygu içinde olduğunu. "Anne gitmek istemiyorum, anne korkuyorum, anne sen yanımda olmayacaksın...ağlamalar, yalvarmalar...."

Ameliyathane kapısına geldiğimizde oğlumun korku ve paniği daha da artmıştı ve sürekli ağlıyordu. Ameliyathaneden birkaç kişi geldi ve onu, o haline rağmen ameliyathanenin kapısından sokmak istediler. Çocuk daha kendinde, korkuyor, bu şekilde nasıl sokarsınız diyerek karşı çıktım. İlacın etkisini göstermesini sağlamalarını, beklenmesi gerekiyorsa beklemelerini istedim. Yine ameliyathanenin saatlerinin aksayacağını, o nedenle bekleyemeyeceklerini söylediler. Duyduklarıma inanamıyordum. Resmen bağırta bağırta çocuğu yanımdan alacaklarını söylüyorlardı. Yaşadığım öfkeyi size anlatamam. Tabi ki yine itiraz ettim. Neymiş efendim "aslında ilaç etkisini göstermiş ama çocuk bilinçaltı olarak bağırıp, ağlıyormuş"... dalga geçer gibi saçma sapan birşeyle karşıma çıktılar. Aptal yerine konduğumda ne kadar sakin kalabildim bilemiyorum (yanımdakilere sormak lazım) ama gerekiyorsa damar yolunun orada açılmasını, sersemlemeden ameliyathaneye göndermeyeceğimi söyledim.

Çocuğun yatağının bir yanında ben diğer yanında 3 yeşil gömlekli görevli ortamızda çocuk ameliyathanenin kapısında tartışıyorduk. Haliyle Ege panik oldu, korkusu iyice arttı, bunun farkındaydım ama elimden daha iyisi gelmiyordu. En son  anestezi bölümünden bir asistanın bana yaptığı "bu kadın da nereden çıktı şimdi diyen" suratı gördüğümde oracıkta üzerine atlamamayı nasıl başardım bilemiyorum. Nasıl baktıysam artık o surat yapan doktor "ben bölüm şefimizi çağırayım" diyerek gitti. Kısa süre sonra anestezi şefi de ameliyathanenin kapısında oluşan küçük gruba katılmıştı. Çok geçmeden onu da durum hakkında bilgilendirdikten sonra şurubun etkisini beklemeyeceklerse damar yolunu burada açmalarını ve çocuğun bilincinin bulanıklaşmasından sonra alınmasını istediğimi söyledim. Zavallım o hala elime sıkı sıkı yapışmış ağlıyor ve yalvarıyordu. Allah'a şükür ki karşısındakinin bir çocuk olduğunu idrak edebilen bir doktor sonunda karşıma gelmişti. Kendisi damar yolunu açtırdı ve ilacı orada vererek oğlumun yanımda uyumasını sağladı. Nasıl bir stres yaşattılarsa artık o uyuyunca benim dizlerimin bağı çözüldü. Çocuğu ameliyathaneye narkozlu bir şekilde giderken bir annenin endişelenmesi beklenir değil mi? Hiç öyle olmadı. Onu bayılttırabildiğim için rahatlamıştım. Sonunda. 

1 saatin sonunda bitmesi beklenen ameliyat 1.5 saate çıkınca işte o zaman rahatlama yerini endişeye bırakmıştı. Neyse, çıkıyor haberi geldi ve biz yine ameliyathanenin kapısının önüne (o kabus gibi tartışmaların yaşandığı yere) gittik. Tam o sırada yeni bir çocuk (Ege'den küçük, 5-6 yaşlarında gibi) yatağında oturmuş, kollarını annesine uzatmış korkuyorum diye çığlık atarken ve ağlarken, kimsenin çocuğun bu haliyle ilgilendiği yoktu, hızlı hızlı ameliyathaneye doğru götürülüyordu. Anne öylece bakakalmıştı arkasından. Gidip o çocuğa bunu yaşatmalarını engellemek istedim ama Ege uyanıktı ve onunla ilgilenmem gerekiyordu. O çocuk ise zavallım öyle alındı annesinden. Ameliyathanenin kapıları kapandığında çocuk hala bağırıyordu. o anda asansör geldi ve biz onları geride bıraktık. ANLADIM Kİ BU HASTANEDE ÇOCUKLAR SADECE BİR NESNE!

