16 Eylül 2017 Cumartesi

Bir Psikolojik Danışman olarak neyi kabul etmiyorum?

Bir konuşma yapılmıştı bakanlık yetkilisi tarafından, şimdi de bir yönetmelik çıktı.

Yapılan açıklamada ve çıkan yönetmelikte o kadar çok karşı çıkılacak nokta var ki...ben içlerinden en akla uymayanlardan (“akla uymayanlar” ifadesi ile ilgili olarak; yazarın Psikolojik Danışman kimliğinden çıkmama gayreti diyelim)bahsedeceğim.

Ben Psikoloji Lisansımın üzerine
Eğitimde Psikolojik Hizmetler Yüksek Lisansımı "joker öğretmene" döndürülmek için yapmadım. Yönetmelikte alanımıza temel teşkil eden bölümler tanımlanmamış; yani isteyen gelsin denmiş, kimin hangi bölümü okuyup bitirdiğinin bir önemi yok. Psikolojik Danışman tanımı da yok hatta yönetmelik içinde bizlere “bu elemanlar” şeklinde hitap edilmiş. Böylesi profesyonellikten uzak bir anlayışla yazılmış bir yonetmeligi kabul etmiyorum!

Sayın yetkilinin yonetmeligin değiştirilmesine gerekçe olarak yaptığı konuşmada bahsettiği, “okul barış ortamının sağlanması” konusuna gelince: Öğretmen ve idareci arkadaşlarımla olan ilişkimden gayet memnunum. Öğretmenlerle, okul psikolojik danışmanları arkadaştır. Bunun aksi bir algı yaratılmasını kabul etmiyorum! Zaman zaman kurum içinde öğretmenlerle ve idarecilerle çatışıyor olabilirim. Eğer çatışıyorsam bilin ki çocukların haklarını savunmak icin çatışıyorum ama öyle bazılarının mecliste yaptığı gibi kavgalı, küfürlü, seviyesizce değil. Konuşarak, tartışarak. Herşeyin adabı olduğunu bilerek. Eğer diyorsanız ki hak savunuculuğu yapan bir meslek grubunu okulda istemiyoruz, bizlerin yoğrulduğu hamur bu. Gerekiyorsa çatışılır ve çatışmalar çözümlenir, iki fikrin çatışmasından "doğru" doğar. Bizim aramızdaki kişisel bir çatışma değil, mesleği icra etmekten zaman zaman doğan fikir ayrılıklarıdır. "Ne demek diğer branşlar ile PDR arasındaki çatışmayı ortadan kaldırmak falan". Kabul etmiyorum!

Şu ana kadar nasılsam, yapılan talihsiz ve bilimsellikten uzak açıklamadan sonra da duruşum değişmeyecektir. Ben bir okul psikolojik danışmanı ve eğitimciyim. Duruşum da mesleğime yakışan şekilde olmaya devam edecektir.

Bizim meslek onurumuz vardır sayın yetkili, üstelik de çok önemlidir ve korunmaya değerdir. Sizin de öyle ise yaptığınız bu garip şeyi değiştirin, yoksa mahkeme zoruyla değiştireceksiniz. Bunun icin elimizden geleni yapacağız.

Psikolojik Danisman tanımını yönetmenliğe geri koyana kadar, “Psikolojik Danışmanlık ve rehberlik kadrosuna sadece bu ısın eğitimini alanlar” atanır diyene kadar, alanın etik ilkelerine saygılı bir yönetmelik yapana kadar bu is daha bitmedi, bitirmeyiz.



- Posted using BlogPress from my iPhone

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Okul öncesinden üniversiteye eğitememe sistemimizin 21. yüzyıl becerileri ile imtihanı


Eleştirel düşünce    → itaat
Problem çözme      → problem çıkarmama
Yenilikçilik               → risk almama 
İşbirliği                    → rekabet
İnisiyatif gösterme  → pasif olma
Öz-yönetim            → dış motivasyonlu denetim
Karşılıklı iletişim     →tek taraflı dinleme/me(!)
Yaratıcılık              → yerine ezber


Şimdi kaldığımız yerden devam edelim: Ziraat mühendisliğine, biyolojiye, işletmeciliğe, otobüs şoförlüğüne, aşçılığa, gemi kaptanlığına  vs... formasyon verelim derse sokalım; eğitim yönetimi, planlaması, sosyoloji, felsefe okuyanlara kurs açalım rehberlik ve danışmanlık servislerine psikolojik danışman olarak oturtalım, sınıf öğretmenliği mezunlarına kurs verelim özel eğitim öğretmeni yapalım; kimse aldığı eğitimin gerektirdiği uzmanlık alanında çalışmıyor artık galiba. Öyle bir gayretimiz yok bakanlık olarak. 

