14 Mart 2012 Çarşamba

Yazmaya Alternatif Anne'de Devam Edeceğim

Merhaba bugün beni sevindiren bir gelişmeyi paylaşmak istiyorum.

Lisede soyleselerdi kesinlikle "yok artik, bir de kendi istegimle yazi mi yazacagim, ben kompozisyon yazmaktan bile nefret ederim" derdim. Sonra bloğumda yazmaya başladım. Yazmak kendimi iyi hissettirmeye başlayınca neden daha cok yerde yazmayayım ki dedim. Simdi Alternatif Anne sitesinde de yazacağım.

Sizleri de beklerim
http://alternatifanne.com/



Yazmak keyif verdigi sürece yazmak güzeldir:)

Çocuğum Oyuncaklarını Toplamıyor!

Psikologsanız ve anneyseniz çevrenin genel beklentisi, çocukla dingin, sorunsuz, evde sesin yükselmediği bir hayat yaşıyor olduğumuz yönünde olabiliyor. Şimdiden söyleyeyim, böyle bir ilişki ne eşle, ne çocukla, ne de arkadaşla pek mümkün değil, sağlıklı da değil.

Ornegin bizim evde Ege’nin dağıttığı oyuncaklarını toplaması konusu üzerinde pürüzler yaşıyoruz. Ege’ye dün akşam eve yaydığı flash kartlarını toplamasını hatırlattım:
Anne: ‘Ege’cim oyunun bitmiş gibi görünüyor. Yatağa gideceğiz birazdan. Gitmeden önce oyuncaklarını yerine koymak ister misin?’(Seçimi ve dolayısıyla sorumluluğu kendisine bırakıyorum)
Ege: ‘Hayır. Sen topla’(Seçimini yaptı!!! ama pes etmeyi düşünmüyorum)
Anne: (Önce derin bir nefes aldım, sonuçta ustaca sorduğum sorunun sonunda duymak istediğim cevap bu değildi) ‘Şu anda istemiyorsun, anladım. O zaman şimdilik ben kaldırayım, belki başka zaman da sen kaldırmak istersin.’
Ege: Tamam ben sonra yaparım (Kıvama geliyor)
Ben toplamaya başladım, kısa bir süre sonra Ege’nin bana kendiliğinden eşlik edeceğini umuyordum. Baktım beyefendi de hiç hareket yok. İkinci bir hamle zamanıydı.
Anne: ‘Ne kadar da çoklarmış, kendi başıma toplamam biraz uzun sürecek…(kısa bir bekleyişin ardından yine hareket gelmeyince) annecim sen de bana yardım etmek ister misin?’(yine seçimi ona bırakıyorum)
İşte sonunda birlikte topluyorduk. Toplama işi bitince ‘Ege bence evimiz çok düzenli görünüyor, ne iyi ettik de topladık’ şeklinde cilasını da sürmeyi de ihmal etmedim. (Geribildirim)