Tabi ki sadece buradan değil resmi yoldan da şikayet dilekçemi doldurdum. İşte dilekçemde üzerinde durduğum noktalar:
  1. Oğlumun odasında anne ve babası yanındayken sakinleşmesinin beklenmesi gerekirdi, oysa tam tersi bana ameliyathanede sarkma olacağı endişesiyle baskı yapıldı, 
  2. İlacın işe yaramaması gibi durumlarda çocuğun üstün yararı gözetilerek davranılması gerekirken, hastanenin işleyişinin sarkmamasının ön planda tutuluyor olması, çocuklara karşı kesimhaneye et götürülür gibi duyarsızca davranılması beni derinden üzdü ve güvenimi de son derece sarstı. 
  3. Ameliyathane girişinde oğlum yatakta oturmuş korkuyla ağlarken Acıbadem'in anestezi görevlisini ve hemşireyi görevlerini doğru yapmaları için ikna etmek zorunda kalmam gergin sureci daha da uzattı ve yüksek tonda geçen bu tartışmalı ortam oğlumun ameliyathane kapısında yaşadığı anksiyeteyi çok daha fazla arttırdı. "İlaç işe yaradı, o bilinçsiz ağlıyor" diyerek durumu olduğundan farklı göstermeye çalışmak yerine görevlilerin bana karşı ahlaklı, çocuğuma karşı duyarlı davranmalarını beklerdim. 
Acıbadem Atakent Hastanesi'nde  çocukların ameliyattan önce sakinleştirilmesini on gören bir sistem kurmuşlar ama "biz ilacı verdik, olduysa oldu, olmadıysa çocuğunuzu korku içinde, bağırta bağırta götürürüz" yaklaşımına sahip olduklarını reklamlarında göremedim. 

Çocuklarımızın hakları var, onları korumak herkesin görevi ama en başta ailelerinin görevi. Karşımızdaki kim olursa olsun, ister doktor, ister okul müdürü, ister öğretmen, ister neyse ne! Hiç kolay değil ama birşeyler yanlışsa lütfen hakkınızı aramaktan ve çocuğunuzun haklarını korumak için sesinizi çıkartmaktan çekinmeyin. Yoksa o küçük çocuğun annesi gibi bağıra bağıra zorla ameliyathaneye sokulan çocuğunuzun arkasından çaresizce bakakalırsınız!

24 Aralık 2015 Perşembe

Alaattin Keykubat İlkokulu ile Robert Koleji bir eğitimde nasıl buluştu?

Önce sondan başlayayım. Konuyla ilgili sosyal medyada paylaşımlarım oldu ama bu eğitim benim için o kadar samimi ve içten bir ortamda geçti ki yazımı da evimde, içeceğimi alıp arkadaşlarımla sohbet ediyormuş gibi hissettiğim bloğumda yazmalıyım dedim. Küçükçekmece'de bir ilkokul olan okulum Alaattin Keykubat ile Robert Koleji Eğitimde Teknoloji ekibinin bir eğitimde buluşması hikayesini anlatıyor olacağım.

