9 Mart 2012 Cuma

Amerika'da Türk Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

2003 yılıydı, 16 saat süren eziyetli yolculuktan sonra gecenin bir vakti aktarma otobüsünde gözümü açtığımda kendimi Devler ülkesinde gibi hissettim. Karanlığı yaran ışıklara bakakaldim. Esim de ben de ayni duygulari yasadik, cok kucuguz, yutulmus gibi..hala da esimle konuşuruz o anı.











Resimlerdeki manzaraların icinde olmaktan kesinlikle büyülendik ve farklı bir kulturdeyiz dedik.

Kalacağımız eve geldik sabahın 3-4'u gibiydi. Elektrikler kesikti:) Amerikaya geldik elektrikler mi kesik!!! inanamadik. Ev sahibimiz de bir mahcup, "aslında hic kesilmez, ilk kez oluyor, 3.dunya ülkeleri gibi kesileceği tuttu" diyerek durumu kurtarmaya çalıştı. Bende garip bir memnuniyet duygusu belirli tabii..

Orada yasamanın en guzel yanlarindan biri de alışveriş yapmanın rahatlığı. Bilen bilir alisverisi hiç sevmem, nedenini orada anladım; GERİLİYORMUSUM!! meğer. Orada cok rahattim; aldın mı? vaz mi geçtin? sebebini soran yok, kullandın ve beğenmedin asla soru yok! Sırf denemek icin bisküvi yiyip beğenmedim deyip paketi geri verecek kadar septik bir milletiz buna bile soru yok (bunu yapan ben değilim, esım falan okur da!! belirteyim dedim.)
İcimde alışveriş canavarı varmış da yeri darmis meğer!!!




Bir gün evin önünde hani olur ya çimlik alan orada oturuyorum, yoldan gecen birisi durdu, hem gülümsedi, "hem iyi günler" dedi.
Esimin sınıfından bir arkadaşı herhalde dedim, iyi gunler diledim. Tanimadigim biri olmasi imkan ve ihtimali yoktu tabii. Ertesi gün yine oradan gecen baska biri gulumsedi, sonra başka biri... Siz hic tanimadiginiz birine bildiginiz sırıtır sekilde merhaba dediniz mi? Ben döndükten sonra dedim, tavsiye etmiyorum:)), bön bön bakılıyorsunuz.

Geçelim açılır kapanır kapılara... Eşim bir gün dedi ki "Aylin, bir gün de sen yol ver!!!" Ben ne yapıyormuşum söyleyeyim de buradan da rezil olayım. Hemencecik geçivereyim de yolu tikamayayim telasiyla fırt fırt aradan, onden geciveriyormusum. Sonra durmayı, beklemeyi ve acele etmemeyi öğrendim.
Acele etmek zorunda olmadığımı Walmart kasasinda da gordum. Kuyruk ne kadar uzun olursa olsun arkadan acele eden yok, ensemde kimsenin nefesi yok, elim ayağıma dolaşmadan kasadan çıkmak da varmış.

Amerika'dan Eskisehir Yildiztepe Hava Lojmanlarina dönüş yaptık. İlk zamanlar nizamiyelerdeki askerlere gülümseyip selam veriyordum, şaşkın şaşkın bakıyorlardı gariplerim, ne bilsin kafası karışmış birinin garip davranışları olduğunu.
Bir de minibüse binmek icin kuyruk olusturmaya calisiyordum ilk zamanlar, kimse tınmiyordu tabii. Kac sabah ise gec kaldim, ite-kaka minibuse binmeyi reddettigim icin. Gel gör simdi, pehh!!!



Bir gün araba kiraladık iki aile, uzun bir gezi planı yaptık. Gunun sonunda Niagara Şelalelerindeydik. Not duseyim Niagara Kanada ile Amerika arasinda sinirdadir. Kanada ile Amerika arasinda siradan bir kopru vardi, vizir vizir gecen arabalara baktık. Kimse kimseyi durdurmuyor, birsey soran yok. Karnimiz da nasil aç, orasi renkli isiklariyla cazip gorundu. "Bir deneyelim, gidelim olmazsa doneriz ayni kopruden" dedik. Bastık geçtik karşıya, kimseyi durdurmayan görevli bizi durdurdu. O kağıdı istiyor yok, bu kağıdı istiyor yok, "siz ne yapmaya gidiyorsunuz?"dedi. Bizdeki cevap "aksam yemegi yemeye!?!?"oldu. Üniversitede okuyup da aksam yemegi yemek icin öylece ülke değiştireceğinizi mı sandiniz diyerek lafı kibarca tam yerine yerleştirdi.
İste o köprü:



"İyi geri donelim" dedik ne yapalim..Görevli "Amerika'ya da dönemezsiniz" deyince biz kızları bir gülme tuttu. Neyse sonunda nezarethane gibi bir yerde filmlerde gordugunuz esrar saticilari, kacakcilarla birlikte saatlerce kağıt işlemlerinin bitmesini bekledik. Bu bizim ki saflık degildir de nedir? Güleceğim tabi:)))))))

Yazmaya devam etsem daha neler var ama şimdilik bu kadar olsun. Yazarken yeniden yasadım. Belki başka yazıda devam ederim. Belki de İngiltere maceramı da yazarım. En cok da büyüyünce Ege okusun diye.