Bir püf noktası eklemek isterim; ben hissettirmeden işi ağırdan alıp çoğu kartı onun toplamasına fırsat verdim. Şimdi yazımı okuyanlar ‘alavere dalavereyle mi iş yaptıracağız’ diye düşünürlerse müsaadenizle hemen uzmanlığımı konuşturayım. En baştan ‘Annecim oyuncaklar oynandıktan sonra yerine konur’ şeklinde Ege’ye nasihat etseydim hiçbir yere varamayacaktık. (Yanlış olduğunu bilsem de daha önce denemedim değil:)
Benim çözüm yolumda uyguladığım bazı ilkeler, püf noktalar vardı:
• Cevaplarımla Ege’yi anladığımı ve o anda toplama konusunda isteksiz olduğunu kabullendiğimi hissettirdim,
• Emir kiplerinden, nasihatlerden uzak durdum,
• Seçimi ona bıraktım.
Bu püf noktalar kullanılarak çocuklara odasını toplamak, aldığını aldığı yere geri koymak gibi davranışları kazandırmak mümkün olabilir. Danışanlarıma her zaman ‘günlük hayatınızda davranışlarınızla çocuklara örnek olun’ derim. İşte ben de evimde davranışlarımla (kartları kendim toplamaya başlayarak) örnek olmaya çalışıyorum. Burada benim yaptığım sadece doğru davranışı seçmesi için onu doğru yönlendirmek oldu. Bu yöntem bizde çoğunlukla işe yarıyor. Yaramadığı zamanlar da var tabii. Öyle zamanlarda ‘bir dahaki sefere belki toplamak istersin’ diyerek paşa paşa kendim topluyorum. Yazının başında da söylediğim gibi psikolog olmam, bazı ilkeleri uygulamam, konuşma dilime dikkat etmem her zaman herkese istediklerimi yaptırabilmem anlamına gelmiyor, keşke gelseydi…
Kitabi bilgileri bilmek işleri kolaylaştırabilir ama annelik içgüdünüz sonunda her zaman doğru ya da yanlış yaptıklarınız konusunda sizi uyaracaktır. Her çocuk farklı, annelerin beklentileri farklı, geçmiş yaşantıları farklı, evin ahengi bile farklı değil mi? O zaman çözüm yolarının da farklı olması normaldir.


Yazmanın tadına doyum olmuyor...

13 Mart 2012 Salı

Amerika'da Türk Olmak- devam

Tam yazacaklarım bitti diyorum, bitmiyor. Hala evin içindeyim. Hatta fırından başlamalıyım.

Söyle ki; bizden once bir Çin'linin kaldığı evimizdeki fırının icini görünce küçük çapta bir sok yasadim. Birkaç gün fırının kapağını açtım açtım kapattım. Sonunda "kaçarı yok" dedim, eldivenleri geçirdim, hadi bismillah!!! Mis gibi yaptım ama kullanmaya baslamam biraz zaman aldi, fırının kapağını yine açtım açtım kapattım bu sefer gorduklerime inanana kadar. Görsel hafızadaki goruntuyu değiştirmeden birseycik pişiremezdim onda.

Simdi farkediyorum da bizim arkadaslardan birinin üst komşusu da Çin'li bir aileydi. O aile gitmeseydi, koku nedeniyle evi değiştireceklerdi neredeyse. İngiltere'de ayni binada yaşadığım Çin'li aileyi de katarsak bugüne kadar yaşadıklarım Çin'liler adına pek iç açıcı görünmüyor. 2010 Kasım'da yapılan son sayıma göre 1,34 milyar Çin'li varmış. Biri İngiltere digeri Amerika olmak üzere dunyanin iki ayri ucunda 1,34 milyar Çin'liden en temiz 3'u ile mi karsilastim bilemiyorum. (Yaşadığım olayları anlatmanın dısında kesinlikle hiçbir halk icin bir yargılamada bulunmak amacında değilim.) Genel anlamda, bulunduklari ortamda rahatsiz edici bir koku oldugunu soyleyebilirim. Bu belki de sadece temizlik degil, yemek yeme alışkanlıklarıyla ilgili de olabilir.





Neyse, Çin'den Cezayir'e geciyorum. Komşumuz vardı, Cezayirli. Üniversitede doktora yapıyordu. Konusmayi son derece seven, İngilizce'de takilinca araya Arapça ve Fransizca katarak zaten konusmasindan ambale olmus beynimi icinden çıkılmaz bir bunalıma sokan tarziyla yorucu ama sevimli bir arkadaştı. Neyse ki ben zorlaninca Murat'a satıp stand by'da dinlenebiliyordum:)

Bir gece, birsürü polis bizim Cezayir'li komşunun dairesine paldır küldür daldilar. Girdiler diyemeyecegim... O gürültüden nasıl korktuğumu anlatamam. Hicbirsey yapamadık, "O" da yapamadı. Anlamadı, anlatamadı... ülkesindeki üniversitenin kendisini resmi yollarla doktora icin gönderdiğini anlatamadı:(

Çok üzüldüm, korktum, kendimi hiç güvende hissetmedim, kızgınlık hatta öfke yasadım. Ne olursa olsun evi belli, okulu belli, nerede oldugu belli olan birisi gündüz vakti, olmadı aksam kapıdan insanca alınabilirdi. Yanlis hatırlamıyorsam birkaç gün sonra dönmüştü. Ortada da kayda deger herhangi bir sebep olmadıgı anlaşılmıştı.