Eğitimde öğrendiğimiz araçlardan
biri olan Tagul ile öğrendiğimiz
tüm araçların isim bulutu
Sosyal medyayı belirli bir amaç doğrultusunda kullananlar bilir, orada olasılıklar sanki sonsuz gibidir. Twitter sayesinde tanıştığım, sonrasında birkaç eğitim ortamında karşılaşıp sohbet ettiğim Mehmet Özdemir Hoca ile konuştukça öğrendim ki benim eğitimde teknolojinin kullanımı ile ilgili öğrenmek isteyecegim çok şey var. Yakın zamana kadar teknolojiyi gayet basit düzeyde kullanabilmiş biri olduğum gerçeğini görmezden gelip, birgün bir mesajımda benim okulum da Google Classroom okulu olsun istiyorum dedim. Ne istediğimi tam bildiğimden emin değildim ama okuduklarımdan belli ki eğitim bir dönüşüm içindeydi ve biz de yakalamalıydık. O anda tek beklentim bana bir rehberlik edilmesiydi ama doğru kapıyı çalmıştım. Mehmet Hoca da ekibiyle birlikte beni bekliyordu :)

Müdürüme konuyu aktardım, kendisi yeniliklere acık bir insan dolayısıyla tahmin ettiğim gibi desteği tam oldu. İlk iş okulumuza ait özel bir internet adresi alınması gerekiyordu. O kısımları iyi bilmiyorum çünkü bir iki anlama girişiminden sonra bana ne kadar uzak isler dedim. Bana duygularını anlat anlayayım ama bana proxy adresi, ayarları vs. ile gelince o an stratejiyi belirledim. İnsanları yorma, bırak bildikleri en iyi işi yapsınlar. Armut pis ağzıma düş, üzümünü ye bağını sorma stratejisine geçişten sonra Mehmet Hoca'nın yakasından düştüm ve resmi işlemlerle ilgili gerisine karışmadım.

Alt yapı çalışmalarını, resmi isleri onlar halletti. Google okulu olduk. Sıra eğitime geldi. Beni en çok endişelendiren öğretmenlerimizin eğitim almaya istekli olup olmayacakları, istekli olanların katılabileceği ortak bir tarihin belirlenmesi konusuydu. Tam olarak içeriğin ne olduğunu kavrayamadığım bir şeyle ilgili öğretmenlerden bir fedakarlık beklemek başarısızlıkla sonuçlanacak bir girişim olacaktı.

Ne yaptık?

Robert Kolej'e gidelim, girmek üzere olduğumuz bir işi ucundan kıyısından biraz görelim dedik. Gönüllü iki öğretmen arkadaşımla,Hakan Doğan ve Didem Engin, Robert Kolej'e ziyarete gittik. Etkilendik, döndük. Bu kadar. Gerçi dönüş yolculuğu bu kadar basit değildi, sanırım 3.5 saat sürdü ama bu yazı mutluluk dolu bir yazı olacak, burayı geçelim.


Arkadaşlara orada bize gösterilen birkaç uygulamanın bizde yarattığı etkiyi anlattık, bu eğitimin değerini hissedince sanırım hissettirmek ve merak uyandırmak da mümkün oldu. Herkesin okul çıkısı iki saat kalmalarını istesek diyorken eğitim Cumartesi, sabah 9.30-15.00 arası 16 öğretmenin gönüllü katılımıyla gerçekleşti.

Eğitimi veren Serkan Aydın, Ayşenur Öznalcin, Orhan Aslan, Gamze Demirbaş, Fatih Torun...evet 5 kisi! Bu 5 kisi şehrin farklı yakalarından, hiçbir maddi karşılık beklemeden kendi imkanlarıyla okulumuza geldiler. Bir yerde karşılayayım dedim ama arabaya sığmıyorlardı :) Hem sıcak hem profesyonel tavırlı bu gençleri çok sevdik. İyi hazırlanmışlar belli. Kimin ne anlatacağı, konuyu biri anlatırken diğerlerinin ne yapacağı hepsi planlanmış. Bence neden 5 kisi geldikleri de belli oldu:
  • Şuna bastım ama öyle olmadııı!
  • Yapıyorum ama kabul etmiyor!
  • Buranın arka plan rengini nasıl değiştireceğim, böyle hiç iyi olmadı... gibi sırf benim sorduğum bir milyon tane soruya cevap verecek bir kişiyi basıma ben dikiyordum zaten.
Eğitim nasıl geçti derseniz? İşimize yarayacak uygulamalar öğrendik ve üstelik de eğlendik. Hatta içimizden bazi arkadaşlar kullanmaya başladılar bile ozel calışmalarında.