Derdim eğitimde alan dısı branşlarda çalışan bireyler değil; içlerinde canla başla uğraşan, çalışmalarını, profesyonel gelişimlerine gösterdikleri özeni takdir ettiğim pek çok arkadaşım var. Benim derdim sistemle. Karar vericiler, lisans eğitimi sonrası yüksek lisans ve/veya hizmet içi eğitimler, sertifika programları ile kişilerin kendi alanlarında profesyonelleşmesini sağlayacak tedbirler almak yerine yukarıda saydığım uygulamalarla sistemi zayıflatıyorlar. Bir de derdim, bunun kariyer gelişimi yaşam boyudur diyerek rasyonellestirilmesiyle.

Evet kariyer gelişimi yaşam boyudur, o zaman MEB bunun gereklerinin de tam ve eksiksiz karşılanmasıni istemelidir. Haklar ve sorumluluklar iliskisi bir nevi. Kariyer gelişimi birşey; bireylerin sistematik egitimden geçmeyip, formasyon eğitimi ve/veya kurslarla sınıfa sokulması ve 21.yuzyil becerileri geliştirmelerinin beklenmesi baska birşey. 

26 Nisan 2017 Çarşamba

Çocuklarınız icin ayağa kalkma zamanı. Su anda neden size ihtiyaçları var?

Aslinda bu yazıda çocukları olan olmayan tüm okurlarıma sesleniyorum.

Çocuklarımızın sizin sesinizi duyurmanıza ihtiyacı var.

Okul Psikolojik Danışmanları; Psikolojik Danismanlik ve Rehberlik Derneği, akademisyenler ve egitim sendikaları ile birlikte bugünlerde topyekun bir savaş veriyor. Bu savaş çocuklarımızı son derece yakından ilgilendiriyor.

Peki hangi konuda?

Okul Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Uzmanlarının (Rehber Ogretmen) çalışma şeklini belirleyen bir yönetmelik var. Tam şu sıralarda bu yönetmelik köklü bir değişikliğe uğruyor. Taslak hazır ve imzaya gitti. İmzadan çıkarsa yapacak hiçbirşey kalmıyor.

Peki bu değişiklik sizi neden ilgilendiriyor?

Psikolojik Danışmanlar çocuklara hicbir koşul koymadan, onlarla güvene ve anlayışa dayalı bir iliski kurarlar. Çocuklar ne hata yapmış olursa olsun, onları koşulsuz kabul eder, dinler, anlar ve onlarin yanında olurlar. Daha sonra ogretmenlerle, okul idaresiyle ve aileleri ile görüşürler ve çocuğun doğru anlaşılmasına aracılık ederler. Yaşadıkları problemleri çözmelerinde onlara yardımcı olurlar. Kısaca en zor anlarında çocukların yanlarındadırlar. Koşulsuz kabul ve karsilikli güvene dayalı bir iliski kurdukları icin cocuklar bazen anne-babasına ya da öğretmenlerine söyleyemedikleri olayları PDR Uzmanına anlatma cesareti gösterirler. Medyaya da yansıyan haberlerden de bilirsiniz ki birçok taciz olayını bazen kurdukları bu iliskiler sayesinde öğrenir bazen ogretmenin farkedemedigi ipuçlarını farkederek olayı açığa çıkarırlar.

Ama yeni yönetmelik bu haliyle imzadan geçerse, Psikolojik Danışmanların çocuklarla guvene ve koşulsuz kabule dayalı bir iliski kurması mumkun olmayacak. Uzun lafın kısası bu yönetmelik çıkarsa okul danismanlari artık Psikolojik Danismanlik hizmeti veremeyecekler.

