Columbia Universitesinin yaptigi bir araştırmaya göre, Amerikalı ebeveynlerin %85'i, cocuklarına akıllı olduklarını söylemenin onemli olduğunu düşünüyormuş.
Turkiye'de bu araştırma yapılsa pek farklı bir sonuc çıkmazdi herhalde.
"cok akıllı benim oglum, teyzesi"... hiç düşünmeden sıklıkla söylediğimiz bir cümle!
Bizde övgünun sadece kelimelerle sinirli kalmayip, kreşlerde bir de sticker uygulamalariyla somutlastirildigini görüyorum. "Dişlerini fırçaladigin icin al sana bir sticker", "yemeğini bitirdiğin icin al sana başka bir sticker". Böylece cocuklar cok başarılı olduklarını, iyi isler yaptıklarını düşünüyorlar. Her yaptıkları takdir ediliyor, hem de herkes tarafından.
Çocugumuza surekli akilli oldugunu soyledigimizde buna kendisinin de inanması halinde ki -bunu cagristiran bir atasozumuz bile var; "Bir seyi kırk kere soylersen olur"- kendine güvenecegi ve zorluklar karşısında pes etmeyeceğine inanıyoruz. Buna Amerikali annelerin de %85'i inanıyormuş. Hatta biraz daha abartip o donemlerde Amerika'lilar çocuklar arasında yapılan yarismalara kotu gozle bakıyor, ogretmenler kirmizi kalemle hatalari isaretlemeyi birakiyor, hatta Massachusetts'te arkadaslarinin karsisinda sendeleyerek kucuk dusmesinler diye ogrencilerin jimnastik dersinde ip olmadan "ip atladiklari" bir okul bile peydahlaniyor.
Oysa bu alanda yapılan araştırmalar durumun farklı yönde olabileceğini ortaya koymuş; çocuklara "akıllı" etiketi yapıştırmak, beklentilerin altında performans göstermelerine sebep bile olabilmekteymiş.
Dr. Carol Dweck 10 yıl boyunca Newyork'un 20 farklı okulundaki 500 öğrencide övgünün etkisini araştırmış. Araştırmacılar her sınıftan çocuklar seçip onlara herkesin kolayca yapabileceği birçeşit bulmacadan oluşan sözsüz bir zeka testi uygulamışlar ve sonunda aldıkları puanları belirtip onlara tek bir övgü cümlesi söylemişler. Bir kısım öğrenci zekalarından (bu konuda çok iyisin), bir kısım ise çabalarından (belli ki çok bulmaca çözmüşsün) dolayı övülmüşler. Ardından biri diğerine göre daha zor olan 2 test daha aynı çocuklara gösterilmiş. Çabalarından dolayı övgü alan öğrencilerin %90'ı daha zor olan bulmacaları seçerken, zekalarından ötürü övülenlerin büyük çoğunluğu kolay olanı seçmiş. Yani anlayacağınız "Akıllı" çocuklar işin kolayına kaçmış!
Neden?
Dweck'e göre "Akıllı" çocuklar utanılacak duruma düşme riskine girmemişler. Ben de şunu eklemeliyim ki anne-baba, öğretmen ve arkadaşlarının gözündeki konumlarını korumayı seçmişler ve onların beklentilerini boşa çıkarmaktan korkmuşlar.
Okuyunca beni daha da endişeye sevkeden şey ise araştırmanın ikinci yarısı oldu. Daha sonra aynı öğrencilere seviyelerinin üzerinde iki test vermişler ve tabii ki hepsi başarısız olmuş. Çabalarından dolayı övülen çocuklar teste fazla konsantre olamadıklarını söylerlerken, "Akıllı" çocuklar başarısızlıklarını aslında o kadar da akıllı olmadıklarının kanıtı olarak görmüşler.
Araştırmanın son aşamasında ise tüm çocuklara ilk aşamadaki kadar kolay bir test daha verilerek hepsinin başarılı olması sağlanmış. Sonuçlar karşılaştırıldığında çabalarından dolayı övülenler ilk başlangıçtaki puanlarından %30 fazla, zeki oldukları için övülenler ise ilk puanlarından %20 daha az almışlar. Bu sonuç araştırma yapanları bile şaşırtmış, yanlış övgünün bu kadar yüksek oranda ters etki yapacağını beklemiyorlarmış.
Kısaca; verdikleri çabaya vurgu yapmak çocukların kontrol edebilecekleri bir özellikken, doğuştan getirdikleri zekaya vurgu yapmak üzerlerinde kontrolleri olmayan bir durum ve bu çocuklar bir başarısızlıkla karşılaştıklarında nasıl tepki vereceklerini bilemiyorlar. Ayrıca "Akıllı" çocuklar şöyle de düşünüyor "akıllıyım, o zaman çaba harcamama gerek yok!" Bu etki okul öncesi dönemdeki çocuklar da bile saptanmış.
O zaman övgu nasıl yapılmalı? sorusunu sormak gerekiyor.
1- Övgü belli bir noktaya odaklanmalı ve somut olmalı.
Buna bir ornek çalısmayı anlatarak cevap vereyim.
Notre Dame Üniversite'sinde sürekli kaybeden hokey takımında övgünün etkisi denenir ve takım Play-off'lara kalır. Övgü faydalı olmuştur. Arastirmalara gore ovgünün faydalı olabilmesi icin belirli bir noktaya odaklanilmasi gerekiyor ve bu çalısmada da hokey takımının oyuncuları rakibin kalesini yoklama sayılarından dolayi ovulmusler.
2- Samimi olmalı. Biz yetiskinlerin aldığımız sahte bir iltifatı anlayabilmemiz gibi 7 yasından büyük cocuklar da övgünun samimiyetini irdelerler.
3- Övgü sonuca değil, süreçteki çabaya yapılmalı. Cocuklar yaptıkları isin sonucuyla degil, surecle ilgilidirler. Asırı övgü onları sonuc odaklı yapar ve sonunda derslerini anlamak icin degil not icin çalışan cocuklar olup çıkarlar.
Bu yazıda "Eyvah Çocuğum Büyüyor" Po BRONSON&Ashley MERRYMAN, kitabından yararlanılmıştır.
Yazmanın tadına doyum olmuyor...