Eğitim veren öğretmenlerimizin tepkisinden de anlıyoruz ki; bu tip eğitimlerde öğretmenler sık sık ara vermek istermiş. Bilirsiniz hava almak için :) Bizden hiç ara talep eden olmadığı gibi ara ister misiniz diyen öğretmene de "niye ki güzel gidiyor devam edelim" dedik. Öğle yemeğine kadar ara vermedik. Sağolsun müdürümüz düşünmüş, bizim keyfimiz yerindeydi, hem çalıştık hem atıştırdık. Uzun lafın kısası eğitimin içeriği ve atmosfer harikaydı.

Okulumuzu Google okulu yapan, egitimin gerçekleşmesini mümkün kılan, benim bu ise girdim gireli her soruma, her mesajıma dönen Mehmet OZDEMİR'e, eğitimde teknoloji ekip üyelerinden Serkan AYDIN, Ayşenur ÖZNALÇIN, Fatih TORUN, Orhan ASLAN, Gamze DEMİRBAŞ hocalarıma, bastan beri destek veren okul müdürüm Fatma UYAR'a, bu egitime bir günlerini ayırarak gelen öğretmenlerimize ve öğlen evinden gelip bize o guzel yemekleri yapan Nurten Hanim'a çok teşekkür ediyorum.

Fedakar ve idealist insanlar ortak bir amaç için biraraya gelince sonuç bu...






- Posted using BlogPress from my iPhone


27 Ekim 2015 Salı

Aileler ilkokul çocuklarına ödev yapma alışkanlığını nasıl kazandırabilirler?

İlkokullarda okulun ilk aylarında velilerin PDR servislerine başvurma nedeni çoğunlukla aynıdır. Çocuğunu ödevin basına oturtmakta zorlanan veli, oturduğunda da ödevi yaptırmakta sorun yaşar. Her eğitim yılı başında oldugu gibi bu yıl da 1.sinif velilerimizle bir seminer gerçekleştirdik. Velilerimizden birinin sunumdaki bilgileri ihtiyac duydukça tekrar okumak istemesi üzerine bloğa bu konuda bir yazı koymamın faydası olacağını düşündüm. 

Bilinmelidir ki her çocuğun ödev yapmak istememe nedeni farklı olabilir. Bu nedenleri şöyle toparlayabiliriz.. 


Çocuklar neden ödev yapmak istemez? 
  • Yazılarının kötü olduğunu düşündükleri için,
  • Anne-baba tarafından yazıları eleştirildiği için,
  • Ödevin tamamı gözlerine çok göründüğü için,
  • Nasıl yazacaklarını anlayamadıkları için,
  • Ödevi neden yapmak zorunda olduklarını anlamadıkları için,
  • Tekrar tekrar aynı yazıyı yazmayı anlamlı bulmadıkları için,
  • Ödev yapma saatleri çatışmaya dönüştüğü için,
  • Hazır olmadan ödev yapmaya zorlandığı için,
  • Yalnız başlarına kalmaktan sıkıldıkları için,
Çocuğunuz saydığımız nedenler içinden hangilerinden rahatsız oluyorsa, o sorununa yönelik çözüm üretmek zorunda olduğumuz icin nedenleri iyi saptamak gerekir.

Not: Bu yazı velilere yönelik olduğu için yazıda ödevin kalitesi (niteliği), öğrenciye uygunluğu, çekiciliği, ne amaçla verildiği, miktarı gibi okuldan kaynaklanan değişkenlerden bahsetmiyorum.. 