Ne yapabilirsiniz?

Çocukların kaliteli danismanlik hizmeti alma hakkını korumak adına Bimer'e başvurarak endişelerinizi anlatabilir ve yönetmeliğin imzalanmadan önce kamu ile paylaşılmasını talep edebilirsiniz.

İş işten geçmeden lütfen aşağıdaki linke başvurunuzu yapın, bilgi edinme hakkınızı kullanın.

Örnek dilekçe üzerinde bazi değişiklikler yaparak aşağıdaki yazıyı kullanabilirsiniz.

https://www.bimer.gov.tr/

Örnek Başvuru:

Sayın MEB yetkilileri;

Psikolojik Danismanlik ve Rehberlik Yönetmeliginin değişmek üzere oldugu söyleniyor. Sosyal medyadan yapılan paylaşımlardan gördüğümüz kadarıyla rehber ogretmenler yeni yönetmelik konusunda oldukça endişeli. Bu durum beni de bir veli olarak düşündürüyor. Siz yetkililerden istegim yeni yonetmeligin imzadan geçmeden önce kamu ile paylaşılması ve yönetmelik üzerinde rehber ogretmenlerle bir uzlaşı sağlanmasıdır. Ayrica bizlere bu yonetmeligin çocuklarımızın kaliteli danismanlik hizmeti alma hakkını nasıl koruyacağını açıklayan bir bilgilendirme yapılmasıdır.

Saygilarimla


- Posted using BlogPress from my iPhone

7 Aralık 2016 Çarşamba

Sistematik eğitimin olumsuz etkilerinden korumak için çocuklarımızı destekleyebiliriz

Çocuklarımızı ödül ve cezadan, sınavların yıkıcı etkisinden, sistemin itaatkar çocuk talebinden, sonuç odaklı insan yetiştirmek gayretinden, başkalarıyla yarışmasına neden olan okul/eğitim sisteminin rekabete dayalı ikliminden koruyabilmek biz velilerin üzerinde durması gerektiğine inandığım en önemli noktalar.

Gerek Ege ile konuşmalarımızdan gerek onun okulda yaşadıklarından birkaç örnek ile düşüncelerimi somutlaştırmaya gayret edeyim:

"Testte aldığım puanı önemsemiyorum anne ama iyi alınca çabamın karşılığını almak güzel oluyor" (Bunu 3. Sınıfta söylüyordu ama geldiğimiz noktada, 7. Sınıfta LGS, onun için son derece önemli ve bunu değiştirmek için bir ailenin gücünün yetmediğini yaşayarak görüyoruz maalesef.)

"Kitap okuduğumu ispat etmek zorunda değilim, istediğimde okuyorum zaten, yağmur damlası almasam da olur anne" diyerek tabloda hanesi boş kalsa da bunu önemsemiyor. Her akşam kitap okuyor ama tablosuna kac sayfa okuduğunu yazıp, bana imzalatmıyor ve okula götürmüyordu. (3. Sınıf)

"Teneffüse çok az çıkıyoruz, oynayamıyoruz, gidip müdürle konuşalım diye önce arkadaşlarıyla konuşup sonra kimse gelmese bile müdüre giderek neden az çıktıklarını sorup, ne istediğini ifade etmişti. (2.sınıf)

Resim yarışmasına sokulan resmi ödül almayınca "anne ben de resmimi yapmak için çok uğraşmıştım, hani çabalamak önemliydi, benimkinin bir önemi yok mu? Neden tek o ödül aldı, bu haksızlık" demişti.

4. sınıftayken kızlar ve erkekler arasında ayrımcılık yaptığını düşündüğü bir branş öğretmeninin, konuştuğu gerekçesiyle kendisini uyarması üzerine öğretmenler odasına giderek konuyu gündeme getirip "haksız şekilde uyarı yapıldığını" söylemişti.

5. Sınıfta yasak olmasına rağmen okula küpeyle gidiyordu. Müdür yardımcısı Ege ile konuşmuş ancak Ege, "kızlar okula küpe ile geliyor, onlara izin veriliyor. Bu toplumsal cinsiyet ayrımcılığı değil mi?" diyerek kendini savununca, müdür yardımcısı pası bize atmıştı. Okulda bir karar alınıp tüm öğrenciler için küpe takmama kuralı uygulanıncaya kadar takmaya devam edeceğini, herkes için aynı kurallar uygulandığında kendisinin de çıkaracağını söyleyerek yine okula küpeyle gitmeye devam etmişti.

