performans etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
performans etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Haziran 2020 Çarşamba

Öğretmenlere verilen "Başarı Belgesi" okul iklimini nasıl etkiliyor? Eğitimciler değerlendirdi.

Bir süre önce twitterda gözüme ilişen bir soruyla birlikte eskiden beri üzerinde düşündüğüm bir konu yine gündemime düştü. Sosyal medyada beni takip eden egitimcilerin ne düşündüğünü öğrenmek için Twitter, Facebook ve Instagram'dan şöyle bir soru yönelttim:
"Okullarda öğretmenlere üstün başarı belgesi verilmesi sizce okul iklimini nasıl etkiliyor❓"

Anketlerde verilen cevapların dağılımı yukarıda görüldüğü gibi. Buyük çoğunluk, ben de dahil, bu sistemin okul iklimini olumsuz etkilediğini düşünüyor.

Biraz daha ayrıntıya inelim. "Başarı belgesi verilmesinin okul iklimini olumlu yönde etkilediğini" savunan %25'lik dilimin %64'ünü öğretmen, %27'sini idareci, %9'unu da psikolojik danışman oluştururken; olumsuz etkilediğini düşünen %75'lik dilimin %51'ini öğretmen, %14'ünü idareci, %35'ini de psikolojik danişman oluşturuyor.


Ankette, üstun başarı belgesi vermenin "belgeyi alan kişi üzerindeki etkisi" sorulmamasına rağmen, bazı eğitimciler soruya "bireysel motivasyon" açısından baktı. Olumlu yanıt veren kişilerden bir kısmına, sorduğumda; belgeyi alan kişinin motive olduğu düşüncesiyle soruya olumlu yanıt verdiklerini gördüm. Yine de bu durum genel kanıyı değiştirmedi.

Insan sosyo duygusal bir varlık yani demem o ki öğretmenler okullarda sadece profesyonel kimlikleriyle, bilişsel yanlarıyla değil, aynı zamanda duygulari ile de varlar. Çalışmalarındaki verimliliklerini etkileyen önemli bileşenlerden biri de bu duygular: Kendini ait hissetmek, değerli hissetmek, fark edilmek, ihtiyaç duyduğunda destek alabilecegini bilmek, onaylanmak, hataların hoşgörüleceğine inanmak, kendini güvende hissetmek ve tüm bunların sonucunda okulu benimsemek. Kabul edici, saygının hakim olduğu, adaletli davranılmaya değer verilen ve meslektaş dayanışmasının hakim olduğu ortamlarda pozitif okul iklimi oluşacaktır. Bu açıdan bakınca gorülüyor ki yukarıdan bakan, yargılamada bulunan, merkeziyetçi, kontrolcü ve rekabet duygusunu körükleyici bir anlayışı içinde barındıran bu tür yüzeysel ödül sistemleri, en çok da okul iklimini olumsuz etkiliyor. Bu anlayıştan kurtulmamız gerektiği ortada. Bir ödüllendirme sisteminden ziyade anlık geri bildirime dayalı, kişiyi besleyen, bireyin kendi içindeki gelişimini destekleyici bir sisteme evrilmeliyiz.

"Öğretmenlerin motive edilmeye ihtiyacı olmadan, sorumluluk bilinciyle işini yapması gerektiği" de bir düşünce olarak akla gelebilir ancak bu, insanın duygusal yanını yok sayan bir düşüncedir. Bir öğretmenin görevini en iyi şekilde yapmasını sağlamak adına gerekli koşulların oluşması için önlemler almak yöneticilerin işi değil midir? Ayrıca ğretmenlerin de motive olmaya ihtiyaçları vardır. İster bilelim ister bilip görmezden gelelim, bu psikolojik bir gerçektir.

Hadi! Bir müdürün ekibindeki tüm öğretmenlerin iyi yaptığı şeyleri görme gücünün ve yetkinliğinin olduğunu ve öznel gözlemlerine göre doğru kararlar verebildiğini varsayalım. Bu durumda müdürün, bazı öğretmenlerin değil, tüm öğretmenlerin "güçlü ve geliştirmesi gereken yanlarını" bilimsel temele dayalı olarak ispat edebilecek şekilde ortaya koyması beklenir. O zaman karar vericiler tarafından, yukarıda saydığım nitelikte ve herkesin gelişimini destekleyecek bir geri bildirim mekanizması kurması gerekir. Bu ütopik mi geldi size? O zaman, üzgünüm, var olan şekliyle de olmuyor. Nedenini açıklamaya çalışayım: Müdür tarafından başarılı bulunarak belge almaları için ilçe milli egitime teklif edilen bazı ögretmenler kendisini başarılı ve onaylanmış hissederken; başarı belgesi için teklif edilmeyen öğretmenler ne hissediyor? Onlar bazı yönlerden yeterli değiller madem, bu konuda ne yapılıyor? Hiçbir şey. Çünkü sistem bu kadar, gerisi yok. Peki bu yeterince iyi bulunmayıp kaybeden psikolojisine sokulan belki haksızlığa uğradığını düşünen öğretmenler sınıfa girmeye devam etmiyor mu? Ediyor. Bu bir sorun mu? Evet, sorun.