Aileler çocuklarına ödev yapma alışkanlığını nasıl kazandırabilirler?

Çocuğunuz/siz yazısının kötü olduğunu düşünüyorsanız neler yapabilirsiniz?
  • Çocuğa önce yazısı ile ilgili yardım isteyip istemediğini sorun.
  • Hataları siz söylerseniz eleştirmiş olursunuz, ona söyletirseniz öz değerlendirme yaptırmış olursunuz.
      • "k harfinin üst tarafı çizginin neresinde?"
      • "a harfinin yuvarlak kısmının büyüklüğü sence nasıl?"
  • Siz iyi ya da kötü yazdığını söylemeyin.
  • Yazdıkları içinden en iyisi olduğunu düşündüğü kelimeyi/harfi vs. ona buldurun.
  • Neden iyi olduğunu düşündüğünü sorun, anlatamazsa ipucu verin.
      • "Görüyorum ki harf olması gerektiği gibi iki çizginin arasında, harflerin büyüklükleri aynı olmuş, kelimelerin hepsi çizginin üzerinde sıralanmış vb." 
  • Çocuğunuzu cesaretlendirin.
      • “Yazı yazarken acele etmeden, özenerek yazıyorsun.”

Ödevin tamamı çocuğunuzu ürkütüyorsa ne yapabilirsiniz?
  • Ödevi çocuğunuzun performansına uygun olacak kadar küçük parçalara ayırın. 
  • Sonuca değil sürece vurgu yapın böylece kontrolün kendisinde olduğunu hissetsin.
      • “Önemli olan yazının çok güzel, çok düzgün olması değil, önemli olan elinden geleni yapman” diyerek onu hem rahatlatmış hem de cesaretlendirmiş olursunuz.

Çocuğunuz ödevini nasıl yapacağını anlayamamışsa nasıl yardımcı olabilirsiniz?
  • Yazamadığı harfi, (varsa) yazı tahtasında, yoksa büyük bir kağıt üzerinde çalıştırın.
  • Harfin yazımını parçalara ayırarak öğretin. e harfini öğretirken; önce üst çizgiye doğru çiz, sonra oradan alt çizgiye doğru bir yarım yuvarlak çiz…şeklinde. 
  • Hala yapamıyorsa kılavuz noktalar kullanın.

Ödevi neden yapmak zorunda olduklarını anlamamışlarsa ne yapabilirsiniz?

O an yapması gereken ödevin ne işe yarayacağını açıklayın. "Tekrar tekrar aynı şeyi yazmanın bir nedeni öğrenmeni sağlamak diğer nedeni ise bilek ve parmak kaslarının gelişmesine destek olmak" diyebilirsiniz.


Tekrar tekrar aynı yazıyı yazmak istemiyorlarsa ne yapabilirsiniz?

Eğer çocuk yazının nasıl yazılacağını anlamışsa ve birkaç tekrardan sonra artık yazmak istemiyorsa, ödevi bitirmesi için bir önceki maddede açıkladığım gibi bir açıklama yaparak ikna etmeye çalışabilirsiniz ama gerginlik pahasına ısrar etmeyin ve durum hakkında öğretmenine bilgi verin. Ortak bir strateji belirleyin.  


Ödev yapma saatleri çatışmaya dönüşüyorsa ne yapabilirsiniz?

Herşeye rağmen ödevini tamamlamak istemiyorsa kesinlikle inatlaşmaya girmeyin. Aranızdaki ilişkinin zedelenmemesi çok daha önemli. Ödev yapmamanın sonuçlarını yaşaması için ödevini yapmadan okula gitmesine izin verin ve öğretmene durum hakkında bilgi verin.

Unutmayın çocukların dikkat süreleri yaşları +3dk.dır. Çocuğunuzu saatlerce ödev başında oturmak zorunda bırakmayın.