Tüm bu durumlarda fikirlerine ve yaptıklarına bakarak onun doğru yolda olduğunu düşünüyorum. Sorgulayan, doğru olduğuna inandığı şeyleri yapan, haksızlığa uğradığını fark eden ve dile getiren, istekleri için çözüm arayan ve harekete geçen bir insan yetiştirmek isteyen her ebeveynin de yapabileceği şey; sistemle akmak ama yeri geldiğinde ona karşı durması için çocuğunun arkasında olmaktır.

Not: Bu yazı 2016 tarihinde yazılmış olup, revize edilmiş haliyle 03.02.2021 de tekrar yayınlanmıştır.


- Posted using BlogPress from my iPhone

22 Kasım 2016 Salı

Çocuğunuzun öğretmeninde aradığınız en temel özellik nedir?

Bir sınıfa girdiğinizde gördükleriniz, o sınıfın yönetim şekli ve sınıfın iklimi hakkında size bir fikir verir. Öğrenciler sessizce oturuyor, söz almıyor, soru sormuyor sadece dinliyorsa orada özgür hissetmediklerini ve sınıfta baskıya (korkuya) dayalı otorite kullanıldığını düşünürüm. Öğrenciler akıllarına gelen soruları anında soracak kadar özgür hissediyor, sorulara cevap veriyor, yüzleri gülüyorsa, orada sevgi ve saygıya dayalı bir otorite görürüm. "Sevginin olmadığı sadece saygının olduğu sınıflar soğuk yerlerdir" diyor Doğan Cüceloğlu. Böyle sınıflarda herkes rolünü ve sınırlarını iyi bilir ve ona göre davranır. Öğretmen dersini anlatır, derslerini sorunsuz işler, gerisi ile pek fazla ilgilenmek istemez.



Bir öğretmende aradığınız en temel özellik nedir? sorusuna Doğan Cüceloğlu'nun verdiği cevap; ne öğretmenin alan bilgisi, ne konu anlatımındaki becerisi ne de öğrencilerinin sınavlardaki başarısı oluyor. En önemli özellik, öğrenci ile "empati yapabilmesi, onu öğrenci olarak değil önce insan olarak görüp saygı duyması ve içten yaklaşımı". Bu durumu Özgür Bolat öğretmenin öğrencisini "mesleki" olarak değil, "kişisel olarak sevebilme yetisi" şeklinde açıklıyor; belki siz de bir veli olarak "öğretmenin duyduğu şefkat ve çocuk sevgisi" dersiniz. Nasıl tanımlarsak tanımlayalım şahsi kanaatim; sevginin olmadığı yerlerde çocukla gerçek bir ilişki kurulamayacağı yönünde. Gerçek bir ilişki olmayan yerde ise ne çocuğun kişisel gelişiminden bahsetmek mümkün ne de kaliteli bir öğrenme ortamından. 

Bu vesile ile veliler için önerim:

Öğretmenlerinizin nasıl eğitim verdikleri, kaç net çıkarttırdıkları, nasıl ders işlediklerinden önce, çocuklarınızla saygı ve sevgi dolu bir ilişkileri olup olmadığını sorgulayınZaten sevgi bağı kurulduysa ve öğretmen çocuklara saygı duyuyorsa çocuğun öğrenmesinde ortaya çıkabilecek her türlü sorun karşılıklı işbirliği içerisinde çözüme ulaştırılır.

19 Kasım 2016 Cumartesi

Malum Önerge

İnsan bu memlekette bırak mutlu olmayı, akıl sağlığını koruyamaz, sağlıklı düşünemez, hissedemez, çalışamaz oluyor. Bir gün ilkel yaşam formlarından biri otobüste giyimi nedeniyle kadını tekmeliyor, toplumsal bilincin nereye gittiğinden endişe edip, güvende hissetmiyorsun; baska bir gün bir önerge veriliyor, yine endişelenip, bir de üstüne utanç duyuyorsun... hem de kendi yapmadığın seyler için.