Amerika'da Türk olmak cok zor degildi ama Cezayir'li bir doktora ögrencisinin arkadaşı olmak ve yapılanları sessizce izlemek cok zordu:(



Yazmanın tadına doyum olmuyor...

12 Mart 2012 Pazartesi

Amerika'da Türk Olmak

Daha onceden basladigim yazimin devamidir. Okumayanlar icin "Amerika'da Turk Olmanin Dayanilmaz Hafifligi" yazilarimi once okumanizi tavsiye ederim.

....İlk gun eve yerlestik, alisverise gidecegiz; ne otobüs, ne minibüs, ne taksi yolda sadece sahsi arabalar var. Hadi yuruyelim dedik, demez olaydik. Yolda giderken yanımızdan gecen arabalardaki insanlar dönüp dönüp bize bakıyorlardı. Hatta bir araba yavaşladı, icindekiler utanmadan elleriyle bizi işaret edip bir de ustune gulduler. Cok rahatsiz oldum. Her disari cikisimizda garip bakışlarla izlendik. Bir sure sonra, sokağa çıkacagimiz zaman bende hafif bir titreme baslamadi degil.
Aynen böyle iste Rollada boş sokaklardan biri:



Yaşadığımız yer yukaridaki kasabaydi, acaba yabancı olduğumuz icin mı bunları yaşıyorduk? Kıyafetlerimiz mı farklıydı? Sorun neydi?
Bir aksam pizzaciya gittik. İçeri girince sahibi "yürüyerek mı geldiniz" diye saskin bir sesle sorunca "eee pes yani" dedim!!!

Neyse merakta bırakmayayım; bizim yolda yürüyor olmamız hem tehlikeli hem de alisik olmadiklari birseymis. Oralarda kimse yollarda yurumezmis, heryere kendi arabalarıyla giderlermiş. Zaten bizden baska kimsecikler de yoktu yollarda. Bu insanlar nerede?, hic cocuk yok mu? sokak-mahalle kavrami yok mu? Yok arkadas, kel yollar arabalardan ibaret. Sokaklar boomboss.



Yukaridaki ev Oradan bir ornek mesela, keske bahce iclerinden bulabilseydim bir resim ama bununla idare edecegim.
Her evin super bahcesi var, bahcede yapay havuzlarindan tutun da oyun parklarina, trombolinlere kadar herseyleri var.

Uzun lafin kisasi insan gormeye hasret kaldik oralarda. Aralarına karışip, komsuluk yapma, onlari yakindan tanima olasiligimin da bu noktada bitmiş olduğunu anladım.

Kucuk kasabalarda İnsanları sadece mekanların icinde görebilirsiniz. Pizzaci, market, Cafe... Bu durumda sanırım hayatımda gördüğüm en kilolu insanları Amerika'da gormuş olmam bir rastlanti degil. Marketlerde kilolu insanlar icin özel alisveris arabaları var, aldiklarini taşımak icin degil, kendilerini taşımak icin. Aşağıdaki gibi birsey.



Reyon aralarinda gezerken yaninizdan geciveriyor etleri arabadan disari tasan insanlar.

Birgün bulunduğum kasabada bir pazar kurulduğunu öğrendim ve ogrenir öğrenmez soluğu orada aldım. Eve taze ve tek tek streç filme sarılmamış sebze alacagim icin cok heyecanlanmistim. Aşağıdaki resim Rolla pazarından.