Yalnız kalmak istemiyorsa ne yapabilirsiniz?
  • Yanında bulunun ancak ödevi onun adına yapmayın.
  • Motive etmek için siz de kendi sayfanıza aynı ödevi yapabilirsiniz.
  • Zamanla çocuğun hazır hissetme durumuna göre yanında kalma sürenizi azaltabilirsiniz.

Çocuğunuz hazır olmadan ödev yapmak zorunda bırakmamak için ne yapabilirsiniz?

Gününü planlamasını öğretin. Çocuğunuzun isteklerine göre planı yapmasına fırsat verin. Günlük plan yaparken sadece ödevin en sona bırakılmadığından emin olun, bu kadarı yeterlidir.

Henüz okuma yazma bilmeyen çocuklar da günlük plan yapabilir.

Genel Öneriler
  • Ödevin yapıldığı saatte çocuğun dikkatini dağıtacak bir etken olmamasına özen gösterin.
  • Yanlış yaptığı için çocuğa ödevini baştan sona yeniden yaptırmayın. Yanlış yazdığında sildirmeyin, yanına doğrusunu yazdırın.
  • Masa başı ödevler için çocuğunuza uygun alanlar yaratın. Ayrı bir oda imkanı yoksa ona tahsis edebileceğiniz sessiz bir köşe yeterli olur.
  • Korkutarak ya da rüşvet vererek nasıl bir çocuk yetiştirmiş olursunuz? Ödev yapması için ödül/ceza yöntemini kullanmayın. Günlük plan yöntemi ile ödeve oturma sorununu halledebilirsiniz. Ödevini yaparsan dışarıya çıkabilirsin, ödevini yaptıktan sonra TV seyredebilirsin gibi şartlar koymayın. Bu ödevi sadece daha itici yapar ve asıl istediğini elde etmek icin asılması gereken bir engel olarak algılanmasına neden olur.  

21 Mayıs 2015 Perşembe

Sırp öğrencilerle Google Hangout üzerinden ortak ders işledik.

Ana Zivkoviç
Okul rehberlik servisi, çocukların gelişimini destekleyen ortamları yaratabilen ya da yaratılmasına öncülük eden bir birim olmalı, bu yönde yaşamdaki değişim ve gelişimi de takip edebilmeli. Sadece rehberlik birimi olarak değil okulun tüm paydaşlarının öğrencilerin vizyon sahibi olmalarını, farklı bakış açıları geliştirmelerini sağlamaya ve daha önce deneyimlemedikleri yaşantıları onlara sunmaya çalışması gerektiğine inanıyorum. Bu kapsamda daha önce education skype üzerinden gerçekleştirdiğimiz bir etkinliğimiz olmuştu. 

Şimdi ise Sırbistan'dan Ana Zivkoviç ile devam eden yazışmalarımız sonucunda Google Hangout'un video konferans ve ekran paylaşımı özelliğinden faydalanarak, Kahoot etkinliğimizi hayata geçirdik.
Hazırlığın son aşaması
Öncelikle, kısıtlı imkanlar nedeniyle yetersiz olan alt yapıyı hazırlamamız gerekliydi. Etkinlik için Milli Eğitim Bakanlığı kısıtı olmayan bir internete, her öğrenci için bir bilgisayara ihtiyacımız vardı. Ancak 4+4+4 sistemi nedeniyle ilköğretimlerdeki bilgisayar laboratuvarları kaldırıldığı için böyle bir imkanımız elbetteki yoktu. Ne okulumuzda bilgisayar laboratuvarı ne de öğrencilerimizde akıllı telefon olmadığına göre yapacak tek şey en az 2 bilgisayar ile bu işi gerçekleştirmekti.
Bilgisayarın biri projeksiyona bağlı,
diğeri Kahoot.it üzerinden cevap verme ekranı.