En kötüsü de böyle hissettiğini söylediğinde samimiyetin sorgulanıp, infaz ediliyor. Zira karşı tarafın hata yapma ihtimali olmadığı için; eğer sen böyle hissediyorsan MHP ve CHP'nin çarpıtmalarıyla delüzyonel bir bozukluk yaşıyor olmalısın.

Halbuki hesaba katılamayan baska şeyler var. Okuyabiliyorum, algılayabiliyorum, demek ki herseye rağmen hala sağlıklı düşünebiliyorum ve kanım donuyor, hepsi bu. Yoksa MHP önergeye karşı duyuru yayınlamış, CHP karşı gelmiş, önergeyi AKP vermiş...umrumda degil.

Ben işim nedeniyle cinsel istismar mağduru çocuklarla konuşuyorum, ailelerini dinliyorum ve uzun süreler kendime gelemiyorum. Sonra önemli birileri çıkıyor "Yaş sınırı nedeniyle evlenmiş ama nikah yapmamış" diyerek hukuksal açıdan var olmayan, vicdani açıdan da var olmaması gereken bir kategori ortaya atıyor. Devletin böyle garip bir tanımlama ile normalleştirdigi şey çocuk istismarı oluyor.

Aklıyla, kalbiyle, hukuk diliyle bakan herkes görüyor ki çocuk evliliği diye birşey yoktur. Bu düpedüz çocukların istismarıdır. İster iki çocuğu birbiriyle cinsel iliskiye sokun (evlendirme degil bu!); ister bir çocuğu bir yetişkinle cinsel ilişkiye sokun; ister herkes buna gönüllü olmus olsun yapılan herhalükarda cinsel istismardır. Birinde aileler çocukları (evlendirerek!) istismar ederken; diğerinde çocukla birlikte olan yetişkin istismar ediyor.

Cinsel istismar diyorsak zaten ortada bir güç dengesizliği vardır ve ne şekilde olmus olursa olsun suçtur. Bu nedenle "Cebir, tehdit, hile ve iradeyi sakatlayan başka bir nedenle cinsel istismar suçunu işleyenler..." demenin mantığı yoktur. Anlamsız ve geçersiz bir cümledir.

Bu önergenin ilk cümlesindeki cinsel istismar belli koşullar altında olursa suç; olmazsa değil şeklindeki kabullenmesi midemi bulandırıyor.

Acilen bu ne dediği belli olmayan önergenin değiştirilmesi, düzenlenmesi; devletin de toplumdaki yanlış gelenekleri korumayı bırakması gerekiyor!



- Posted using BlogPress from my iPhone

9 Kasım 2016 Çarşamba

Delirttiniz insanı!!!

Birkaç lafım var söyleyecek. Artık üslubumu mazur görün cok dikkat edemeyeceğim. İki gündür içim içimi yiyor. Hazmedemiyorum. Neyim ben? Piyon mu? Joker mi? Ben hangi kuruma çalışıyorum? Benim isimle ilgili, eğitimimle ilgili, çalışma alanımla ilgili söyleyeceklerim olamaz mi? 657'ye tabi olup da devletin malı olarak oradan oraya biz kadar sürüklenen hor kullanılan pervasızca talan edilen bir meslek alanı daha var mi?  


Bana soran yok, kendi çöplüğümde ötüyorum...bari beni duyan, okuyan, beni anlayan birileri olsun. Büyüklerimiz aralarında konuşmuş, anlaşmış. Bize laf söylemek yine düşmemiş. İki gün once anladim ki "birgün her rehber öğretmen ögrencisi olmayan bir çocuğa ait danışmanlık/egitim tedbirini bildiren mahkeme kararını kucağında bulacak". 


Çalıştığın okulda öğrenci olmasa da, 20 kusur yaşında da olsa çevre mahallelerdeki suça karışmış ya da mağdur olmus kişilere bakılır;

Muhtar ve kolluk kuvvetiyle yerinde adres tespiti yapilir;

Kendisine/ailesine hakim yetti gari diyene kadar, sen ya da çocuk taşınana kadar danısmanlik hizmeti verilir;

Okuluna devam ettiği resmî evraklarla tespit edilir, etmiyorsa tutanak tutulur/ettirilir;

Cocuk hakimine sayfalarca rapor yazılır...