Bir insanın iç motivasyonu ortaya çıksın istiyorsak, belge vermek gibi, olabilecek en somut şekilde dışsal ödül vermeyi bırakalım. İnsanları kıyaslayan, sıralayan, kazanan- kaybeden psikolojisi yaratan suni ödüllendirme sistemlerinden vazgeçip; fark edilme ihtiyaçlarını karşılayacak, bireysel gelişimlerinde onlara yol gosterecek geri bildirim vermeye dayanan bir sisteme başlayalım. Bu 3-5 öğretmen adını ilçeye vermekten hem daha insancıl hem daha adil hem daha yapıcı hem de müdürleri töhmet altında bırakmayacak bir yöntem olur. Burada akla şu soru gelmiyor değil. Müdürler geri bildirim verme konusunda yetkin mi? Ya da bu yeni sistemde müdürlerin yanı sıra başka kaynaklardan da geri bildirim alınabilir mi? Alınmalı mı? Bu sistem nasıl kurgulanmalı? Bunları tartışıyor olmalıyız.

Kendi açımdan konuyu toparlayıp sizi çok değerli eğitimcilerin görüşleriyle baş başa bırakayım. Ben diyorum ki yerine daha iyi bir mekanizma hemen getirilemeyecek bile olsa bu elimizdekinden vazgeçelim. Hiçbir şey yapmamak, okul iklimine bu sistemden daha az zarar verecektir.

Bazı eğitimcilerin bu konudaki görüşleri:
  • Aylin'cim liyakat sabihi müdürlerin vermesini doğru bulurum, adamcılık, sendikacılık yapan müdürlerin vermesini de okul iklimi açısından tehlikeli buluyorum...Hüsniye Günaydın 
  • Motivasyon açısından takdir edilmek öğretmenleri memnun eder. Fakat taraflı olmadıkları ve ayrım yapmadıkları sürece bir kıymeti olur. Kıyaslanmak okul iklimi açısından olumsuz olabilir. Fakat gerçek anlamda çalışan öğretmeni takdir etmek onore etmek güzel bir davranış şekli değil mi? Anonim-bir brans oğretmeni.
  • Selam. Teorik olarak okul iklimi tüm paydaşlar tarafından doğrudan veya dolaylı müdahaleler ile oluşturulur. Lakin bizim ki gibi ülkelerde müdürün konumu ve tahakkümü merkez tarafından her zaman kollanır.  Bu tahakkümü oluşturmak için normalde şüphe uyandırmayacak hamlelere ihtiyaç duyulur. Örneğin başarı belgesinin takdimi. Bu durumda öğretmen bir üst onay makamından belge almak suretiyle makbul kılınır, bir anlamda müdürün tahakkümüne rıza gösterir.  Her ne kadar etkileri yakın bir zamanda ve davranış olarak gözlenmese de duygusal olarak otorite fikri öğretmenin zihnine kazınır. Bir süre sonra öğretmenin otoriteye uyması, özerkliğini kaybetmesi vs oluşur. Bu halde okul iklimi merkezileşme nedeniyle tekdüze olmaya ve katı bir hiyerarşiye döner. Yani modern okul fikrinden uzaklaşılır. Bu mesele müdür ile ilgili değildir aslında. Müdür aracılığıyla merkezin varlığını hissettirme gayesidir. Ayhan Erbay- Psikolojik Danışman.
  • Kararsız kalmıştım, mesela geçen yıl bana verdi müdür  ama oylamayla... o kadar mutlu oldum ki anlatamam , hevesim arttı, emeklerimin karşılığı diye düşündüm. Ama sonra okuldakilerin hırsı ve düşünceleri beni çok üzdü. Yani kişisel olarak faydalı ama okul iklimi açısından hayırrr. -Bir sınıf öğretmeni.
  • Evet ya da hayır bile diyemiyorum. Şu andaki sistemde başarı belgesinin hangi koşullarda alındığını bile tartışamıyoruz. Keşke liyakat, profesyonel gelişim gerçek anlamda takip edilse 🙄 Okul öncesi ögretmeni-Müdur.
  • Müdürlükte en zorlandığım nokta odur. Mesut Seven.
  • Bir taraftan öğretmenleri istemeden de olsa bir ödül ceza sistemine sokabilir bu belgelendirme diye düşünüyorum, sevimsiz bir rekabete dönüşebilir ve öğretmenin “well-being” durumuna zarar verebilir. Diğer yandan takdir edilmek ve olumlu feedback mutlaka bizler için önemli ama bunun yöntemi belgelendirme olmamalı diye düşünüyorum. Hep beraber yapılan sıcak bir paylaşım, bir teşekkür çok daha anlamlı ve motive edici geliyor bana. -Eda Torun. Bilişim Öğretmeni.
  • Motivasyon ve onay -kabul mekanizmalarımızı dışsal ödüllere bağlamak, onay-kabul mekanizmasını otonomiden uzaklaştıran bir durum bence. Ödüllerin riskleri var. Takım birlikteliğini rekabet ortamına çekip işbirligi kültürüne zarar verebilir. Arzu Atasoy-Ögretmen Akademisi Vakfı
  • MEB'in bir kariyer planlama mekanizmasını baştan sona çalışması ve performansı daha gelişim odaklı öğretmen koçluğu boyutunda sürekli geribildirimlerle iş tatminine çekmek lazım. Bir yönetici.
  • Erkin elinde havuç varsa arka elinde de sopa vardır. Sedat Subaşı. Psikolojik Danışman
  • Ben teşekkür belgesi olmasını yeğlerim ki bizim okul hepimize böyle bir belge verdi. Matematik Öğretmeni