Mudurumuz Fatma Uyar okulun internet sorununu uzun uğraşlar sonucunda çözdü; her öğrenciye bir bilgisayar vermek yerine toplamda iki bilgisayar kullanacağımız bir konfigürasyonla labaratuvar engelini de aştıktan sonra artık etkinlik için hazırdık. Burada Bakanlığa biraz sitemkâr konuşacağım; bir eğitimci olarak okulda interneti rahatça kullanabileceğim bir sistem ve öğrencilerimin bilgisayarlara erişebileceği bir ortam istiyorum!

Çocuklarımız henüz kısa bir süredir İngilizce dersi alıyor olduğundan konuşma ağırlıklı bir etkinlik yerine oyun içerikli bir etkinlik olan Kahoot uygulamasını tercih ettik. Oyun temelli dijital öğrenme programı olan Kahoot ile öğretmenlerimiz Merve ve Ana etkinlikten bir süre önce bir quiz oluşturdular. Ôğrencilerimiz quizin oluşturulduğu konuları Merve öğretmenimizle birlikte derslerde zaman zaman tekrar ettiler.

Teknik alt yapıdan, ders içeriğine kadar çok yönlü hazırlık sürecinden sonra artık geriye bugün etkinliğin heyecanını hep birlikte yaşamak kaldı. Çok değerli şeyler yaşandı bugün o sınıfta: Öğrencilerimiz hayatlarında ilk defa İngilizce'nin yaşayan bir dil olduğunu sadece dizilerden, eğitim videolarından değil, aynı zamanda yaşamın içinden gördüler. Yaşıtlarıyla ortak dil kullanarak iletişim kurmaya çalıştılar. Basit düzeyde konuşmalar yaptılar. En önemlisi de bunları yaparken çok istekli ve heyecanlıydılar. 


Ortak dersimizin sonunda hissettiklerimi özetlemek istersem sanırım şöyle derdim; çocuklarımızın farklı yaşantılar deneyimleyeceği ortamlar yaratmanın mutluluğu paha biçilemez. Bence "okul" dediğin çocuğa ders dışında hayata dair gerçek bir yaşantı sunmalı. Okulları dershaneden ayıran şey de bu olmalı.


Sırbistan ile ortak ders işlememizde internet alt yapısını sağlayan Okul Müdürümüz Fatma Uyar'a; İngilizce dersi kapsamında içerik oluşturan, destek veren İngilizce öğretmenimiz Merve Bıyık'a; partnerliği, rehberliği ve teknik desteği için Sırbistan'dan İngilizce Öğretmeni Ana Zivkoviç'e çok teşekkürler: много вам хвала: Thanks a lot. Hope it is right. :)
Son olarak da Kahoot, Photopeach gibi uygulamalardan haberdar olmamı sağlayan kişisel mesleki gelişim ağıma katmaktan mutluluk duyduğum Uğur Mert'e çok teşekkürler. 
Öğrencimiz Ana'ya "merhaba" diyor ve kendini tanıtıyor.



21 Nisan 2015 Salı

ClassDojo uygulaması ile ilgili cevaplanması gereken sorular-4

ClassDojo yazı dizisinin sonuncusu... 
  • Class Dojo, puan sistemiyle kurucuların iddia ettiği gibi geribildirim verip cesaretlendirme mi yapıyor yoksa ödülü kullanıp -beyindeki dopamin salgısını arttırarak- ödüle karşı bağımlılık mı yaratıyor?

  • Uygulamanın pazarlaması (ClassDojo, Forbes tarafından Amerikan şirketleri içinde en çok umut vaat eden 99. şirket olarak gösterilmiştir, linki) yapılırken "amaç sadece olumlu davranışı pekiştirmektir" deniyor. O zaman soruyorum sistemde neden olumsuz davranışları cezalandıran eksi puan verme olanağı da tasarlanmış?