Blog yazıları icin yeni bir yöntem zamanıdır.

Bu sabah uyandığımda hangi konuda yazsam diye düşünürken buldum kendimi. Aklımda iki konu vardı; birisi Amerika'da bir Türk olarak yasadiklarimdi, digerini UNUTTUM!!! Hani dilinin ucunda olur da bir türlü toparlayamazsin, çıkaramazsın ya iste o durumun gerginliği içindeyim.
Bundan sonra blog yazılarım icin aklıma birsey geldigi zaman mutlaka not alacağım. Zira ne zaman, nerede, aklına ne gelecegi belli olmuyor.
Bir sonraki yazım belli oldu, Amerika'da Türk gibi yasamak!!!

Yazmanın tadına doyum olmuyor...

7 Mart 2012 Çarşamba

Lolipopçu doktorlar heryerde mi?

Doktora giderken "yine lolipop verecek" diye endiselenen benden başka anneler varmış. Bugün Alternatif Anne kurucusu sevgili Gülüş Turkmen'den aldığım bir tweetle bunu anlamis bulunuyorum.

Kreste veli olarak velilere, okulda psikolog olarak yine velilere anlatmaya çalışıyorum, "seker zehirdir".

Oglumun kilosu sizi yaniltmasin:))
Bazi zamanlar bunu anlatirken cevreden bana nasil bakildigini biliyorum. Bu kisiler yazımı okuyunca "hah benden bahsediyor" diyeceklerdir:))
Eyy ahali!!!! ben dusundugunuz gibi pimpirikli olsam ne yazaaar olmasam ne yazaaar? Olan sizin cocuklariniza oluyor. Yalniz benim ogluma dokunmayin. Konu komsu, eş-dost-akraba, gördüğünüz yerde oğlumun eline seker, ıvır zıvır bakkal ucubeleri tutusturmayin, artık psikologmusum falan dinlemem, susmam bozarım.
Hadi yakin cevreyi berteraf ettik diyelim ya bu doktorlara ne demeli...Sizin derdiniz ne?
Doktorla aramızda gecen konuşmayı aynen yazıyorum:
D: Oğlunuzun Allerjik bir yapısı var. Allerjik Rinit. Nemden uzak durun, evde çamaşır kurutmayın, bakkal ürünlerini yedirmeyin.
Ben: Tamam, zaten dikkat ediyorum.
Biz cikarken "Al bakalım küçük bey" diyerek lolipop uzattı.
Ben: eeee ?!?!? Ne oldu simdi!?!?
Biri doktorları bari durdursun. Lütfen yani!!!!

- Posted using BlogPress from my iPhone

1 Mart 2012 Perşembe

Mimlendim!!!

1- En sevdiğin şeyler nelerdir, nelerden hoşlanırsın?

Basit zevklerim vardır, küçük seylerden mutlu olurum ama ayni küçük seylerden cabuk da demoralize olurum. Mesela arabada isime giderken radyoda sevdiğim bir şarkı başlasa içim kıpır kıpır olur, bulutlu günlerin ardından parlayan güneşle yine kıpraşırım. Ailece herzaman yapmadığımız seyler yapmayı çok severim; uçurtma uçurmak, aquaparkta oynamak. Banyodan çıktığında ve sabah uyandığında Ege'nin ensesini ve tombik ellerini koklamak ve koklarken de "fırından yeni çıkmış pogaca bunlar demeyi", Ege gözlerini böcül böcül açıp heyecanla yaptıklarını anlatırken onu yememek icin zor durduğum anları çok seviyorum. Uyumadan once avucunun icini yanağıma koyup bir de burnuma opucuk kondurmasina bayiliyorum.
Sosyal medyayı takip etmeyi seviyorum, yüzmeyi seviyorum, bilgisayar ya da playstation oyunlarını seviyorum, internette gezinmeyi, çocuklarla oynamayı, hiç denemedigim yeni tatlar denemeyi, yurt dısı seyahatlere çıkmayı, insanları sasirtmayi, kendi hayatimda ve baskalarının hayatında farklılıklar yaratmayı seviyorum, organizasyonlar yapmayı ve insanları biraraya getirmeyi, eski dostlarla sohbet etmeyi seviyorum. Acaba atladigim birsey var mı? Ha bir de buz pateniyle kaymayi sevmiştim ama pek fırsat bulamıyorum. Benim ben olmam icin tüm fırsatları ayağımın altına tek basına seren canım Annemi, bana sürekli destek olan Esim Murat'ı (soylenirken bile!!!), Oglumu yuregime sigdiramayacagim kadar cok ama cok seviyorum. Oglumun en cok da gulerken fotografını yakalayabilmeyi, o anı durdurabilmeyi seviyorum.