Gerçi benim gittiğim pazarda kamyonetlerin arkasında sergiliyorlardı ürünlerini ama oyle özensiz degil. Yukarıdaki gibi örtüler üzerinde falan. Sebzeler cok temiz ve tertipli duruyor. Dolmalik biber aldım, hani su yapma plastik gibi gözükenlerden. Nerde bizim o küçücük ince kabuklu biberlerimiz. Yokluktan aldım iste. Bir Amerikalı teyze geldi onu nasıl pisirecegimi sordu. Ayaküstü dolma tarifi verdim:). Başka bir gün de Walmart'tan (bizim Migros ayarında bir fırt büyüğü) kereviz alırken kasadaki bayan "köklerini almissiniz, bunu nasıl yiyeceksiniz?" diye sordu. Onlar hep saplarını yıyiyorlarmis. Hani bizim havuç yediğimiz gibi. Ben de ona sordum " ee kökü neden satılıyor o zaman?" kadının cevabı: "yillardir burada calisiyorum ama siz alana kadar kökünün satıldığını farketmemistim. Dikmek icin falan satıldığını düşünürdum herhalde" oldu:)).

Daha once bahsetmiştim ev sahibimden. Angel'la hadi birbirimize Türk yemegi ve Amerikan yemegi yapalım dedik. Bize hamburger yapacagını söyledi, inanabiliyor musunuz? Ne değişik!!! Ben ona taze fasulye, mercimek corbasi yapacaktım. Orada bulduklarımla ancak o kadar olurdu yani yoksa bir doktururdum ki talihsizlik iste:)

Burada ara vereyim, telefon elime yapıştı. Su bilgisayarım bir düzelseydi:(

Yazmanın tadına doyum olmuyor...

9 Mart 2012 Cuma

Amerika'da Türk Olmanın Dayanılmaz Hafifliği-Bitmedi

İlginç bir ev sahibimiz vardı. Adını versem sorun olmaz, koskoca Amerika'da bir Angel. Sarı çizmeli Mehmet Ağa!!
Angel 3 cocuk annesi, ev hanımı ama 10 parmağında 10 faaliyet. Yeni gittigimiz gunlerdi, bir gün kapı çaldı, Angel uğramış.
"bir yere mı gidiyorsun" dedi. Şaşırdım,
"Yoo(nooo!!), niye ki?"
Durum anlaşıldı, banyo yapmis, saçlarımı kurutmustum!!! Benim icin her zamanki sıradan şey iste.

Dunya tatlısı bir bebeği vardı. Onu minivan'de yalnız bırakırdi, cocuk da sürekli aglardi. Çok üzülürdüm, bazen alır evde bakardım cocuğa. Bana para vermek isterdi ama ben asla almazdim. Bu ona garip gelirdi, o kadar rahatsız olurdu ki beni bazen Cafe'ye arkadaslariyla buluşmalarına davet ederek içten ice odesirdi benimle.

Bir gün eşi geldi, (eşinin nascardaki yarış arabalarından vardı) eve girmesi gerekti, su korktuğum meseleyle yüzleştim.
"would u pls take your shoes off!" birisine ayakkabısını çıkartmasını söylemek benim icin gerginlik sebebidir. Neyse çıkardı sagolsun. Asil sorun önüne terlik koyunca cikti.
"Pls, dont act like I'm a king" kendisine kral muamelesi yapmamamı istedi, diyemedim ki "ne alakası var!!" dil yetmedi. Adama terlik giydirene kadar akla karayı sectim. Yine kibarmis, mahcup ola ola giydi.

Kibar olmayanları da var. Bir gun musluğun bozulası tuttu. Tamirci çağırdık, adam çıkarmadı, Nuh dedi peygamber demedi. Terlik teklifini de "baskasının giydiği terliği giymem" diyerek berteraf etti. Sonuc, tamirci gitti, gidene kadar yumrugumu isirdim, sonra da tüm halıyı sildim.

Simdilik kesiyorum, yok daha bitmedi ama Ege kresten geldi gelecek:))


Yazmanın tadına doyum olmuyor...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...