  • Yine Class Dojo ekibi tarafından yapılan açıklamalarda "dışsal ödül kullanılmıyor" deniyor. Burada kastedilen haftanın en yüksek puan alanına öğretmen tarafından verilen ekstra ödüller, imtiyazlar. Ancak sistemin özündeki öğrenciden puan alma ve öğrenciye puan verme dışsal ödülün/cezanın zaten kendisi değil midir?

  • Class Dojo ile + puan alan öne çıkartılırken, - puanda kalan ve yardıma ihtiyaç duyan çocuklar dışlanmış ve etiketlenmiş olmuyor mu?

  • Puan almamak ya da eksi puan almak çocukta davranış değişikliğini kısa vadede ortaya çıkarıyor ancak manipule etme gücünü üzerinizde açıkça kullanan, davranışlarınızı siz sormadan, talep etmeden hatta fark etmediğiniz anlarda değerlendirme yetkisini kullanan kişi ile uzun vadede ne kadar sağlıklı, içten bir ilişki kurabilirsiniz?

  • Sesli kullanma seçeneğinin olmasının ne gibi olumlu işlevi var? Sınıfta dikkat dağıtıp, konsantre olmuş çocuğun odağını öğrenme eyleminden uzaklaştırıp, dikkatini toplamakta zorlanan çocuğun ise daha çok dağılmasına neden olmuyor mu? Bununla ilgili video linki koyacaktım. Ses çıktığında sınıftaki rahatsız edici, garip ortam çok net görünüyordu. Ancak yazıyı hazırlamam için geçen uzun zaman sonunda linkin Youtube'tan kaldırıldığını gördüm. İşte artık var olmayan videonun linki.

  • Çocuğun okula gelmediği günler olduğunda puanının diğerlerinden sırf bu nedenle düşük kalmasının önüne nasıl geçiliyor?

  • Çocuklar, "kim kaç puan aldı?" derdine düşerken; özellikle ilkokul ve ortaokul çocuklarının kafasında eğitimin odağı "öğrenme eyleminden" uzaklaşmıyor mu? Yaşanmış orneklerden biliyorum ki yetiskinler bile bu kıyaslanma durumuna takılıp, odagı ogrenmede tutamiyor.

  • Topluluk önünde utandırılmaya neden olan bu sistemde, uyumda zorlanan çocuklar için zorlandıkları konunun grup içinde göz önüne çıkartılması çocuğun gururunu zedelemiyor mu? Ayrıca "akran baskısı", "topluluk önünde utandırılma" yöntemiyle davranış değişikliği sağlanmaya çalışılması ne kadar etik? 

  • Sınıfta hataların hoş karşılanmayacağını bilmek tüm çocuklar için cesaret kırıcı olmuyor mu? Risk alabilmek öğrenilmesi gereken en önemli becerilerden biriyken davranışlarının sürekli yargılanıp, puanla değerlendirildiği bir sınıfta çocuklar ne kadar risk alabiliyor? 

  • Bu sistemle çocuğa ya da veliye ayrıntılı bir geribildirim verilmesi mi yoksa davranışın tek bir puana dönüştürülerek veliye bu bilginin gönderilmesi mi teşvik ediliyor ? Sağlıklı geribildirim vermek bambaska birseydir, puanlamak demek kesinlikle degildir.

  • Yönerge takip etme becerisi yeterince gelişmeyen çocukların sürekli ekside kalması durumunu ortaya çıkaran bu yöntem özel durumu olan bu çocuklarda beceri geliştirir mi?

  • Sınıf puanı verildiğinde "sınıfın alabileceği toplu puanı düşüren çocuk olmak" (ihtimali bile) çocukların kendilerini rahat ve güvende hissetmelerini engellemiyor mu? 

Yazı dizisinin 1., 2. ve 3. yazıları burada.

Yazı dizisi ilginizi çektiyse, okumak isteyebileceğiniz bazı linkler:










ClassDojo hakkında aile görüşleri


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...