5 Mart 2014 Çarşamba

Okul gösterileri hakkındaki gerçekler

Okullarda yapılan gösterilerin eğitim, öğretim ve pedagojik açıdan değerlendirilmesi 

Çocuklarda öğrenme doğal gelişen bir meraktan gücünü alır yani motivasyon içten gelir. Çocuklar kendi tatminleri için ve keyif aldıkları için öğrenirler. İçsel motivasyona bir örnek verelim; çocukların şarkı söylemedeki motivasyonları eğlenmeleridir, eğlenirken bir yandan da kısa süreli hafıza becerileri, ritm duygusu, kelime bilgisi gibi alanlarda farkında olmadan gelişirler. Çocukları gösteri için şarkı söyletmeye başladığımız andan itibaren, o şarkının söylenmesindeki motivasyon içsel değil, dışsal bir nedene bağlıdır ve bunun çocuk için öğrenme açısından anlamı olmayıp sadece ezber değeri vardır. Öğrenme onay ve alkış almak, anne babaya göstermek amacıyla gerçekleşen bir süreç değildir.

Öğrenme sürecinde önemli olan çocukların gösterdikleri çabadır oysa ki veliler, öğretmenler ve eğitim sistemi maalesef ki öğrenmenin kendisine değil çıktılarına odaklanır. Gösteriler ve performanslar yoluyla çocukların öğrenme çıktılarına abartılı bir vurgu yapılır. Bu, o kadar önemlidir ki bütün okul öğretmeniyle, yönetimiyle, yardımcı kadrosu ve velileri ile hazırlık yapmaya başlar. Planlamalar, malzeme teminleri, özel kostüm ayarlamalar, anne-baba-büyükanne/dede-enişte-hala-görümce-elti tüm sülalenin ön sırada oturmak için yer kapma telaşları... 





Çocuklar okulda öğrendiklerini sergiliyorlar, 
bunu sevdikleri kişilerle paylaşmalarının ne sakıncası olabilir?

"Gösteri okulda öğrenilenlerin sene sonundaki sunumudur" şeklinde yapılan açıklamalar ve gösterinin sanki öğrenme sürecinin doğal bir sonucuymuş gibi lanse edilmesi gerçek dışıdır. Okullarda klup/egitici kol dersleri ikinci dönem boyunca sadece gösteri hazırlığından oluşur. Özellikle özel okullarda 2.dönem eğitici çalışmaların amacı gösteri ortaya çıkarmaktır. Oysa ki Eğitici Çalışmalar Yönetmeliğine göre kluplerin amacı oldukça farklıdır. Ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz. 

Diyelim ki çocuk okulda öğrendiklerini paylaşmak istiyor:
Şarkı örneğinden devam edersek; çocuk şarkısını güvende ve rahat hissettiği yerde, içinden geldiği anda söylediğinde paylaşım anlamlı ve değerlidir.

Bir velinin öğretmenin yıl boyu etkin çalıştığını görmesi için gösteriye değil, neye ihtiyacı var?

Gözlem ve iletişim. 

Bir veli yıl boyu evde çocuğu ile, okulda öğretmeni ile iletişim kurarak, eve verilen ödevleri takip ederek, çocuğunu gözlemleyerek gelişimi sağlıklı şekilde takip eder. Bir okulun, bir öğretmenin "biz bunları yapıyoruz demek için gösteri düzenlemesine ihtiyacı yoktur. O zaman okullar neden kendini bu şekilde ispat etmek zorunda hissediyorlar? Cevabı size bırakıyorum.