100'lerce dosyadan bahsediyorlar sadece Kucukcekmece ilçesinde bekleyen... Bu nedir arkadaş? Ne olduğumu sasırdım artık. Ne is olsa yaparım, kim gel bize çalış derse giderim...ortada sıçan koş Adalet Bakanlığına, dön Milli Egitim Bakanlığına, Olmadı Çocuk izlem Merkezine, yetmedi Narkotik toplar, bitmedi Siber suçlar toplar, Unıcef proje yapar, kendi okulun yetmez baska okullara gönderirler o da yetmez okul bölgendeki bilmem kaç tane mahallenin danismanlik ihtiyacına cevap vereceksin diye sorumlu tutarlar... Yani bu rehber öğretmenleri nereye kullanacaklarını sasırdılar. Nevrim döndü. Nerede ihtiyaç varsa oraya servis edilmekten bıktım usandım. Bir insan kaça bölünür? Kac alanda kendini geliştirir, kac alanda çalışır, az insaf ya yeter!!!!!


28 Ekim 2016 Cuma

Veli için değil, çoçuğun merkezde olduğu bir bayram kutlaması

Özel okulların kutlamalarında genelde gördüğümüz seyler malumunuz; okulun kurucusuna atıflar, sıkıcı protokol konuşmaları, okulun reklamları, saatlerce süren ve çocuklar icin eziyete donen bekleyişler, bayılan çocuklar (bizzat gözlerimle görmüşlüğüm vardır), kısaca bitse de gitsek dedirten ortamlar, tören öncesi hazirliklar sırasında sergilenen pedagojik olmayan yaklaşımları da katarsak bu sevimsiz liste benim için uzar gider...

Bugun bunların hiçbiri olmadı. Veli olduğumdan beri ilk kez "çocuk dostu" bayram kutlamasına şahit oluyorum. Saatlerce sürmeyen, iyi bir planlamayla keyifli bir tören kutlandı bugün Ege'nin okulunda. Keyifliydim cunku torende görev alan herkesin öğretmeninden öğrencisine hatta dans eden müdür yardımcısına kadar... herkesin eğlendiğini gördüm. Okul müdürünün kendisi icin ayrılmıs bir protokol sırası olmaksızın velilerle iç içe oturduğu, çocuklarin omzunu sıvazladığı; samimi ve çocukların da eğlendigi, ailelerin sadece izlemedigi çocuklarıyla birlikte sahneye çıktığı, göstermelik olmayan gösterilerle Cumhuriyet'imizi kutladık bugün.

Siz gördünüz mü bilmiyorum ama ben ilk defa farklı sınıf seviyesinden öğrencilerin birlikte bir etkinlik sahnelediğini; ebeveynlerle çocukların birlikte sahneyi paylaştıklarını gördüm. 4., 5. ve 6. sınıf öğrencileri birlikte dans ettiler. Anneler ve babalar çocuklarıyla oratoryo yaptılar. Tribünlerdeki veliler kendilerine verilen kocaman bayrağı açarak sahnedeki çocuklara eşlik ettiler, tören bitiminde o bayrakla sahnede gururla gezdiler...

Sadece tören sırasındaki ortam degil törenden önceki hazırlık aşaması da çok önemliydi benim için. Geçmiş deneyimlerin aksine Ege'de bir stres ya da isteksizlik oluşmadı. Demek ki öğretmenler icin sadece sonuç degil süreç de önemliydi. Öğretmenler üzerinde stres yaratmayan okul idaresi, çocuklar üzerinde baskı yaratmayan öğretmenlerin olduğu bir okul "çocuk dostu" tören yapabilen okuldur.

Son olarak okul 11.00'de bitmesine rağmen törenden sonra çocuklara kumanya dağıtılmasıyla da tekrar gördüm ki bugun herşey bir yana merkezde veli degil, çocuklar vardı.

Bütün bu saydığım noktalarda gösterdikleri hassasiyetten dolayı bir anne, psikolog ve egitimci olarak TED Atakent okul yönetimini ve öğretmenlerini tebrik ediyorum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...