29 Şubat 2012 Çarşamba

İste tam da bu yuzden hayvanimizin olmamasi daha mi iyi diye soruyorum?

2 aydan fazla bir zamandır bizdeydi "Tosbaa". Ege'nin evde hayvan beslendigini gorup, hayvanlari sevmesini istedim, ileride her gun Tosbaa'ya onun yemek vermek isteyecegini umdum. Bir haftadır Tosbaa yemek yemiyordu, sürekli uyuyordu, kıs uykusuna yattı sandim. İnternette okumuştum, suları soğuksa kıs uykusuna yatarlarmis. Suyuna koyduğumuz isiticinin bozulmuş olduğunu gördüğümde sanırım geç olmuştu. Sanırım hastaydi o yüzden yemiyordu, bugün iki kere gözlerini açtı, ikisinde de yanindaydim elimle ağzına yemek verdim ama kafasını çevirdi, 2 kere ağzını kocaman açtı sanki esner gibi. Uyanıyor sandim, ama sanırım can çekişiyormuş.

B.k İcinde Badem Kadın

Burada kısaltmaya tasvir edilen salonum, içindeki badem kadın da benim. Gulsum Hanim olmasa halim harap zira dizi sakatladik. Dizi bükmeden ve tam da duz tutmadan eğilmek sizin icin ne anlama geliyor bilmiyorum ama cocuğu sabah Kres Servisi'ne yetiştirmesi gereken bir anne icin Çin işkencesi h..t etmiş yanında! Yetişme telaşından daha onceden düşünmediğim kendiliğinden kapanan ağır apartman kapıları var bir de. Eğer yanılır da önünde kalırsanız sizi dışarı postalayiveriyor. Kapı demişken hastanelerin döner kapılarına sıkışmamak icin hızlı çekimde ziplarken etrafa izlenesi sahneler yarattığınızdan emin olabilirsiniz. Son olarak butun gece kipirdamadan yatmaktan pelte olmus vucudunuzla sabaha karsı tuvalete gidip yatağa dönerken komşuları uyandırmamak ayrı bir koordinasyon ve azim gerektiriyor. Hala sersemken birden elinize değnekleri alıp hop hop ziplamak her babayigidin harcı degil. Sakatlanmanın avantajlarını da anlatmadan geçemeyeceğim; yemekleri Gulsum Hanim yapıyor, aksam Murat eve gelince sofrayı hazırlıyor, masayı topluyor, bulasiklari yerlestiriyor, meyve soyuyor, Ege'yi yatmaya hazirliyor, ona kitap okuyup uyutuyor. Tüm bunlar olurken ben muhtemelen ve malesef kaba etlerimi büyütüyorum. Uzun lafın kısası meniskus ve çapraz bağlarda yırtılma sonucunda 20 gün raporla evde saksı gibi oturuyorum. 20 gün sonra ameliyat olmam konusu netleşecek. Ege yanima yaklasmiyor, opmek istiyorum izin vermiyor, nadiren bacağın iyileşti mı? Oynayalım mı diye soruyor o kadar. Bugünlerde biraz gerginim, moralim bozuk, ameliyat olmaktan korkuyorum, Ege icin endişeleniyorum yani beni görürseniz bir yerlerde etrafımdan dolaşın:) Ben kar, buz insanı değilim, ben İzmir'liyim, güneş, yeşillik ve piknik insanıyım. Ben demiyorum MR sonucum diyor.

27 Şubat 2012 Pazartesi

İyilik yapmak gercekten zor!!!

Sakarya hastanesinden geliyorum. Son duruma gore hastaneye dilekçe ile başvurmam gerekiyor. Dilekçe yönetim kuruluna sunulacak. Burhanettin Bey Olumlu yanıt gelecegini düşünüyor. Yanıt geldikten sonra kan aldirmaya gelen herkesin "kanını gönüllü olarak vereceğine ve sonrasinda herhangi bir hak talep etmeyeceğine dair" bir kağıt imzalaması gerekecek.  Bashekimle yaptigim ilk gorusmede o ana kadarki donör adayı sayısının 36 kisi oldugunu belirtmistim. Bugun yaptigim gorusmede Burhanettin Bey 36 kisi konusunda israrci davrandi yani listeye yeni isimler ekleyemeyecegiz. Süreçle ilgili sizlere bilgi vermeye devam edeceğim. Bu durumda kan vermek icin yeni bir tarih belirleyeceğiz. İlgilenen herkese teşekkürler.Herseye ragmen Sakarya Hastanesine tesekkur ederiz. Lütfen herkese iletin. 

20 Şubat 2012 Pazartesi

GamzeAnne'ye özür borçluyum.

Yazım yok olmuş. Nasil olmus, ne zaman olmus? Geri getirilebilir mi? Ben onları bir daha ayni sekilde yazamam!!!Çok üzüldüm, çok:(( Uff ben bu notebook, iPhone!?!?!!! Eski desktop bilgisayarımı istiyorum bazen...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...