"Çocuklar gösteri yapmayı seviyor ve istiyorlar... "
öyleyse sorun yok(mu)?

Bir faaliyetin "çocuğun doğasına uygunluğu" ve "öğrenme ilkeleri" gibi objektif kriterlerle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yapılan iş doğru olduktan sonra çocuğun katılma isteği elbetteki çok önemlidir. Ayrıca burada yürütülen mantık bebeğe şekeri kendi elimizle verdikten sonra "çok seviyor, istiyor o yüzden vermemin ne sakıncası olabilir?" demekle aynı mantık. Her çocuk şeker ister ama bu şekeri masum yapmaz.




Çocukların kendine güvenlerini sahneye çıkarak kazanacaklarına dair inanç 
ne kadar doğru? 

Bu inanç öyle güçlü ki yaşadığınız şehir, eğitim düzeyiniz, yetişme koşullarınız vs. fark etmiyor. Gösteriye çıkmanın kendine güvenle ilişkili olduğu düşüncesi ne kadar gerçekçi Erikson'un Psikososyal Gelişim Kuramı açısından değerlendirelim. 

Kendine güven;

Bebeklik çağında; çocuğa bakan kişi ve çocuk arasında kurulan yakın ilişkiyle temel güven duygusu oluşmaya başlar,

Çocukluk (okul öncesi) çağında; özellikle özbakım becerilerini kazanma,

Okul çağında; hem yapabilme/becerebilme duygusu hem de sosyal ortamın varlığı önemli olur. Bu yaşta güven, çocuğun yaşıtlarıyla arasında doğal gelişen rekabet ortamından beslenir. Okul başarısı da kendine güvenin oluşmasında çok önemli olur. Bu dönem sonunda artık temel güven duygusu kazanılmıştır.

Kısacası kendine güven de tıpkı öğrenme gibi bir süreçtir. Sahnede performans sergileme ise kendine güven oluşumunda hiçbir dönemin kritik becerisi değildir. Ayrıca sahne, çocuğun güveninin gelişip gelişmediğini test edeceğimiz bir deneme ortamı da olmamalıdır. 

Gösteri çıkaran bir öğretmenin üzülerek yaptığı açıklama

Gösterilerde rahat, becerikli olan(popüler) çocuklar ön plana çıkarıyoruz, sahnede rahat olmayan, görece düşük performans gösteren (ama başka özellikleri olan) çocukları geriye koyuyoruz bu da tercih edilmeyen çocukların daha da sönmesine neden oluyor. 

Burada faturayı öğretmene çıkarmamak gerekir. Öğretmen kendisini okul yönetimine, zümrelerine ve velilerine karşı iyi bir gösteri çıkarma konusunda baskı altında hisseder. Çünkü gösteri aslında çocuk için değil başkaları için yapılır ve bu durumda çocuk gösterinin öznesi değil, nesnesidir. 

Gösteri yapılması istenmediğinde 
aşırı korumacı mı davranmış oluyoruz?

Çocuklarının hayal kırıklıkları ve başarısızlıkla başetmeyi öğrenmelerini isteyen veliler, gösteriye katılmayı bir meydan okuma gibi algılıyorlar. Çocuk ya başaracak ya da başaramadığını görüp bununla başedecek. Koruyucu ebeveyn olmamak katıldığım bir düşünce olsa da çocuklar başarısızlıkları ve hayal kırıklıklarını günlük yaşamlarında, doğal ortamlarında yaşamalılar ve bununla başetmeye çalışmalılar, bir salon dolusu yetişkin topluluğunun önünde, spot altında değil diye düşünüyorum.





Gösteri konusunda Bakanlık ne düşünüyor?

Milli Eğitim Bakanlığı 2014 yılında okullara gönderdiği resmi yazıda okul gösterileri konusunda bakış açısını yukarıdaki şekilde ortaya koydu. Bu iyi bir gelişme olsa da sahada maalesef değişen birşey olmadı.

Milli Eğitim Bakanlığı ve Özel Okullar Birliği çocukların gösterilerde kullanılması konusunda daha hassas olması gerekiyor. Türkiye'nin hemen her okulunda alışılagelmiş gösteri kültürünün kalkması elbette zaman alacak ancak yukarıdaki yazıya bakınca bu anlayışın değişeceği yönünde umutlanmamak elde değil.

Bir eğitimci ve bir veli olarak gösteri yerine çocukların arkadaşları ve aileleriyle birlikte eğlenebilecekleri, etkinliklerin nesnesi değil öznesi olabilecekleri, çocuk dostu bir anlayışın hakim olduğu organizasyonlar talep ediyorum.

Bu konuda tüm velileri ve eğitimcileri #gösterideğilşenlik hastagi ile paylaşımlarda bulunmaya davet ediyorum.

Değişim velilerden gelecek!




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...